Terim döneminde G.Saray'ın harcadığı paralar, alınan ve satılanlar ortada. En basit örnek Emre. Beşiktaş'ta takır takır top oynuyor, onun oynayacağı yerlere Terim'in aldığı oyunculara bakın.
DÜNYADA bir eşi daha yoktur... G.Saray Yönetim Kurulu var... Çünkü, G.Saray bir kulüp. Bir de başkan var; Özhan Canaydın... Yani kongre ile gelen... Bir de teknik direktör var; Fatih Terim. Yani atamayla gelen...
G.Saray Kulübü'nü, Fiorentina Kulübü ile karıştırmamak lazım. Çünkü ikisi aynı şey değil... Cecchi Gori o kulübün hem başkanı, hem de sahibiydi... Yani mal ve mülk sahibi...
G.Saray'da işler aynen Fiorentina gibi yürüyor. Canaydın-Terim ikilisi, alıyor, veriyor, satıyor ve toplantılar yapıyor. Diğer yöneticiler sanki zurnanın son deliği... Canaydın'ın şu ana kadar cebinden paralar verdiği söyleniyor. Canaydın, bir çeke imza atarsa, bu çok sağlamdır. Çünkü, onun mal varlığı var, şirketleri de iflas etmiş değil. Gayrimenkulleri var, üstüne gider tahsil edersin...
Asıl şimdi yandın
Terim, gazetecilere kızıyor. Anlamak mümkün değil. Döneminde G.Saray'ın harcadığı para, alınan ve satılanlar ortada. En basit örnek işte çarşamba akşamı Londra'daydı. Emre, Beşiktaş'ta takır takır topunu oynuyor, onun oynayacağı yerlere Terim'in aldığı oyunculara bakın ve maliyetlerini görün. Dolayısıyla Terim için en tehlikeli kısım şimdi başladı.
Canaydın açıklama yapıyor, ‘‘Sana desteğim tam, sana güveniyorum’’ diyor. Bir teknik adam için bu cümleler telaffuz edilmeye başlandıysa, o teknik adam yanmıştır.
İstanbul'da kapalı kapılar ardında başkan adayı toplantıları yapılmaya başlandı bile. Ben, işin daha başka bir yanını merak ediyorum... Bir müddet sonra birbirlerine sinirlenecek olan Canaydın ve Terim, ufak ufak minyatür maçlar yapmaya başlar mı acaba?
Dudaklar konuşuyor
BİZ kendi fubolcularımızın televizyon görüntüleriyle dudaklarını okuyoruz, ne dediklerini anlıyoruz. Peki yabancıları?
Evvelki gece İstanbul'da yolumu İspanyolca bilen bir vatandaşımız çevirdi... ‘‘Hocam Mondragon'un dudaklarını bir okutsanıza... Bakın neler söylüyor...’’ dedi. Benden söylemesi.
Aydın Örs'ün hatası...
AYDIN Örs çok düzgün, çok dürüst, Türk basketboluna da müthiş emeği geçen kaliteli bir teknik adamdır. Kimseyle polemiğe girmez, kendi bildiğini yapar. Ne zaman kaybetti biliyor musunuz? Şu son şampiyonada o eski Aydın Örs olmadığı için kaybetti. Hidayet beyefendi dedi ki, ‘‘NBA'de basketçiler kampa girmiyor, özgürler.’’ Orası NBA... Oynarsan paranı alırsın, oynamazsan kapının önüne koyarlar. İşte Aydın Örs, bu hataya düştü, bu Milli Takım’ı başıboş bıraktı.
Kendisiyle konuşmadım ama tahmin ediyorum Aydın Örs, Milli Takım’ı bırakma kararını turnuva öncesinde vermiş. Yoksa öyle davranmazdı. Ama o Hidayet bir şeyi unuttu. Amerika'dan kendi takımının teknik adamı gelip onu seyretti. Oradan dışlandı. Tahmin ediyorum, bir-iki yıl sonra Avrupa'ya, oradan da Türkiye'ye döner. Laila, Reina, her zaman vardır Hidayet. Ama bu şampiyona bir daha geri gelmeyecek.
Ben de senden duydum
DUYDUM ki, Hıncal Uluç, Digitürk'teki programında ‘‘Hakemler hakkındaki bazı şeyleri sizin Maraton'da program yapan eski bir hakem var ya... Ondan duydum’’ demiş... Hocam, Engin Kurt'u da ben senden duydum, yazdım... Beni mahkemeye verdi, sen de şahit diye gelmedin... Duyurulur...
THY'deki rezalet
THY ile 1 Ekim 2003 tarihinden itibaren yurt içi seyahat edecek yolcular bu yazıyı dikkatli okusunlar... Uçağa binmeden size verilen uçuş kartı koçanını sakın kaybetmeyin... Çünkü, uçak alana geldiğinde yurt dışı yolcuları başka bir otobüse, yurt içinden gelenler ise başka bir otobüse alınıyor...
