FATİH Terim’i, Portekiz mağlubiyetinden sonra İsviçre maçında Arda’nın eğer 90+2’de vurduğu top gol olmasa Taksim’e getirir, idam sehpasını kurar, asardık.
Yarı finalde Almanya ile oynadığımız maçta o üçüncü golü yemeseydik ve Almanları eleyip finale kalıp şampiyon olsaydık, bu sefer de aynı yerde heykelini dikerdik. Yani futbol bu kadar ince bir ayrıntıyla eksi ve artıyı verebiliyor.
Peki size şimdi soruyorum. İspanya-Almanya finalini seyrettikten sonra kaçınız, "Biz en kötü final oynardık, hatta şampiyon olurduk" demiyor.
Ama, Almanya mağlubiyetinden sonra, "Gururlandık. Başımız dik" gibi laflar ettik. Yani galip olsaydık gururumuz incinecekti ve mağlup olunca mı gururlanacaktık?
Almanya’ya 2 gol atıyorsunuz, 3 gol yiyorsunuz. Peki, bunun sebeplerine bakıyor musunuz? Hayır. Sen bir Avrupa Şampiyonası yarı finalinde 2 gol atıp 3 gol yersen, kusura bakmayın ama gururdan değil, aptallık gibi başka şeylerden bahsetmek lazım.
Maçı son dakikada 2-2 yapıyorsun. Üstüne golü yiyorsun. 3 maçı son saniyede kazanıyorsun, bir maçı son saniyede veriyorsun.
Canlı misal Lincoln
Futbol öyle bir hale geldi ki önce çok koşacaksın. İkincisi, defansın sağlam olacak. (Sakın bunu geri dörtlü ve kaleci gibi algılamayın. Ben topyekün defanstan bahsediyorum.) Üçüncüsü deartist futbolcun olmayacak.
Aragones’in yarattığı İspanya takımı bu yukarıda söylediklerimin hepsini yaptı. Hiç farkettiniz mi bizde bazı spor yazarları hala yıldız futbolcudan bahsederler. Yıldızlar korunsun derler.
Mesela, en son misal, canlı misal, heyecanlı misal Lincoln. Beyefendinin kılı dönüyor, sakatlanıyor. Hazretleri sezon açılıyor, gelmiyor. Sonra da yandaş spor yazarları ve yöneticiler boy boy beyanatlar veriyorlar, hakemlere. "Lincoln’ü koruyun" diye. İşte bu zihniyetlerin hiç birisi sahada başarılı olamıyor.
Torres biraz sallanıyor. Golü attığı halde, kafa vuruşu direkten döndüğü halde, kenardan kementi yiyor. Veya aynı Torres arkadaşına gollük pas vermediği, şut attı diye yine kenardan kementi yiyor. Hakemler sahadaki yıldıza gökteki aya bakmıyorlar. Futbolcular çatır, çutur mücadele ediyorlar.
Sakatlar ordusu
Peki, biz bu turnuvaya nasıl bir kadroyla geldik. Müzmin sakat Gökhan Zan. 5 senedir süratle yere iniş yapan o da müzmin sakat olan Emre Belözoğlu. Sakat olan bir Servet ve bu turnuvada sakatlananlar. Eğer, Emre Belözoğlu sakatlanmasaydı Arda sahneye çıkar mıydı? Kesinlikle hayır. Mecburi sakatlıklar olmasaydı, Almanya maçında mükemmel oynayan Ayhan sahaya sürülür müydü? Kesinlikle hayır. Yıldıray ve Halil Altıntop’u evine göndermek doğru muydu? Kesinlikle hayır. Tümer kadroda kalmalı mıydı? Kesinlikle hayır. Hamit Altıntop’u sağ beke hapsedip ona pranga bağlayıp oynatmak doğru muydu? Kesinlikle hayır. Hamit Altıntop’u orta sahaya çıkarıp, serbest bırakmasaydın bugün 4 takıma kalır mıydın? Kesinlikle hayır. Hamit’ten başka UEFA’nın listesine giren başarılı futbolcun var mı? Kesinlikle hayır.
Şansımızın adeta arkadan iterek bize yardım ettiği bir turnuvada finali oynar mıydık? Kesinlikle evet. Bütün bunlardan sorumlu kim? Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim. Yani, futbol öyle bir olay ki yazının başlangıcındaki gibi rezil de olabilirsin, vezir de. Çok ince bir ayrıntıyla.
