Uzun zamandır görmediğim bir milli heyecan, bir pırıltı vardı. Aslında bu pırıltı, tribünlere de sirayet etti. Kadıköy’de stat doluydu. Futbolculara, Futbol Federasyonu’na küfür eden yoktu.
İLK yarı oynanıyor, bazı spor yazarları, ‘iyi futbol oynamıyoruz’ diye dertleniyor. Biraz düşündüm, ‘Allah Allah’ dedim, ‘acaba bu Milli Takım, başka bir ülkenin Milli Takım’ı mı?’ Hiç tartışmaya girmedim. Aslında kendilerine şunu sormaları lazımdı: ‘Türkiye’de hangi lig takımı iyi futbol oynuyor?’ Birinci F.Bahçe mi, ikinci Trabzonspor mu, yoksa üçüncü G.Saray mı? Hangisinin maçından ayrılırken 90 dakikanın bitiminde ‘oh be bugün iyi bir futbol seyrettim’ diyebiliyorsunuz?
Kazakistan çok zayıf bir takım. Bakın, ‘zayıf’ demiyorum, ‘çok zayıf.’ Topu sürerken taca çıkan futbolcuları, armut gibi alacağı topu tek yumrukla, çift yumrukla saçma sapan yerlere yollayan kalecileri, nerede duracağını bilmeyen defans oyuncuları var.
Defansımız zayıf
Biz de yeni bir takımız. Oyun şeklini değiştirmek istiyoruz. Aslında böyle zayıf takımlara karşı oynamak zordur. Maçı 4-0 kazandık ama en zayıf yerimiz defansımız.
Dün gece bizim takımın tribünden gözüken şekli şuydu; ileride Nihat, Fatih, Necati, Gökdeniz, hatta Serkan diyor ki: ‘sen araya top at, ben kaçayım.’ Öbür tarafta da bizim defans elemanları. Yani aradakiler, defanstan o topu alıp hazırlayıp, ileridekilerin önlerine ‘al da at’ diyecek adamlar yok. Dün geceki maçta bizim takım oyuncuları için ileridekiler ve geridekiler tanımlamasını yapmak doğru olur.
Fatih Tekke çok iyi bir oyuncu. Ama Fatih, arada sırada orta alana gelecek, top alacak o ileridekilerin önüne top atacak yapıda bir oyuncu. Dün geceki gibi rakip defansın kucağında oynarsa, işi zor. Necati de, Nihat da çok ileride oynamayı sevmiyor. Eğer Ersun Yanal bu şekilde oynamaya devam edecekse, ya Hakan’ı, ya da ona benzer bir oyuncuyu en uçta oynatması şart.
Pırıltıyı gördüm
4-0 kazanmamıza rağmen çok iyi futbol oynamadık. Esas şeklimizi çarşamba akşamı Danimarka’da göreceğiz. Ama orta alanda topu iyi kullanamazsak ve Danimarka ilk toplarla yüklenip defansımızın üstüne gelirse işimiz çok zor.
Dün gece iyi olan tarafımız şuydu; her oyuncu diğer arkadaşlarının yardımına koştu. ‘Sen önce topu kazan, sonra bana ver, ben oynayayım’ demedi. Gidip arkadaşının ayağından topu almadı. Mümkün olduğu kadar yükü bölmeye çalıştılar.
Uzun zamandır görmediğim bir milli heyecan, bir pırıltı vardı. Aslında bu pırıltı, tribünlere de sirayet etti. Kadıköy’de stat doluydu. Futbolculara, Futbol Federasyonu’na küfür eden yoktu.
Hoşuma giden bir başka şey daha vardı. Yıllardır göbekli, futbolu sevmeyen başbakanlardan, cumhurbaşkanlarından rahatsız oluyordum. Uzun yıllardır ilk defa bir başbakan maçlara gelmeye başladı. Ben politika işine girmem ama bu futbol işinde Tayyip Erdoğan’ın maç sevdası benim hoşuma gidiyor.