DAĞLAR delinir kuşkusuz, o sevda ile çıktığınız yolda her engel önünde biraz daha güçlenen inancınız varsa! Geleneğinde ne opera, ne bale olan Türk toplumunda Cumhuriyet’in açtığı kapılardan sanat yoluna düşenler, yaş erişti, çağdaşlığı aydınlatan birer sanatçı oldular.
Güzel sanatlar bir uygarlık ölçüsü ise, Amerika’dan Avrupa’ya uzanıp gelir de o uygarlığın sınırı Türkiye’den sonra biter. Devran değişip de ölçü değişirse, kuşkusuz güzel sanatlar da biter, sanatçılar da tükenip gider. Tükenmiş olmakla suçlandıkları bir dönemde, Devlet Opera ve Balesi içinde kendilerine “Birim Dans Tiyatrosu” adını “uydurup” kafa tutanlar, sanatlarında yeni bir biçim yaratmakla kör anlayışın dağını delip geçmiş oldular. * * * “Dans Tiyatrosu”, 2008’in başlarında bale sanatçısı İhsan Kadir Bengier ile arkadaşlarının öncülüğünde Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü yapılanması içinde bir “birim” olarak kurulmuş. Bengier’in dans düzeniyle “Guguk Kuşu”nun İzmir’de sahneye çıkmış olmasıyla da İzmir Devlet Opera ve Balesi, sanatçı Nurselen Şekercioğlu yönetiminde “Dans Tiyatrosu” birimiyle ilk gösterisini gerçekleştirmiş oluyor. Klasik Bale’nin adımları genç yaşta olmayı gerektirmekte. İlerleyen yaşlarında sanatçıların, onca yıl eğitimini görüp gönül verdikleri baleden uzak düşmeleri, dünyanın her yerinde, kaçınılmaz bir yazgı. “Dans Tiyatrosu”, bu yazgıya bir başkaldırış sanki; özgün bir buluş. Bale dansçıları, bedenlerine işlemiş müzikli bir düzenle uyumlu ustalıklarını, en geniş anlamıyla tiyatronun dramatik yapısına yaklaşarak, sahnede yeniden yansıtabiliyorlar. Bir tiyatro oyununun, dans diliyle anlatımı bir bakıma. * * * “Guguk Kuşu”, özgün adıyla “One Flew Over the Cuckoo’s Nest – Kafesinden Bir Guguk Uçtu Gitti”, Ken Kesey’in 1962’de yayınlanan ilk romanı. Roman uyandırdığı yankıyla ustaca uyarlanmış bir tiyatro oyununa dönüşüyor; sonrasında Oscar’ın en iyi filmlerinden biri olup çıkıyor. “Guguk Kuşu’nun bir “bale” olması, dünyada ilk kez gerçekleşmekte. İzmir’de verilen temsil, sanatçıların yıllar süren nice birikiminin bambaşka bir yolda patlamasından başka ne olabilirdi ki! * * * Yine de söylenecek bir söz var: Sahnedeki canlılığı, “cansız” bir müzikle sürdürmek zorunda kalmak! İlteriş Sun’un müziği, bir ses kaydına hapsedilip de temsil boyunca orkestra icrasından yoksun bırakılmış olmakla, besteciye saygı ölçüsü bir yana, belli ki, birkaç engel daha yol üstünde durmakta. Herhalde ayrımında değil kimileri! Dans Tiyatrosu, Türk Balesi’nin dünyaya sunduğu özgün bir adım. Bu adım, el verin de bu kez Türkiye’den Avrupa’ya doğru atılsın. Sözünü edip durdum da “Guguk Kuşu” neyi söyler ne anlatır, üzerinde hiç durmamışım. Ne önemi var! Kafesinden kurtulan bir kuş ne söylerse, güzel söyler; zaman olur, dağları deler.