Lucescu, bu hafta sonunda dedikleriniz doğruysa, G.Saray'daki başarıyı siz sağlamadınız.
Geçen yıl Beşiktaş'ın elde ettiği şampiyonlukta da sizin payınız yok. Şimdi ağlamayacaksın. O zaman yaşadıklarını açıklayabilseydin, şimdi konuşmaya hakkın vardı.
‘BEŞİKTAŞ güzel futbol oynayan, futbolun hücum-defans dengesini iyi kuran, zaman zaman tempoyu artıran, zaman zaman düşüren, rakibine göre oynayan bir takım. Bence Türkiye Ligi nde bu sezon rakibi yok. Çünkü rakipleri kötüler. En büyük rakibi F.Bahçe. Aralarında siyah-beyaz kadar fark var. Böyle bir manzarada, Beşiktaş neredeyse şampiyonluğunu ilan edecek. Hepimiz işsiz kalacağız, kendimize iş arayacağız’ diye bir cümle sarfettim. Yani bir beyin cimnastiği, espri yaptım. Ama bazı geri zekalı tabirini bile kullanamayacağım zavallı şahıslar, bunu öldürülen yılanın derisini çıkartır gibi ters çeviren yorumlarla, ortalığı tahrik etmeye kalktılar. Aslında ben değil, sonunda onlar başarılı oldular.
Yaptığım espriyi anlamadan sazan balığı gibi atladılar ve Beşiktaş bu hallere geldi. Hatta bu hallere düştü. Güya bunlar Beşiktaşlı yazarlar. Yani Beşiktaş'ı seviyorlar, kolluyorlar, koruyorlar. Aslında zarar veriyorlar ve bu tuzağa da, başta Lucescu olmak üzere futbolcular düştüler. Ve kolay gidecek işlerini zorlaştırdılar. Sen maça çıkıp yenersen, zaten işi bitiriyorsun, sana ne rakipten. Şimdi de bin tane senaryo yazıyorlar. Ama gerçek bir tane...
Otorite boşluğu
Pazar günü Türk futbol tarihine geçecek enteresan bir maç oynandı. Bu maça çok değişik açılardan bakmak gerekir.
Hakemi zaten kenarda yazdık... Burada önemli olan nokta Beşiktaş Kulübü, Serdar Bilgili, Lucescu ve futbolcular... Bir de kaptan Tayfur.
Önce Beşiktaş Kulübü'nden bahsedelim. Soruyorum size... Süleyman Seba'nın başkan olduğu bir dönemde, Beşiktaş Kulübü'nün başına böyle bir felaket gelir miydi? 5 futbolcu atılıp, maç yarıda kalır mıydı? Net cevap veriyorum... Hayır... Bu, şu demektir, tepeden itibaren bir otorite boşluğu var. Nitekim yanılmıyorum...
Serdar Bilgili TV'lere çıkıp konuşuyor, kafadan Beşiktaş'a bir eksi çiziyorum. Sayın Bilgili bugün Beşiktaş Kulübü başkanısın, yarın o makamdan ayrılacaksın. Yıllar geçecek bu maçtan sonraki konuşmalarından dolayı üzüntülü olduğunu, belki beyanat yoluyla değil, ama sağda solda söyleyeceksin. Ardından da ilave edeceksin, ‘‘O zaman böyle konuşmaya mecburdum...’’
Hayır Bilgili... Kamuoyu seni centilmen ve düzgün birisi olarak biliyor veya öyle zannediyor. Lütfen yanıtla... Ömür biter maçlar bitmez. Küfürün hepsine karşı çıkacaksın. Şansal Büyüka'ya yapılan küfür için isim verilerek ayıptır demek, diğerlerine küfür edebilirsiniz demektir... Hakem cesaret şovu yapmıştır. Şimdi biz her maçta böyle olmasına dikkat edeceğiz demek, birinci söylediğinizi, ikinci söylediğiniz ile tekzip etmek demektir...
Lucescu’nun demek istediği
Sayın Lucescu... Galatasaray'a geldiniz, başarılı oldunuz. Sonra Beşiktaş'ta da başarılı oldunuz. Ama zaman zaman ve en sonunda Samsunspor maçı bitiminde verdiğiniz demeç, benim aklımı hep karıştırıyor. Birşeylerden bahsediyorsunuz. Eğer bu hafta sonunda dedikleriniz doğruysa, Galatasaray'daki başarıyı siz sağlamadınız. Geçen yıl Beşiktaş'ın elde ettiği şampiyonlukta da sizin payınız yok. Sizin söyleyemediğiniz veya benim sizin konuşmalarınızdan çıkardığım kanaat şu:
Türkiye'de sahanın dışında çok güçlü ve etkili gruplar var. Bunlar futbolu istedikleri şekilde yönlendiriyorlar. Ben bunu Galatasaray ve Beşiktaş'ta yaşadım, şampiyonluklar kazandım. Şimdi aynı güçleri Fenerbahçe kullanmaya başladı. Eğer böyle giderse ben durmayayım, ülkeme döneyim.
