Paylaş
“Spor”la aram pek iyi sayılmaz. Yine de televizyonlardaki spor programlarını izlemekten ya da gazetelerdeki spor sayfalarına bakmaktan uzak durduğumu söyleyemem. Hele futbol milli takımımızın maçı olursa televizyonun başına çakılır kalırım.
Son Hollanda – Türkiye maçında da öyle oldu, geçtim televizyonun karşısına. Basında öyle kıvandırıcı ön değerlendirme yazıları çıkmıştı ki, durup dururken şehit olanların acısına katlanmakta ufacık bir teselli kapısı aralar belki “bizim milliler” diye umutla bekler olmuştum.
Yine duran toptan “alışıldığı üzere” ilk golü yedik! Nedense “duran” topun kalemize girmesine iyiden iyiye alışır olduk.
Uzaktan kumandanın bastım düğmesine, geçtim “cinayet” yayınına., Gönül bağladığım takımın karşı takımın ayakları altında ezildiğini görmektense, kafası çalışan insanların “katilleri” bulma uğraşında düğümleri bir bir nasıl çözdüklerini izlemekle, başarısızlığa ortak olmuş gibi üzerimize çöken karamsarlığa bir perde mi çekilmiş mi oluyor!
Kendi kendime karalar bağlamaktan kaçmak belki de.
Yenile yenile yenmesini öğrendiğimiz gün ne zaman gelir acaba!
* * *
Ve o spor karşılaşmalarını anlatanlar!
Osmanlı’da Arapça ile Farsça’nın sözcük zenginliği, Batı’ya yanaştıkça da önceleri Fransızca’nın, şimdilerde İngilizce’nin yıllar içinde kendi dilinde erittiği kavram çeşitliliği karşısında çaresiz kaldık diyelim . . .
Ya futbol karşılaşmasını anlatanların, spor yazarlarının Türkçe’nin “yerleşik” sözcüklerini, kavramlarını çürütüp bozmalarına ne demeli!
Doksana gidiyormuş da top, kaleci kurtarmış! Diyor ki, “oldukça başarılı bir oyun sergiliyor.”
Binlerce kişiye sesleniyor da, daha ayrımında değil, “biraz – bir hayli – oldukça – çok” arasındaki anlam farklılıklarının. Eskiden “nispeten” derlerdi, “oldukça” diye güzel bir karşılığını bulduk; aldılar onu “çok”un yerine koydular!
“Oyun sergiliyor”muş! Sporcular “oynamayı” bırakmış da, “sergi” açmışlar demek ki!
“Ali golü atan isim oldu.”
Buyurun bakalım! Ali sanki bir köşeye çekilmiş de, “ismi” topa vurmuş golü atmış! Süsleyecek ya, “Ali golü attı” demeye dili gitmiyor.
“Kora kor oynadılar.”
Birileri duymuş olmalı bir yerden. Ötekiler de özenmiş bu “süslü laf”a. Çalıştırcısı da, futbolcusu da, yorumcusu da “kora kor” oynamayı dillerinden düşürmezler. Kendi dillerine özensizliğin “tuhaf tecellisi” şu ki, İngiliz’in bulduğu oyundur deyip “korner” derler, “santra”dan oyunu başlatırlar, “defans” yaparlar, “ofansiv” futbolcuları “gol” atar da, nedense Fransızca’nın “kora kor”u ile mücadele ederler!
“Beden bedene” anlamında “corps a corps – kora kor”un dilimizdeki yerleşik karşılığı da “dişe diş” ya, yakıştıramamış olmalılar, “ayak”la oynanan futbolu “diş”e. Ya niye “göğüs göğüse” demezler!
En yaygın seslenme gücünü eline geçirmiş o spor yazarları, yorumcuları, çalıştırıcıları, topçuları Türkiyemizin “en çok kazanan” ları arasında yer alırlar, bir diyeceğimiz yok da, onlar kazanırken dilimizi niye çarpıtıp yoksullaştırırlar?
Ayaklarla gelen zenginlik, dil tutulmasına yol açıyor ola!
Paylaş