Pozisyon net ortada

Bazen kameralar pozisyonlar için çok büyük avantajdır. Bazen de hakemin bulunduğu yer ve açı çok büyük avantajdır. Eğer hakem bulunması gereken yerde oluyorsa ve biraz da futboldan nasibini almışsa, kameradan daha iyi görür, çözer ve karar verir. Sebebi, kamera iki futbolcuyu yapıştırır, çıplak göz üç boyutludur, derinliği gösterir. Bütün bunların yanında futbolcuların yüz ifadeleri, vücut dilleri, hepsi hakem tarafından okunur.

Altan Tanrıkulu, geçen pazar akşamı Eskişehirspor-Galatasaray maçı bitiminde Maraton'da yaptığım yorumdan sonra Hürriyet'e, Ümit'in kendi kalesine attığı golün iki resmini birden koyarak bir sayfa yazı döşenmiş.

Hatayı yapan yardımcı

O resimler bir yerde yardımcı hakemin görüş açısına yakın görüntüler. Aktif ve pasif ayrımı şöyle yapılır. Hücum eden oyuncular, kalecinin görüş ve hareket alanlarını kapatıyorlar mı? Deparlar atarak yanıltıyorlar mı? Geçen yıl Belek'te bizim hakemlerimize, "Sonuna kadar bekleyin" dediler. "Belki pasifteki adam hareket eder topla oynamaz, diğer arkadaşı gelir golü atar" diye ikaz ettiler. Avrupa'da hareket eder etmez bayrak kaldıran ülke yardımcıları da var. Ama bizdeki telkin öyle./images/100/0x0/55ead2e1f018fbb8f8990185

Bak Altancığım, o kadar uzun yazmaya gerek yoktu. Pozisyona 80 metre uzaklıktaki kameranın çektiği görüntü herşeyi çok net gösteriyor. Maçın hakemi Fırat Aydınus bu objektiften çok daha yakın olaya, pozisyonun içinde. Herşeyi kabak gibi görüyor. Ve bu kameranın açısında hemde çıplak gözle bakıyor. Burada yardımcı acele ediyor, bayrağı çekiyor sonra da indiriyor. Yani hatayı yapan yardımcı. Şimdi sana soruyorum Altancığım? Şu fotoğrafta kaleci kabak gibi herşeyi görüyor mu? Görüyorsa bu gol de kabak gibi gol. Yok rahatsız oluyorsa değil. Ne dersin? Şimdi anlayabildiniz mi sevgili okuyucular.

Tepede oturuyorsan herşeyden sorumlusun

HİÇ bir Federasyon Kurulu üyesi MHK'ye açıp hakem isteyemiyor. Futbol Federasyonu Başkanı'na istek yapanlar da reddediliyor. Bu konuda Mahmut Özgener'in tavrı mükemmel. İnşallah, alttaki yönetim kurulu üyeleri de ileride delinmezler.

Mahmut Özgener düzgün bir insan. İdealist. Fazla öne çıkmak istemiyor. Ama aynı hakemlerde olduğu gibi ona da bir ikazım var.

Etrafa fazla pembe bakmasın. Hatta yönetim kurulu arkadaşlarına da.

Bosna maçında Futbol Federasyonu Beşiktaşlı bir grup taraftara bilet verdi. Ve bu taraftar o biletlerin büyük bölümünü satıp, kendileri de maça bedava girip, yollarını buldu. Duyduğum kadarıyla Özgener'in bu durumdan haberi yokmuş. Olabilir. Ama aynı Futbol Federasyonu bu haberi yalanladı. Yani Futbol Federasyonu doğruyu yalanladı.

Peki bu kimi yaralar. Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener'i. Bu ne demektir. Özgener daha yönetim kuruluna hakim değil. Sevgili Mahmut. Her işte olduğu gibi Federasyon'da da en tepedeki adam sorumludur. Gerisi hikaye.

Bilmiyorum anlatabildim mi?


Güvener ile Terim'in sınırları açıklansın

HASAN Doğan, Türkiye'de futbolun gelişmesi, tabana indirilmesi, okullara ve mahallelere sokulması için bir proje hazırlattı. Ve bu projenin başına da Ahmet Güvener'i getirdi. Ahmet Güvener kolları sıvayıp yola koyuldu.

Diğer tarafta Fatih Terim, Milli Takımlar sorumlusu. Bildiğim kadarıyla tesislerden, futbolun geleceğinden de sorumlu. Peki, Ahmet Güvener ile Fatih Terim'in sınırları nerede başlıyor, nerede bitiyor?

Eğer, Futbol Federasyonu bu iki görevlinin sınırlarını, yetkilerini, hareketlilik alanlarını net bir biçimde açıklarsa ben ve benim gibiler çok memnun olacaklar. Dikkatle ve merakla bekliyorum. Genel sonucu kamuoyuyla paylaşacağım.

