Paylaş
Dedim ya, “Dilimizde “uyduruk”luğun en güzel yansıması, “uçak” olmalı.. Yabancıların “hava”dan uydurduğu sözcük, “televizyon”, “sinema” gibi söylenişi dile pek yatkın olmadığından, Türkçe sıkışıp kaldığı yerde Arapça’ya sığınıvermiş: “Tayyare”.
Tuhaflık şurada ki, Arapça’da “tayyare” diye bir sözcük yok. “Tayyar” var, “uçan, uçup giden” demek. Eklemişler sonuna “dişilik” gösteren –e’yi, olmuş “uyduruk” bir “tayyare”. Dahası el oğlunun sözcüğü “eril-erkek”, bizim tayyare “dişil”.”
* * *
Şimdi baştaki sorunun yanıtı: “Uçak” olmadan o “tayyare”, birden oluverdi “uçku”!
Atatürk’ün buyruğuyla başlatılan Türkçeyi Arındırma oturumları sırasında dönemin ünlü aydını, gazeteci Hüseyin Cahit bu oluşmayı şöyle eleştirir:
“Tayyare icat edildiği zaman buna dilimizde isim bulmak için Arapçadaki tayr kökünden çıkmış bir kelime arayacağımıza, bunu öz dilimizden çıkararak uçku, uçkaç, uçuşkan demiş olsaydık, şüphesiz ki daha iyi olurdu. Fakat bugün en sıradan köylüler bile tayyareyi belledikten sonra kaldırıp da yerine bu türlü öz Türkçe kelime koymakta boşuna yorgunluktan öte bir fayda düşünemem. Çünkü ‘tayr’ Arapça da olsa, ‘tayyare’ muhakkak ki Türkçedir. Çünkü bizim buluşumuzdur, Türk çocuğudur.”
Gerçekte Hüseyin Cahit Yalçın’ın bu sözleri, dilin, konuşula konuşula uyduruk olanı kendine uyduran bir canlılık oluşunu çok iyi özetler. Ne var ki, yine de benimsenen o “tayyare”, yerini bir süre zorlana zorlana “uçku”ya bırakır. Dahası “tayyarenin inip konacağı” yere de bir ad bulurlar: “uçak”. Yani “uçku” uçar, “uçak”a konar.
Tuhaf geliyor, şimdilerde bunları duymak. Dilin oyunu bu!
* * *
Bir vakitler, çok eskiden değil, hayatımıza neredeyse kök salmış o “hayat”ın can çekişip bir “yaşam” olabileceğini kim kestirebilirdi ki! Dil gönüllüsü iki bilim adamının aralarında “hangimizinki tutar, bakalım” diye “uydurduğu” iki sözcük, biri “yaşam” öteki “yaşantı”, “hayat”ımızı altüst etti. Üstelik söylenişine göre biraz edep dışı olan öne çıktı, “yaşantı” da “hayat tarzı” gibi ayrı bir anlam kazandı.
Bizim “tayyare”nin “dişil”likten kurtulurcasına önce “uçku”, ardından da konduğu yeri kendi koynuna alıp “uçak” oluşuna şaşmamalı bu yüzden.
Zaman zaman Türk Dil Kurumu’nca önerilen sözcüklere “uyduruk” deyip saldıranlar, alay edenler acaba bugün de “tayyare” ile mi uçuyorlar!
* * *
Dilin gerçeği oynak; oynadıkça sözün derinliğini kurcalayacak, kimbilir daha neler uyduracak.
Eloğlunun Latince – Yunanca kırması otomobillerine, otobüslerine, minibüslerine, metrobüslerine binmekten kurtulamamış olsak da, süpermarketlerine girip damping ürünler arasak da, show dünyasının star’ları ile oyalanıp dursak da, internete dalıp çet yapma hastalığına kendimizi kaptırmış olsak da, arada bir “computer”den “bilgisayar” uydurmuş olmakla ya da “tayyare”de bir “uçak” kurtarmış olmakla avunabiliriz yine de.
Bir girdik dile, o dil daha neler söyler, nice söyler!
Paylaş