Şimdi ağlamayacaksın
Hayır Lucescu... Eğer sen bu gruplardan kuvvet alıp şampiyon olduysan, yani o grupları senin çalıştığın kulüpler kullandıysa, bugün de Fenerbahçe kullanacaktır. Şimdi ağlamayacaksın. O zaman yaşadıklarını açıklayabilseydin, şimdi konuşmaya hakkın vardı.
Hayır sayın Lucescu, sen atlar-köpekler atasözünü söylemiştin hani. Romanya'da kullanılıyordu. Ben de sana Türkiye'de kullanılan halk dili bir tabirden bahsedeyim; Portakal orada kal. Sen bunu kendine göre aynen senin atasözünde olduğu gibi ‘‘Portakal, burada kal’’a çevirebilirsin.
Futbolcular... Mesela Zago... Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray forması giymese, Samsun'da, G.Birliği'nde, Konyaspor'da, Adanaspor'da oynasa, bir sezon oynanacak 34 maçın acaba kaçında forma giyebilir? Sonra diyorlar ki, Erman, Zago'yu hedef gösteriyor. Ya kardeşim, Zago'yu hedef göstermeye gerek yok ki. Zago'yu yaptıklarından dolayı atamayan, yürekleri olmayan hakemler utansın. Aynı Zago, Avrupa kupası maçında bir kımıldadı, ne olduğunu gördü. İbrahim, bu son maçta yaptığı tekme tokadı, başka takımlarda yapsa kaç defa atılır.
Sen kaptansın
Sevgili Tayfur... Sen takım kaptanısın, profesyonelliğine diyecek yok. Kendine çok iyi baktığın belli. Antrenmanların da iyi. Ama son zamanlardaki kaptanlığın iyi değil. Lucescu teknik direktör, yarın gidecek. Belki Beşiktaş'ta oynayan bazı futbolcular da yarın ayrılacak. Sen başka takımda da oynadın. Ama sen Beşiktaşlı Tayfur'sun. Olmaz, ama yarın bakarsın başka takıma gidersin, ama yine Beşiktaşlı Tayfur olarak kalacaksın. Yani sen bir sembolsün. Sen esas ev sahibisin.
Allah aşkına son bir yıldaki maçlarını seyret. Hakem ne zaman aleyhinize düdük çalsa, yanı başında mantar gibi bitip, ilk itiraz eden sensin. Ben sana yakıştıramıyorum. Eğer sen kendine yakıştırıyorsan, aynen devam et. Son maçta sen takım kaptanı Tayfur olsan, ama yalnız bant takan değil hakiki kaptan olsan, o maç bu hale gelir miydi? Bir düşün.
Gözümüzde büyütmüşüz
Şimdi bütün Beşiktaş takımına sesleniyorum... Bu Beşiktaş takımı ligde lider. Şu anda da puan farkı 5. Sizi takip eden takım Fenerbahçe. Siz iyi bir takımsınız. İyi de oynuyorsunuz. Ben sizin maçlarınızı izlediğimde, dakika 80'de 2-0 mağlup durumda bile olsanız, ‘‘Bu Beşiktaş takımı maçı çevirir, galip gelir’’ diyorum. O hissi tribüne vermek önemlidir. F.Bahçe maçlarına da gidiyorum. Dakika 80'de Fenerbahçe 2-0 galip durumda olsa bile, ‘‘Maçın bitiminde 3-2 mağlup olabilir’’ diyorum. Ve sizler hala F.Bahçe'yi rakip görüp, strese girip bu durumları yaşayıp, taraftarlarınıza yaşatıyorsanız, o zaman demek ki ben yanılıyorum ve bu işten fazla anlamıyorum. Veya sizleri gözümüzde fazla büyütmüşüz arkadaşlar. Siz fazla birşey değilmişsiniz. Çünkü pazar günü İnönü'de ve sonrasında bu son cümleyi doğrular nitelikte hareket ettiniz.
