Adamlar can derdinde. Ateşe düşmüşler, ligde kalma mücadelesi yapıyorlar. Büyükler ise squash oynar gibi küçükleri duvarlara vuruyorlar da vuruyorlar. İşte Konya, işte Elazığ..
Önümüzdeki haftalarda bunların adedi artacak.
FENERBAHÇE ile Beşiktaş şampiyonluğa oynuyor. İkisi de büyük takımımız. Hani Türkçe'de, ‘‘Atlar tepişir, eşekler zarar görür’’ diye bir deyim vardır ya... Tabi buradaki eşekler küçük takımlarımız değil. Ama maalesef ve maalesef o küçük takımlarımızı, bu tabire doğru itiyorlar.
Adamlar can derdinde. Ateşe düşmüşler, ligde kalma mücadelesi yapıyorlar. Büyükler ise squash oynar gibi küçükleri duvarlara vuruyorlar da vuruyorlar.
İşte Konya, işte Elazığ.. Önümüzdeki haftalarda bunların adedi artacak.
İki hafta önce Konya, iki önemli futbolcusunu ‘‘Neden yan bastın?’’ sebebiyle gösterilen sarı kartlarla kaybetti. Bu pazar aynı şartlar yüzünden Elazığ İnönü'de badem oldu.
Hani seyirci, ‘‘Vur kır parçala, bu maçı kazan’’ diyor ya. Aslında seyircinin dediğini çok uyanık olarak yönetici zaten yapıyor.
Nasıl mı? İşte son örnek İnönü Stadı. Siyah beyazlıların en fanatik ve ateşli seyirci grubu Çarşı. Onun olduğu yerin önüne rakip yedek kulübesini koyuyorsun. Yardımcı hakemin zaten orada kurbanlık koyun gibi gidip gidip geliyor ve kesileceği günü bekliyor. Basın tribününü dersen, fanatik seyircinin tam ortasında. Sakın ha biri kötü yazarsa, ertesi hafta yandı. Yayın yeri de hemen bitişikte.
Onun da kameralarını atkılarla kapatıyorsun. Peki bütün bunları yapan seyirci mi?... Tabii ki hayır... Çünkü tüm ortamı hazırlayan yönetim.
Ama oradaki çok Beşiktaşlı bilmez. Güvenç Kurtar sapına kadar Beşiktaşlı'dır. O takımda da forma giymiştir. Seyirci balgamı eski futbolcusunun sırtına, suratına atıyor. Ben balgamı atanları değil, attıranları kınıyorum.
BORÇ BAHANE ADAYLAR ŞAHANE
ÖZHAN Canaydın geleli iki yıl oldu. ‘‘Kaderdaşım’’ dediği Fatih Terim ile geldiler. Ne de olsa basketbolcu olan Canaydın, temiz bir fake atarak kaderdaşını potaya bırakıverdi. Arkasını da dönmeden gitti.
Bu Galatasaray camiası hakikaten muazzam. Bu camiada etikten filan çok bahsedilir. Ve herkes inanılmaz ince düşünür. Yüzüne bakıp gülerler, arkanı dönme hemen sallarlar...
Bir buçuk yıldır Özhan Canaydın parasızlıktan yakınıyor. ‘‘İşimiz çok zor. Önceki iki başkan büyük bir borç bıraktı. Para bulamadığımız için üç yıldızlı transferler yapamadık’’ diyor ve dönüyor, ‘‘Transfere iki yılda ödediğimiz para 58 milyon dolar’’ diye ilave ediyor. Sonra tekrar dönüyor, ‘‘Yalnız bu 58 milyon dolar, tamamen transfer paraları değil. Futbolcuların harcamaları da bunun içinde’’ diye tamamlıyor.
Hepsi tamam... Peki, böyle bir ortamda Galatasaray'a kim başkan olmak ister?. Tabii ki hiç kimse.
