Nurhan, olsa olsa, yirmi yaşındaydı aynı sahnede oynadığımızda.
Ankara’da Devlet Tiyatrosu’nda Altındağ Sahnesi’nde Nazım Kurşunlu’nun “Merdiven” adlı oyununda “komşunun kızı” olmuştu; canlı, cıvıl cıvıl bir kız! Gelmiş İzmir’e Nurhan, bir akşam Güzelyalı Parkı’nda kanto söylemiş, kantocu gibi oynamış, yine canlı, cıvıl cıvıl. Yıllar onu, Damcıoğu’nun kızı Nurhan’ı, halkın önüne çıkmaktan durduramamış olsa da canlandırıp yaşattığı “kanto”, bir halk eğlencesi olmaktan ötede, kendine kalıcı bir kimlik edinemedi. Kuşkusuz, Nurhan Damcıoğlu adı, eğlence geçmişimizde yerini almıştır. Ne var ki, onun onca çabası, ardından ne yeni kantoları, ne yeni kantocuları getirmiştir. Kalıcı bir kimliğe kavuşması gerekir miydi kantonun?
ALATURKA’DAN ALAFRANGA’YA
1870’lerden sonra İstanbul’a gelen gezginci tiyatroların çalgılı-şarkılı-danslı eğlencelerinden Güllü Agop’un tiyatrosundaki gösterilere aktarılıp uyarlanan, adı da İtalyanca şarkı söylemek anlamına gelen “cantare”den uydurulan “kanto”, Beyoğlu’nda, Şehzadebaşı Direklerarası’nda, birbiri ardından Afife Jale, Amelya, Peruz, Virjin gibi müslüman olmayan sanatçıların sahnelerde görünmesiyle İstanbul halkının benimseyip vazgeçemediği bir eğlence türü olmuştur. Özellikle, İstanbul’da alışılagelmiş günlük yaşamın “alaturka” sınırlarından sıyrılıp “alafranga” olana açılıp yaygınlaşırken kanto hep gündemde kalmıştır. Bugün de geçmişe doğru bakarken kantonun, kurumsal bir eğlence gibi anılmasına karşın, “hafif batı müziği” denen türler karşısında kendine yer edinemeyip çağdaşlaşma yolunda yitip gitmesi, Osmanlı’da batılılaşma adına “uydurulmuş” bir eğlence sentezinin geliştirilmemesi hayıflanacak bir sonuçsuzluktur. Makamları usulleri ile çok zengin, güfteleriyle de Divan Edebiyatı’nın şiiriyle beslenen Türk Sanat Müziği bugün “şarkı” biçimine çakılıp kalmış. Halk ozanının sazında dile getirdiği, halkın “türkü” diye dilen dile yaşattığı ezgiler tek sese kısılıp kalmış. Eğlencenin sermayesiyle “ses sanatkarları” hem ünü, hem yükü tuttukça, kuşkusuz, o şarkılarla o türkülerle oyalanıp duracağız.
ÖYLE BİR ÖYKÜDÜR Kİ, KISACA
6 erkek, 3 kızı yokluklar içinde büyütmüş bir ananın kızı, Damcıoğlu’nun Nurhan, 9 yaşında sahneye çıktığı Devlet Tiyatrosu Çocuk Tiyatrosu’ndan bugüne, onca engeli aşa aşa, kantoyu yaşatan bir bir sanatçı olarak gelmekle, herhalde kendisine anılacak bir yer ayrılacaktır. Nurhan Damcıoğlu, 1941 doğumlu. 69 yaşında. Yine canlı, cıvıl cıvıl!