Önce yurt içinden gelen yolcuların kuponları soruluyor... Bu otobüs beklerken, bu sefer gümrük memurları yurt dışından gelen yolcuların otobüsünde hüvviyet, pasaport ve biniş kartı kontrolü yapıyorlar. Ellerindeki liste ile örtüşmezse, siz beklemeye devam ediyorsunuz... Eğer biniş kartı kuponunuzu kaybetmişseniz, ayrı bir bölümde sizi gözetime alıyorlar. Yurt dışından gelen yolcuların otobüsteki ilk gümrük yoklaması bitmeden, diğer otobüs de hareket edemiyor. Bunun süresi bazen 20 dakika, bazen yarım saat beyler. Yani aynı sürede İstanbul'dan kalkan ikinci bir uçak, siz terminale girmeden havalimanına inmiş oluyor. Bu rezilliği çarşamba günü 16.50 uçağıyla Yeşilköy- Esenboğa seferinde yaşadım. Yanımda Kanal D Genel Müdürü Murat Saygı ve eski futbolcu kardeşim, şimdiki menajer Saffet de vardı. Havalar soğuyunca ve yağmur olunca bu uygulamayı düşünmek bile istemiyorum.
Ne çabuk unuttunuz?
LUCİANO'nun eli hala konuşuluyor. Öbür taraftan Beşiktaşlılar diyorlar ki, ‘‘Metin Tokat, Van'da benzer bir pozisyonda penaltımızı vermedi.’’ Fenerliler de diyorlar ki, ‘‘Bilmem hangi maçta penaltımız verilmedi.’’
Vahap Beyaz, 60 metreden Arif'in olmayan penaltısına düdük çaldı, G.Saray şampiyon oldu. Semra Özal, başbakanın eşiyken, 19 Mayıs Stadı'nın Şeref Tribünü'nde arzı endam ettiği bir G.Birliği-Beşiktaş maçında Hasan Cey- lan'ın ceza alanının 3-5 metre dışındaki iki pozisyona iki penaltı çalıp, ertesi gün Milliyet Gazetesi'nin manşetine yansıyan Hasan Ceylan: 2- Gençlerbirliği: 1 maçını ne kadar çabuk unutuyorlar.
Babadan torpilli
BABALAR ve oğulları... Talat Tokat-Metin Tokat... Muzaffer Sarvan-Oğuz Sarvan... Serdar Çakır-Cüneyt Çakır... Yılmaz Önen-Yılnur Önen...
Şimdi de Sadık Deda-Cem Deda...
Denizli-Malatya maçında degaj yapacak olan kaleci Süleyman'ın karşısına Atilla Birlik dikiliyor... Kalecinin belli sürede topu elinden çıkarma mecburiyeti var. O zaman onu rahat bırakacaksın, yolunu açacaksın. Hareketini engellemeyeceksin. Süleyman (Souleymanou) degaj yapıyor, top Atilla Birlik'e çarpıp auta gidiyor...
Hakem Cem Deda da, oyunu aut atışıyla başlatıyor. Bu demektir ki, gol olsa verecek...
Birinci Türkiye Ligi maçında düdük çalan bir hakemin böyle bir hata yapma hakkı yok. O zaman insanın aklına şu geliyor; Babasından torpilli.
Yakıştı mı hocam!
VOLKAN, Necati, Gökmen... G.Saray'ın geçen hafta cuma günü Adanaspor'la oynadığı maçtan iki gün önce Adana Hilton Oteli'nde Müfit Hoca, bu üç futbolcu ile transfer görüşmesi yapıyor. Bir futbolcunun, bir kulübün yetkilisiyle transfer konuşması kadar doğal bir şey olamaz. Ama iki gün sonra oynayacağın rakibin futbolcularıyla konuşmak, spor ahlakı olarak ne kadar doğru. Zaten, Maraton programında da Necati'nin bir G.Saraylı oyuncuya, devre arasında birlikte oynayacağını dile getirmesi de açık bir şekilde mikrofonlara yansıdı.
Spor basını
TÜRKİYE Gazetesi'nde Ömer Söztutan'ın köşesinde bir yazı okudum... Noktasına virgülüne dokunmadan size aktarıyorum...
Kemal Abi anlatıyor İstanbul TV'deki ‘‘Orta Saha’’ programında; ‘‘Fatih Altaylı yıllar önce Hıncal Uluç'un 'Cimbom' adlı kaniş cinsi köpeğini çişe getirip götürdü.Uluç'un, Söz Gazetesi'nin müdürü olduğu yıllar. O zamanlar hep birlikte maç izlerdik. Altaylı da o dönem yeni yeni yetişiyor. Uluç'un 'Cimbom' adlı köpeği vardı.Hıncal Uluç, köpeğinin çişi geldiğinde Fatih Altaylı'yı çağırır, 'Fatih, Cimbom'u çişe götür' derdi. Fatih de köpeği işetip gelirdi. Ben Türkiye Spor Yazarları Derneği'nde yöneticiyken, Fatih Altaylı, Hıncal Uluç'un referansıyla TSYD'ye üye olmak için başvurduğunda 'Olmaz... Hıncal'ın köpeğini çişe götüren adamı TSYD'ye üye yapamayız' demiştim ve üyeliğini kabul etmemiştim. Şimdi spor basınına bu yüzden kin kusuyor olabilir...’’
Türkiye'de ‘‘adam olmak’’ için hangi aşamalardan geçmek gerektiğini görün diye yazdım bunu da...
YORUMSUZ!
Kondisyoner farkı
FENERBAHÇE'nin Alman kondisyoneri var... Beşiktaş'ın İtalyan kondisyoneri var... G.Saray'da ise benim bildiğim kadarıyla yok... Ama üç teknik adam da takımlarına bir şeyler veriyordur. Yalnız Galatasaray'ın bu konudaki görüntüsü sahada iyi değil.
Lucescu şimdi yandı!
HINCAL Uluç, Lucescu için ‘‘İlk defa alkışlıyorum’’ dedi. Sevgili Lucescu, trafikte bile dikkat et. Allah korusun, başına her şey gelebilir.