Bedava reklam
Seçime 15 gün kala başkanlığa tam 5 yiğit aday var. Bu, şu demektir... Ya gösterilen borçlar hikaye, çok çok uzun vadeli ve millet aday olmasın diye şişiriliyor. Ya da bu kadar aday Galatasaray'ı filan düşünmeden ‘‘İsmimiz ortalarda gezsin, bedava reklam yapalım. Sonunda da birileriyle birleşiriz’’ düşüncesindeler.
Son bir hafta kaldı, hepsini göreceğiz. Ama gözüken şu... Özhan Canaydın içinden diyor ki, ‘‘Keşke iki yıl önce göreve geldiğimde Fatih Terim'i getirmeseydim..’ Tabii burada bir başka önemli nokta daha var. O zamanki popüler Terim ismini kullanmasaydı, başkan olabilir miydi?
Yani iş öyle bir noktaya geliyor ki, aslında ikisinin de iki yıl önce G.Saray'ın başına gelmesi yanlışmış.. Bütün bu kavgalar nasıl engellenir? Kulübün gizli ve resmi defterlerini kamuoyuna açıklayabilirler mi? Çünkü futbolcuya verdikleri resmi transfer ücretiyle maliyeye gösterdikleri ayrı. O zaman ne konuşurlarsa konuşsunlar. Kamuoyu zaten doğrusunu bilmiyor.
Dikkat edin Mehmet Cansun, ‘‘Önce evrakları inceleyeceğim. Hesaplara bakacağım, sonra aday olup olmayacağıma karar vereceğim’’ demişti. Demek ki Galatasaray'ın durumu o kadar kötü değil.
Bu durumda şöyle bir sonuç çıkıyor... Gariban taraftarı neden ve nasıl aldatırsınız?...
Oynattı Musa Çözen
OYNATALIM Uğur'cuğum.. Maraton’da dilimizden düşmeyen cümle. Kamuoyu genelinin hoşuna giden, basındaki çok arkadaşın işine gelmeyen ve sevmediği cümle. Yıllardır ‘‘Olur mu böyle şey?’’ diye konuşanlar, sonunda Kore ve Japonya'daki Dünya Kupası'nda utandılar. (Hoş çoğu kez maça gitmeden otel odasındaki TV'den yorum yaptılar ya) Çünkü Dünya Kupası'nın oynandığı maçlardaki dev ekranlar pozisyonları anında tekrar ederek, stattakileri de bilgilendirdi. Hatta bir kaç maçta o seyirci, ard niyetli olan futbolcuları ıslıklayarak, 90 dakikayı tamamlatmadı. Penaltısı verilmeyen takımın futbolcuları hakemin yanına gidip, omuzuna vurarak ‘‘Penaltıyı nasıl vermedin?’’ diye itiraz etti.
Kötü mü oluyor yani... Herşey açıkca görünsün. Ama bizim işimize gelmiyor. Çünkü ne kadar gizli yaparsan, o kadar malı götürürsün.
Pazar akşamı İnönü'de Serdar Tatlı'nın çıkış koridorunda Güvenç Kurtar'a söylediği ‘‘Sizin de attığınız gol ofsayttı’’ cümlesinin çıkış noktası, bu sefer Musa Çözen'in stat ekranına yansıttığı görüntülerdi. Bu sefer de Musa oynattı.
Yeşilköy çilesi
EĞER Yeşilköy'den 06.30 ile 08.00 arasında bir uçağa binip yurt içi seyahat yapacaksanız ve uçağınız mesela saat 08.00'deyse, saat 06.00'da orda olun. Çünkü bismillah daha ilk arama taramadan geçişte bekleme süreniz takriben 45 dakika. İki tane X-ray cihazındaki kuyruk mesafesi 150'şer metre.
Hadi eskiden yalnız THY uçuyordu. Şimdi özel firmaların da uçakları yüklenince, aynı kalan yer hizmetine iki misli yolcu yüklendi.
Eskiden bu aramalar biraz üstünkörü yapılıyordu. Ben palamut gibi 6 tane yemek bıçağıyla geçtiğimi bilirim. Ama şimdi Allah'ları var, aramaları dikkatli ve titiz yapıyorlar. Bu güvenliğimiz açısından çok iyi. Ama bu cihaz girişinin artırılması lazım.
