İki teknik adamın taktik savaşından Christoph Daum galip çıktı.
Alman hoca, Türkiye’nin en iyi futbol oynayan üç takımından biri olan G.Birliği'ni iyi analiz etmiş.Van Hooijdonk faktörü de devreye girince sarı lacivertliler sahadan fire vermeden ayrıldı.
MAÇIN geneline baktığınızda sanki çok tat vermeyen bir havası var. Özellikle de ilk yarı. Ama sahaya çıplak gözle baktığımızda, iki teknik adamın taktik savaşını gördük. İkisi de diğerini çok iyi analiz etmiş. G.Birliği'nin bir dezavantajı var. Üç gün evvel İtalya'nın üst düzey takımlarından Parma'yı 3-0 yenmiş. Hem de kanırta kanırta.
Ben, bu sezon G.Birliği takımını mümkün olduğu kadar fazla seyretmeye gayret ettim. İddia ediyorum, bu sene Türkiye'nin en iyi futbol oynayan takımı. Önümüzdeki günlerde de yazacağım, bazı sebeplerden dolayı şampiyonluk mücadelesinin dışına itilmiş bir takım. Halbuki bu kırmızı siyahlılar, Beşiktaş ve F.Bahçe ile beraber şampiyonluk mücadelesinde olsaydı o lig ne güzel olurdu.
Daum, öncelikle Youla gerçeğini kabul etmiş. Çünkü bu oyuncu, önünde geniş alan bulduğu zaman araya atılan toplarda dünyada geçemeyeceği bir defans oyuncusu yok.
Gol vuruşlarında etkisiz. Hafif de tabanı gösterirsen iyice korkuyor. Hatta bence bu maçta Ersun, onu dışarı almakta biraz gecikti. Çünkü onun kafasında büyük ihtimalle dört gün sonra Valencia ile oynayacağı maç var.
Kafalarda Valencia var
G.Birliği futbolcuları şunu söylüyorlar: ‘‘Biz, Fener'i, G.Saray'ı, Beşiktaş'ı yensek ne olur? Yurt içinde ‘helal olsun Gençler' derler. Ama sonunda gene bazı kesimler önümüzü keserler. Biz, Valencia'yı elersek, dünya bizi tanıyacak.’’ Aslında son derece haklılar. Onun için de dün gece G.Birliği takımı en fazla yüzde 50-60 kapasite ile oynadı. Youla geniş alan bulamayınca iş diğer arkadaşlarına kaldı. Onlar da maça çok fazla asılmadılar, tempoyu yükseltmediler. Çünkü hepsinin kafasında Valencia var.
F.Bahçe bence akıllı oynadı. Rakip hücumlarda defansta çok güzel bir derinlik bıraktılar. Ama bu derinliği hiçbir zaman açmadılar, uzatmadılar. 19 Mayıs Stadı’nda maça baktığımızda zaman zaman G.Birliği ile F.Bahçe en geri adamı arasındaki mesafenin en fazla 50 metre olduğunu gördük. Bu mesafe hiçbir zaman 60-70 metreye açılmadı. Böyle bir maçta iki taraf da kazanabilirdi.
Hooijdonk bir attı, -yalnız attığı golde vuruşu çok güzel de topu Nobre'ye geçirip golü ona attırsaydı, futbolda doğrusunu yapmış olurdu- Ama aynı Hooijdonk bir defans elemanı gibi bu sene belki de kendi kale çizgisinden 6., 7. rakip gol poziyonunu defetti. Recep kaleciye pas verilen bir pozisyonda büyük hata yaptı. Gol olmadı. Beş dakika sonra benzer pozisyonda Botanjic aynı hatayla maçın neticesini belirledi.
Fatih hala akıllanmadı
Kuddusi Müftüoğlu zaman zaman ikili mücadeleleri oynatmaya gayret etti. Bu tip saha ve hava şartlarında hakeme biraz pembe bakmak lazım. Net, neticeye tesir edecek hata yapmadı. Yalnız F.Bahçeli Fatih, 90 dakika boyunca, ‘‘Ne olursun Kuddusi, Allah aşkına bana bir kart göster veya gerekirse beni at’’ diye yalvardı. Bu Fatih hala akıllanmadı.
Hiç kimseyi bulamasa kendi arkadaşıyla dalaşıyor, ona konuşuyor. Evde aynanın karşısına geçip, devamlı konuşarak antrenman yapması, kendisini eleştirmesi lazım.
F.Bahçe takımı şampiyonluğa gidiyor. Belki de ligde oynadığı en zor maçlardan biri. Çünkü bundan sonraki oynayacağı dört maç çok daha kolay gözüküyor. Ama F.Bahçe seyircisi 19 Mayıs Stadı'nda yok. İlhan Cavcav'ın bilet fiyatlarını yüksek tutması mı, yoksa havanın soğuk olması mı?
Güzel havada herkes maça gider, takımını destekler. Önemli olan böyle havalarda gitmek. Ama Türkiye'de bir tehlike çok net olarak gözüküyor. Futbol seyircisi iyice tembelleşti.