Tebrikler Papila
BEŞİKTAŞ- Samsunspor maçının hakemi Cem Papila'yı çok fazla tanımam. Seminerlerde görürüm, bende bıraktığı intiba kaliteli ve beyefendi bir insan olduğu yönünde. Hakemlik kumaşı konusunda henüz karar vermedim. En az 10 maçını canlı seyretmem lazım. Yalnız pazar akşamı özellikle Türk spor kamuoyuna bir mesaj verdi. Onun için kendisini tebrik ederim. Çok net bir şekilde dedi ki, ‘‘Bu maç benim son maçım olabilir... Bir iki futbolcuyu atmam, üçüncü dördüncü hatta beşinci futbolcuyu atmamı etkilemez. Bu benim sorunum değil. Beni büyük takım, küçük takım da ilgilendirmiyor. Beni idare ettiğim şehir ve stat da ilgilendirmiyor. Ben beyefendi bir adamım, hiç bir şekilde kimseyi tahrik de etmiyorum. Gereğini yaparım.’’ Maçta teknik olarak eksiklik yapmadı mı, yaptı. Küfürlerden dolayı gereken anonsları yaptırmadı.
Cem Papila hatalıydı. Çünkü arkadaşları ve ağabeyleri gibi eyyam yapmadı. Gereken neyse onu yaptı.
Bir hakemin tek bir atasözü vardır beyler...
‘‘Bu maç benim son maçım olabilir...’’
Ama hep maç alayım, kimseyle de kötü olmayayım derseniz, işte size bir sürü örneği var. Daha 45 yaşına gelmeden FIFA hakemliği ellerinden alınanlar gibi olursunuz. Yoksa Cem Papila gibi (yani adam gibi) göğsünüzü gere gere hayatınıza devam edersiniz. Sevgili hakemler şunu hiçbir zaman unutmayın; şamar oğlanı olmayın, hakemlik hayatta herşey demek değildir.
‘Hıyar’ demedim ki!
BUNDAN sonra eğer birisi benimle röportaj yapacaksa, mutlak bir şartım olacak. Röportajın en son halini bana ya fakslayacak, ya da okuyacak. Çünkü öyle cümleler çıkıyor ki, sizin söylediğiniz bir kelime yer değiştiriyor ve çok ters bir sonuç doğuruyor.
Yıllar önce üç büyükleri sevmem demişim. Galatasaray'ı daha fazla sevmem diye ilave etmişim. Bu da Aktüel'de böyle çıkmış. Üç büyükleri tutmadığım ve sevmediğim doğru. Sevmeye de mecbur değilim. Ben Ankaragücü'nü seviyorum. (Ama Ankaragücülü veya başka bir takımın taraftarı, yöneticisi hatta başkanı olup, üç büyük kulübün kongre üyesi olanları da tasvip etmiyorum)
Aklı başında bir insanın, G.Saray'ı daha fazla sevmiyorum cümlesini kullanması ne derece doğrudur?
Hiçbir gün, hiçbir spor yazarını aşağılamadım. Böyle cümleler kullanmadım. Çünkü böyle haraket etmeye öncelikle hakkım yok. Haaa, kimseye ‘‘Hıyar’’ da demedim.
Benden yaşça büyüksünüz
Yıllarca spor yazarlığı yapacaksın veya yaptığını zannedeceksin, benim yüzlerce oynadığım maçı yorumlayacaksın, hakemlik yaptığım maçları yorumlayacaksın, sonra da diyeceksin ki, ‘‘Sen kabzımalsın, hıyardan anlarsın.’’ Ve ben de sizlere (yani 3-5 kişiye) diyeceğim ki, ‘‘Evet, ben hıyardan anlarım...’’ Buna da sizler kızacaksınız. Niye alınıyorsunuz? Ben sizlere hıyar demiyorum ki, hadi benden ufak olsanız, çok da samimi olsak, kapalı devre şakalaşırken size dönüp, ‘‘Hadi lan ordan hıyar’’ diyebilirim. Ama benden yaşça büyüksünüz. Size hadi ordan ‘‘Acur abilerim’’ mi diyeyim? (Hıyarın büyüğüne acur denir. Ayrıca turşusu da çok güzel olur.)
Bir aydır bekliyorum, hep aynı şahıslar yazıyor. Bazılarının yazdığı gibi hakikaten yurt dışında ve de uzaklardaydım. Ama sorduğunuz sorunun cevabını zaten kendiniz veriyorsunuz. Gene de dilim varmıyor, size hıyar demeye...
Hooijdonk büyük futbolcu örneği
VAN Hooijdonk'u seyrediyorum... Adam kaliteli ve iyi bir oyuncu. Belli ki düzgün de bir insan. İstanbulspor-Fenerbahçe maçında bir ters topta, ayağı rakibinin dizine geldi. Yalnızca fauldü. Ama Fenerbahçe seyircisi, yerde yatan İstanbulsporlu Yordanov'a kartopu yağmuruna başladı. Van Hooijdonk, Yordanov ile Fenerbahçe seyircisi arasına girerek kartopunu durdurdu. Tedavisi bitene kadar da yerini terketmedi. Helal olsun, büyük futbolcu kolay olunmuyor. Çünkü yalnız iyi futbol oynayarak da büyük futbolcu olunmuyor.