Çiviyi bırakın, onu çakacak tahta yok

TÜRKİYE'de Antrenörler Derneği var. Başında da İsmail Dilber bulunuyor. Benim Ankaragücü'nde yıllarca yan yana oynadığım kişi. Dilber, antrenörlük yapmadı ama yıllardır da Antrenörler Derneği'nin başkanı. Gündüz Tekin Onay ile beraber Haluk Ulusoy Federasyonları'nda etkin görevler yaptı. Bir yerde o federasyonu idare edenlerden. Peki bu dernek ne iş yapar.

Sezon başladı bugüne kadar 9 hafta geride kaldı 8 hoca değişti veya yer değiştirdi. Yani bu işin Türkiye'de çivisi çıkmıştı. Şimdi bırakın çiviyi çakacak tahta bile bulamıyorsunuz.

Şimdi ne yapmalı? Çok basit. "Bir teknik adam Türkiye Ligleri'nde 1 sezonda 1 takımda görev yapar, takım değiştiremez" maddesi koyacaksın. Yani hem işine geldiği zaman yönetici hava yapamayacak, hem de işine geldiği zaman teknik direktör oradan oraya zıplayamayacak.

Sınırlama şart

İş tam komedi halini aldı. Ama, antrenörler de bu konuya sakın kızmasınlar. Çünkü, görev yapan arkadaşları, henüz görevlerinin başındayken o kulüplere telefon açıp, mektup yazıp hem daha ucuza çalışacaklarını hem de daha iyi iş yapacaklarını maalesef söylüyorlar. Yani meslektaşlarının altını oyuyorlar. Zaten televizyonlarda da görev yapan yorumcular zaman zaman antrenörlerin hatalı işler yaptıklarını, hangi futbolcuyu yanlış oynattıklarını söyleyerek yöneticilere mesajlar veriyorlar.

Yani işin neresinden bakarsanız bakın .oklu değnek... Bu işin kurtuluş yönü ancak yönetmeliklere konulacak sınırlamalarla olur, başka türlü değil.

Başbakan doğru yapıyor

PKK'nın son tutumu yeni bir strateji mi, kendi açılarından işin sonuna mı geldiler, yoksa onların beyin grubu final mi yapmak istiyor? Yoksa, AKP doğu ve güneydoğuda belediye başkanlığı seçimleri öncesi atağa geçince, mahalli idareleri kaptırmak endişesi içine mi girdiler?

Polis, PKK'nın bu tahriklerine gerekli cevabı vermediğine göre benim aklıma son şık geliyor. Bu PKK, polis sert yapsa, "İşte, sizin oy vermek istediğiniz grubun hareketleri bu. Bunlara yarın oy verirsiniz çok daha zor durumda kalırsınız" demeye getiriyor.

Ankara'dan konuşmuyor

Benim aklıma da bu geliyor. Çünkü, Recep Tayyip Erdoğan'ı dikkatle izliyorum. İlk kez bir başbakan doğu ve güneydoğuya bu kadar net geziler yaptı.

AKP'nin siyasi görüşü bana uymayabilir. Ama, Başbakan'ın bu son yaptığı gezilerine yürekten katılıyorum. Yerine gitmeden hiç bir şeyde başarılı olamazsınız. Zaten çok başbakan oralara gitmeden, Ankara'dan konuştuğu için iş buralara geldi.

Bence, Recep Tayyip Erdoğan'ın son gezileri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da hoşuna gidiyor. Çünkü polisimizin, İstanbul, Ankara ve İzmir'de emeklilerin haklarını koruyan gruplara gösterdiği tavırla, bu PKK yandaşlarına gösterdiği tavır aynı değil. Bu konuda vatandaşın sıkıntıları çok fazla.

Maaşına zam isteyen coplanıyor, polise taş atana, polis şeker atıyor.

AKP'yi geçeceksen İstanbul'u alacaksın

CHP, Belediye seçimlerinde Büyükşehirlere kimleri aday koyar bilemem. Ama, Kemal Kılıçdaroğlu'nu İstanbul'dan aday koyup kaybettirirse, bu isim büyük yara alır. Kılıçdaroğlu'nun önümüzdeki yıllarda CHP'de çok etkili yerlerde görev alması gerekiyor.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı onu yıpratır. Zaten, eğer muhalefet partileri mecliste AKP'yi geçmek istiyorlarsa İstanbul'u almaları lazım. İstanbul Belediye Başkanlığı'nı alamayan hiçbir parti mecliste çoğunluğu sağlayamaz. Belki bütün muhalif gruplar istanbul'da birleşirlerse, Kılıçdaroğlu'nun o zaman aday olması mantıklı gelebilir. Ama bu şartlarda harcanır.
Yazarın Tüm Yazıları