Artısı da var
Fatih Terim’in bu turnuvadaki genel prensibi şu oldu: Önce eşekleri kaybettirdi üzdü, sonra eşekleri buldurdu, sevindirdi. Peki, bütün bunların yanında Fatih Terim’in artıları yok mu? Tabii ki var. Öncelikle bu kondisyoner ve diyetisyen Amerikalı ekipten yardım alması ki biz bunun maçların 70. dakikasından sonra büyük avantajını gördük. Futbolda şans vardır da güçsüz, kuvvetsiz olursan şans sana gülmez. Biz kuvvetli kaldık. Şans da kuvvetliye yardım etti.
İkincisi kamp ortamını iyi tuttu. Kiminle konuşsam, ortamın çok samimi, çok içten, çok gırgır olduğunu söyledi. Yani takım sahaya çıkmadan önce yemeklerde, gezilerde ve antrenmanlarda güzel havayı yakalamış. Bunda da Fatih hocanın etkisi büyük.
Gelelim istifa meselesine. Fatih hoca Almanya maçından sonra tribünlere sanki veda eder gibi elle işaret yaptı, sonra soyunma odasına girdi futbolcularıyla vedalaştı. Sonra televizyonlara çıktı demeçler verdi, "Ayrılacağım" diye.
Maçtan sonra bazı spor adamlarıyla konuştum. "Fatih hocaya dışarıdan bir teklif geldiğini bilmiyoruz ama şu aşamadan sonra kesinlikle yardımcıları ve kendisinin maaş durumu düzeltilir. Futbol Federasyonu da bunu yapmaya mecbur kalır" dediler.
Para için değil
Fatih hocanın para için bu yolu seçtiğine inananlardan değilim. Ben federasyonda yetkili olsam milli takımlar teknik direktörünün alacağı ücretin belirlenmesini kendisine bırakırım. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Hem kendisinin hem de altında çalışacak herkesin fiyat belirlenmesini o yapmalı. Maalesef Fatih Terim, Milli Takım’a tekrar dönerse bu spekülasyonlar yapılacak. Ama, Fatih hoca şunu diyebilir, "Ben istifa etmedim ki, geri dönmüş olayım. Beni bırakmadılar." O zaman da o heyecanla o futbolcularla, o konuşmayı yapmayacaksın.
Aslında Fatih hocanın sinirlendiği ve öfkelendiği zaman yutkunması gerekir. Ama maalesef o bunu yapamıyor. Artı, hesap sormaktan bahsediyor. Şurada yanılıyor. Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan herkes milli takımlar teknik direktörü için artı veya eksi herşeyi konuşabilir. Tenkit yapabilir. Bu hakka sahiptir. Çünkü burası kulüp takımı değil. Bizim Milli Takımımız. Ne benim ne Fatih Terim’in, ne de Futbol Federasyonu’nun. Bizim Milli Takımımız.
F.Bahçe’de renkli şeyler olacak!..
ARAGONES tavırlı bir teknik direktör. "Deli" diyorlar. Eğer diyorlarsa mutlak doğrusunu yapıyordur. Çünkü, Türkiye’de bildiğini söyleyene "Deli" diyorlar. Ama, Türkiye’de kıvırta kıvırta konuşanlar da akıllı oluyorlar. Giymedikleri bir tek dansöz kıyafeti kalıyor. Ama, sorun hepsi zeki insanlardır.
Aziz Yıldırım-Aragones ikilisi için değişik söylemler var. Bence, Aziz Yıldırım bu işi öğrenmeye başladı. Anladığım kadarıyla pasif teknik direktör istemiyor. Aragones’i getirmekle, "Alın kardeşim size kimseyi işine karıştırmayan bir teknik adam getirdim. Geçtiğimiz yıllarda bende bu teknik adamlara karışıyordum. Ama ne zaman o teknik direktör pasif kaldığı zaman. Bu teknik adama da bundan sonra karışmayacağım" havasında mesaj vermek istiyor.
Peki sizce ne olur? Huylu huyundan vazgeçer mi? Onu zaman gösterecek.
Ama, Fenerbahçe’de renkli şeylerin olacağı kesin. Daha da önemlisi, Aragones’in tercümanlığını kimin yapacağı. Çünkü bazı tercümanlar maalesef söylenenleri doğru çevirmiyorlar. Bazıları da kulüp başkanıyla teknik adamları arasında telef oluyorlar. Ne söyleyeceklerini şaşırıyorlar.
30 yıl öncede kalmışlar
AVUSTURYA ve İsviçre gibi futbolu sevmeyen, futbol ülkesi olmayan iki ülkeye turnuva vermek son derece yanlıştı. O kadar çok korktular ki statların etrafındaki alışveriş merkezlerini, pasajları, içkili yerleri kapattılar.
