SÜRE olarak biraz eksik de olsa, iki maçı da izledim. Zaten sihirli bir değnek olmadığı için bir takım 20. dakikada neyse, 80. dakikada fazla değişmiyor.
Belki de bu ülkemizde böyle. Önce Denizli'ye gittim. Bodrum tarafından gelip Baba Dağları'nın tepesinden Denizli'yi görünce, hakikaten Denizli'nin bir sanayi şehri olduğunu daha iyi anladım! Daha doğrusu anlayamadım. Çünkü, şehrin üstü daha saat 15.00'te siyahi bir bulutla kaplıydı. Saat 17.00'de zehir gibi bir kömür kokusu. Neyse, biz maçlarımıza dönelim.
G.Saray, bildiğimiz gibi. Ne bir kombine atak, ne doğru dürüst bir defans, ne sağdan-soldan bindirme hücumlar, ne de ortalar... Hiçbirisi yok. Denizlispor, sarı kırmızılıları gözüne kestirmiş. Hücum ettiklerinde, özellikle rakip ceza alanı civarına geldiklerinde defanslarında G.Saray hücumcuları ile birebir oynuyorlar. Aslında yaptıkları doğru. Çünkü, G.Saray'ın üstüne gidersen, onu kımıldattırmıyorsun, hücuma çıkamıyor.
De Boer'in intiharı
Bugün herkes De Boer'e yüklenecek. Top oyundayken De Boer'le Ersen Martin yan yana gelse tamam. Ama duran toplarda sen, Ersen Martin'in yanına De Boer'i gönderirsen bu, eşyanın tabiatına aykırı olur. Ya Bülent gider Ersen Martin'in yanına ya da defansa yardıma gelen Hakan Şükür. Ya Bülent fazla uyanıklık yapıp De Boer'i gönderiyor ya da daha Ersen Martin'i tanımayan De Boer intihar ediyor.
Mondragon bir gol attırdı, yedikleri golde de hiç gerek yokken topa doğru erken hareketlendi. En az De Boer kadar hatası var. Bratu, rakibi ile çıktığı hava toplarında topa hamle yapıyor. Hem topa yükselmediği gibi hem de topa çıkan rakibin altına yatarak tehlikeli harekete sebebiyet veriyor. Anladığım kadarıyla, neredeyse hakemlikten emekli olan Metin Tokat bu dersi okumamış.
Klasik Beşiktaş yoktu
Dönüyorum, Beşiktaş-Konyaspor maçını seyrediyorum. Onlar da dün gece klasik oyunlarının tam tersini yapıyorlar. Hatta Lucescu, 60. dakikadan sonra neredeyse takımının tamamını hücumculardan kuracaktı. Ama siyah beyazlıların yapısı bu tarz oynamaya müsait değil. Her değişiklik, Konyaspor'un işine yaradı. Ceza alanının civarı kalabalıklaştı, top bir ona bir buna vurdu. Arada bir, iki defa da direğe vurup dışarı gitti.
Okan sağ çizgiye fazla inmediği için, Beşiktaş bir tek sol çizgide İbrahim'in ortalarına kaldı. Onun da Allah'ı var, iyi gidiyor da bir tane yararlı orta attığını görmedim.
Beşiktaş'ın yapacağını Konyaspor yaptı. Kazandığı topları dan-dun vurmayıp, ayağa top yaparak çıktı. Ama Beşiktaş defansı, G.Saray defansı gibi olmadığı için fazlaca pozisyon vermedi. Tayfur-Yasin yan yana oynayınca iki işi bir adam yapıp, Beşiktaş bir eksik kalıyor.
Sonları ne olur bilemem
Biz, ‘‘Beşiktaş iki oyuncu yan yana oynayınca bir eksik kalıyor’’ derken, dönüp G.Saray'a bakıyorsun, sanki 5-6 kişi eksik oynuyor. Ama G.Saray yönetimi, aynı Futbol Federasyonu yönetimi gibi. ‘‘Hem takımımızdan memnunuz, hem teknik direktörümüzden’’ diyorlar. Ama ne futbol takımları top oynuyor, ne de teknik direktörlerinin takıma bir katkısı var? Gidişleri aynı da sonları aynı mı olur, bilemem.
Bu dört takım içinde en cesaretli olanı Denizlispor'du. Bence de Giray Bulak doğru olanı yaptı. Size şu kadarını söyleyeyim; Denizlispor ikinci golü erken bulsa, G.Saray tarihi bir fark da yiyebilirdi.
En kontrollü oynayan Konyaspor'du. Hüsnü mecburdu. Çünkü, karşısında Türkiye'de kadro olarak da, futbol olarak da en iyi top oynayan Beşiktaş gibi bir ekip vardı. Ama Beşiktaş, dün eski klasik görüntüsünde değildi. Beşiktaş, belki de bu senenin klasik oyun disiplininden koparak oynadığı tek maçını geride bıraktı. G.Saray için yeni bir cümle kurmaya gerek yok. Bildiğiniz gibi. Metin Tokat'la Zafer Önder İpek, zaman zaman eyyam düdükleri çaldılar. Gereksiz kartlar kullandılar. Bazılarını da es geçtiler.
Futbol risk oyunudur. Aptalca yapmadığın müddetçe rakibi de iyi tanıyorsan, Denizlispor gibi dün gecenin en kazançlı takımı olup çıkarsın.