Federasyona bakıyorsunuz, üç tane milli takım sorumlusu var. Bunları kim tayin etti? Defansta oynattığın adamlara bakıyorsun, topu attığında mevsim ilkbaharsa, döndüğünde sonbahar. Yani, körler sağırlar, birbirini ağırlar misali...
KLASİK bir cümle vardır; ‘nereden başlasam’ diye... Onu kullanmayacağım. Sondan değil, baştan başlayacağım. Başbakan maçlara geliyor, hoşuma gidiyor. Çünkü yıllardır sporun içinde olan çok az başbakan gördüm. Yalnııız, başbakan maça geliyor, basın tribününden maç seyretmek imkansız. Niye? 30 tane koruma ayakta durursa, Rüştü, Deniz, Fatih yerine onların kafalarını seyrediyoruz. Yedek kulübesi veya yardımcı hakem mi? Onlar da neredeler? Görmeye imkan yok ki...
Stada giriş-çıkış ayrı bir alem. Her taraf kilitlenmiş. Başbakanın bunlardan haberdar olduğunu zannetmiyorum. Çünkü o, halk adamı. Ama o kraldan fazla kralcılar yok mu...
Geçen hafta Avrupa’da iki ülkede lig maçları oynanmadı. Biri Türkiye, biri Yunanistan. Diğer bütün ligler aynen devam etti. Demek ki, Avrupa’da en tembel iki ülkeden biri biziz. Maçlar oynanmayacak, biz daha iyi hazırlanacağız. Yani, oynayarak değil, yatarak hazırlanacağız. Ama kadromuzda beş tane gurbetçi oyuncu var. Yani onlar, taktik antrenmanlarda yoklar. Peki, bizim futbolcular 90 dakika için 9 gün kampta ne yaptılar? Bol bol açılışa gittiler. Yani ziyaretlere...
Aslında bu federasyon görev bölümü yaparken, bir anda üç tane milli takım sorulumsu ortaya çıktı. Bunlar kendi kendilerini mi tayin ettiler, yoksa bu görevi onlara federasyon kurulu mu verdi? Yani daha başta çocuk ölü doğdu. Sonra aşağı doğru gidelim. Ersun Yanal’a, ‘Milli Takımlar Teknik Direktörü’ denildi. Ama Ünal Karaman’a yetki ve görevler Ersun Yanal’a söylenmeden verildi. Ersun Yanal, ‘her şey bana bağlı olmazsa, çalışmam’ dedi. Ama kolları kanatları kırılıp yola devam etti. Sonra bir Hakan Şükür olayı çıktı. Bizim bilmediğimiz bir şey mi vardı, yoksa bu bir gövde gösterisi miydi? Daha hala bu konu açıklığa kavuşmuş değil.
Dün çıkan takıma baktığımda gördüğüm şu; Hakan’ın ölüsü bu takımda oynar. Hakan Şükür’ü oynatmıyorsun, tamam. Peki kaç tane karşıdan, cepheden mancınıkla atar gibi hava topu attın rakip defansın üzerine? Kim vuracak kafayı?
Defansta kimi oynattık?
Ukrayna ile oynuyorsun, iki tane çok tehlikeli adamları var. İkisi de kontratağa yatkın elemanlar. Birisi Shevchenko, diğeri Voronin. Peki, senin arkada oynattığın defans adamların kimler? Sayalım bakalım. Ümit Özat, Tolga, Servet ve Deniz. Önlerinde Hüseyin. Yani, topu attığında mevsim ilkbaharsa, döndüğünde mevsim sonbahar. Bu kadar ağırlar. Yani körler sağırlar, birbirini ağırlar. Buradaki sağırlarla ağırlara defans elemanlarımızı katabiliriz. Körlere de Ersun Yanal’ı...
Bakınız arkadaşlar, hayatında topa ayak sürmemiş, burnunun ucuyla vurmamış adamlar çıkıp ‘hücum oynayalım, öldürelim’ diyebilirler. Ama sevgili okuyucular, şunu hiçbir gün unutmayın. Futbolda önce gol yemeyeceksin, sonra atacaksın. Çünkü bir tane yersen, iki tane atman lazım.
O üç gol nereden çıktı?
İsterseniz maçın kasedini tekrar izleyin. Doksan dakika boyunca rakibin kalemize beş kişi ile geldiğini hiç gördünüz mü? Ama maçın neticesi 3-0. Nasıl oluyor peki?
Hücum ediyoruz, rakip defanstan dönen bütün topları yine rakip alıyor. Seyirci derseniz o daha enterasan. Rakibe veya hakeme baskı yapacağına, tutturmuşlar bir şarkı, ‘canımsın benim, hayatımsın benim, senden başka sevgilim yok benim...’ Hep aynı nakarat. Yahu kardeşim, maçın temposuna göre rakibe veya hakeme yüklensene. Ve bu tezahüratı beğenip, stattan destek geliyor. Yani demek ki, biz her şeyden memnunuz. Hayırlı olsun.
Finaller mi?O bir hayal...
Bir tek adam kaldı geriye sallayacağımız. Kim o? Bildiğiniz gibi hakem. Dün gece biz onu bile zorlayamadık. Dünya Kupası finalleri mi? O bir hayal. Ama o Kore&Japonya’daki üçüncülük yok mu, hak etmeden düşeş atarak olduğumuz... Bizi yanıltan hep o oldu. Ama ne yazık ki, ne o günkü Futbol Federasoynu bugün var, ne de dünya üçüncüsü takımı çalıştıran teknik direktörümüz bir yerde teknik direktörlük yapıyor.
Bu federasyon da kaç başlı onu bilemiyorum. Akordu var mı derseniz, o da yok. Yetki kargaşası derseniz, yığınla. O zaman neyi paylaşamıyorsunuz! Zaten paylaşacak da bir şey kalmadı. Not: Dün gecenin en karlıları, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın maça gelmesiyle polisin ona odaklanmasını fırsat bilen ve çok sayıda vatandışın cep telefonlarını ve paralarını çalan yan kesicilerdi.