Maç günleri bile restaurantlar gündüz 3 ile 6 arası servis yapmadı. Hangi İsviçre ve Avusturyalı’ya sorsam, "Bize böyle turist değil, iş adamı gelsin" dediler.
Avusturyalı taksi şoförlerinin dertleri de aynıydı. Onlar bir tek Ruslardan memnun kalmışlar. Çünkü, Viyana’ya yarı final İspanya maçına Rusya’dan 300 tane özel uçak gelmiş. Ve çok para bırakmışlar.
Avusturya’da birkaç mağazada 1977 senesinde İzmir’de Türkiye’yi 1-0 yenen Avusturya Milli Takımı formaları satılıyor. Golü atan oyuncunun. O golle Avusturya Dünya Kupası’na gitmişti. Yani adamlar 30 sene öncede kalmışlar.
Olaylar olmadı mı oldu. Kaç tanesine ben şahit oldum ve bizzat duydum. Ama, yabancı basın ne kadarını görebildiyse verdi. Kendileri dışarıya vermediler.
Eylem yapılsın sonucunu görelim
AVUSTURYA’da canlı yayındayız. Hasan Cemal ile Tayfun Bayındır da programda var. Tayfun Bayındır üzgün bir görüntü içinde, "Biraz önce milli takım futbolcularının yanından geldim. Karar vermişler, bizim basına konuşmuyorlar. Yabancı basına konuşuyorlar" dedi.
Hasan Cemal futbolu takip ediyor ama fazla derinliğine giremiyor. Ben dedim ki, "Size soruyorum. Bir milli takım teknik direktörü veya bir kulüp başkanı veya futbolcuların, sizlere hakaret ettiği bir basın toplantısını o anda kameraları, fotoğraf makinalarını ve tuttuğunuz notları bırakıp çıksanız acaba ne olur? Bunu hiç düşündünüz mü" diye. Cevap gelmedi.
Kendi soruma kendim cevap verdim. Kesinlikle bu uygulamayı yapan basın mensupları, işten kovulurlar. Bu birincisi. Gazeteciler için yedikleri fırça ve hakaret değil, oradaki olayın haber değeri önemlidir. Bu ikincisi. Üçüncüsü ise bu teknik adamlar, futbolcular veya yöneticiler gazetelerde ve televizyonlardaki üst kademelere ulaşarak, o şahıslar hakkında, o gazeteciler hakkında kovulma talebi yaparlar.
İsterseniz gelin bir gün bu eylem yapılsın, sonucunu hep beraber görelim.
Rotayı Almanya formasına çevirdiler
YILDIRAY Baştürk ve Halil Altıntop’un Bundesliga’daki futbollarından sonra Türk Milli Takımı’ndan gönderilmeleri, Almanya’da büyük yankı yaptı. Hem Almanya’daki Türkler hem de Almanlar için büyük sürprizdi bu karar. Şu anda Almanya’daki hava orada yetişen Türk asıllı oyuncuların bundan sonra bu olaydan sonra Türk Milli Takımı’nı değil Alman Milli Takımı’nı tercih etmeleri yolunda. Yapılan yorumlar böyle.
Tabelaya dikkat
90 dakika tamamlanıyor. 4. hakem ilave süreyi gösteriyor. O sıra stattaki tabelada da şu cümle var. "En az şu kadar dakika oynanacak" 2, 3, 4 neyse. Bu cümleye dikkat edin. Hem bizim hakemler dikkat etsinler hem de bazı ulema spor yazarları. Bu cümle net biçimde şu demektir: "Sen 4 dakika ilave vermişsen ve oyun 3 dakika durmuşsa eğer süre oynanmamışsa o dakikaları oynatacaksın." Bu kadar net. Yani kemiksiz kıyma.
Seve seve Baykam
CUMHURİYET Gazetesi’nde Bedri Baykam yazmış. "Kadınlar Ligi kurulsun, gerginliğin havasını alalım. Erman Toroğlu da bu maçlara yorum yapmaktan kendini esirgemesin" diye.
Sevgili Baykam. Olsun, kurulsun, seve seve yaparım.
Söylediğinizi yedirirler
BAZI futbolcuların kendi kulüp antrenörleri ve milli takıma gittiklerinde oradaki teknik adamlar hakkında söylediklerine inanmıyorum. Ya söylediklerini bir kenara yazsınlar ve saklasınlar ya da hiç konuşmasınlar. Çünkü, yarın transfer olduklarında veya milli takıma gittiklerinde, gitmediklerinde söylediklerini yemesinler.