Bir de yolcunun burada beklediği yer açık alan. Yağmur varsa, uçağa bindiğinizde kilodunuza kadar ıslanıyorsunuz...
TATLI’NIN SİGORTASI
SERDAR Tatlı... Sert ve dürüst bir Doğu çocuğu. Tavırlı, kişilikli, hatta biraz fazla ketum... Belki de ilk mesleğinin (gardiyan) mecburen verdiği görüntüler.
İlk çıktığı yıllar kaybedeceği bir şey yoktu. Ne görüyorsa onu çalıyor, babasının oğlunu da tanımıyordu. O yüzden de hepimiz onu seviyor ve ‘‘delikanlı’’ diyorduk. Onun bir başka sorunu daha var. Yetişme tarzından dolayı, adale yapısı, yaptığı işi reddediyor. Tek telle sarılmış sigorta gibi. En ufak bir zorlamada, yüklemede atıyor da atıyor.
Aslında takımlarımız daha yeni yeni bu işlerin derinliğine girdiler. Futbolcuları bilinçlendirmeye ve ona göre çalıştırmaya başladılar. Hakemlerimiz henüz bu bilimselleşmenin dışındalar. Sezon başı yalandan alınan heyet raporları, ondan sonra da koşular.
Futbolcuyken de, hakemken de inanmadığım haybeye yapıldığını düşündüğüm Couper testi var. Tamam, FIFA ve UEFA da hakemlerde bu testi uyguluyor. Ama artık bence bunu değiştirme zamanı geldi. Biz öncü olalım. Dayanıklılık ayrı şeydir, kuvvet ayrıdır. Çabukluk ayrı, sürat ayrıdır... Futbolcunun çalışma şekliyle hakeminki aynı değildir. Bir yerden sonra yardımcı hakem ile hakemin çalışma şekli de bir değildir.
Serdar Tatlı sahada koşarken hem maça bakıyor, hem pozisyonu düşünüyor, hem de ‘‘Biraz sonra acaba nerem atacak?’’ diye tedirgin dolaşıyor. Bütün bunlar üst üste gelince de maçın içinden çıkamıyor. Eline yüzüne bulaştırıyor. Bak Serdar. Takriben 1.5 yıldır sallanıyorsun. Eğer fizik gücün iyi değilse ve bu fizik- adale işini halledemeyeceksen bırak. Ama ‘‘Hayır ağabey, ben fizik olarak da adale olarak da iyiyim’’ diyorsan o zaman iş tam bir felaket. Yani o sağlam, gördüğünü çalan, cesaretli, yürekli SerdarTatlı gitmiş, eyyam yapan, büyüğün yanında olan, seyirci ve futbolcunun etkisinde kalan Serdar Tatlı gelmiş.
Eğer öyle isen ve ‘‘Eskiden kaybedecek birşeyim yoktu, ama şimdi FIFA hakemi iyi kazanıyor, toplumda da tanınıyor. Artık kaybedecek çok şeyim var’’ diyorsan, zaten bırakamazsın devam edeceksin. Ama tabii bundan sonra her çıkacağın yeni maçta eski güvenilir Serdar Tatlı'nın sana sağladığı olumlu imajı yiye yiye, bitire bitire hakemlik yapacaksın.
İmam-cemaat
BÜLENT Yavuz İzmir seminerinde esnemeye başlayan hakemlere ‘‘Bir saat on dakika zor dayanıyorsunuz, çay- kahve molası veriyorum’’ demiş. Sevgili Bülent, sen baskıya bir maç dayanmıyorsun. Hakemler yine bir saat on dakika dayanmış iyi.
Süper maç yöneten Papila'ya korkudan Fenerbahçe- Galatasaray maçını hadise çıkar diye vermedin. İmamın bunu yaptığı yerde, cemaat biraz esnemiş çok mu?