Gözlemci tehlikesi

Türkiye’de gözlemcilere de gözlemci lazım. Eğer burayı düzeltemezseniz, hakemleri de, MHK’yi de düzeltemezsiniz. Bunların içinde, geçmişinde hakemliğinde şaibeye karışmış şahıslar da var.

YILLARDIR Türk futbolunun çıbanbaşları. Adalet dağıtan hakemleri yönlendiren, onları taltif eden veya cezalandıran... Ama bence Türkiye’de gözlemcilere de gözlemci lazım. Eğer burayı düzeltemezseniz, hakemleri de, MHK’yi de düzeltemezsiniz. Bunları atamadan ayırdılar, doğru da yaptılar. Peki ama bunlar kim? Hangi kalite gözlemciler? Bunların içinde, geçmişinde hakemliğinde şaibeye karışmış şahıslar da var. Şu anda gözlemci kadrosundalar. Fakat, hakkını yemeyelim, bu şişirilmiş kadro, yeni komitenin otomatik olarak kucağına oturtuldu. Eğer bu kadroyu çok seri olarak tırpanlamazlarsa, Türkiye Ligi maçları bundan sonra çok daha zora girer.

Müftüoğlu’na 7.3, Erdemir’e 7.5 puan

Hasan Ceylan, Kuddusi Müftüoğlu
’na 7.3 veriyor. Yanına da, maçın zorluk derecesi 2 yazıyor. Yani otomatik olarak bu puan yukarılara çıkıyor. Konyaspor-Gençlerbirliği maçının hakemi Orhan Erdemir’e de gözlemcisi Necdet Erdilek, 7.5 veriyor. Maçın zorluk derecesi de 0 (sıfır). O zaman 7.3, zorluk derecesinden dolayı 7.5’in üstüne çıkıyor.

Şimdi dönün bakalım. Trabzon-Beşiktaş maçının kasetini izleyin veya gönderin UEFA Hakem Komitesi’nde seyretsinler. Bir de Konyaspor-Gençlerbirliği maçını gönderin, izlesinler. Orhan Erdemir, uzunca bir süre dinlendirilir, Necdet Erdilek de Orhan’la beraber tatile çıkar. Pozisyonların değerlendirmesine göre de bu ikilinin yanına Hasan Ceylan’ı alırlar ve bir de tatil köyü rezervasyonu yaptırırlar. Bakın, gene söylüyorum; bu gözlemcileri çok seri düzeltmezseniz, çok yakın zamanda Futbol Federasyonu’nun kendisi dümdüz olur.

Devlet Baba!

BABA deyince aklımıza güçlü, kuvvetli, zaman zaman annemizin hatırını soran kişi gelir. Devlet Baba deyince de bu iş hiç de farklı olmuyor. Neden mi?

Hiç kullanmadığım, numarasını kenarda bıraktığım bir cep telefonu faturam geldi. Açtım, ödemem gereken para 26 milyon. Bu paradan devlete iletilecek ücretler toplamı, sıkı durun yazıyorum; 24 milyon 947 bin 496 lira. Yani, hiç kullanılmayan bir numaradan devletin aldığı vergi. Siz buna ister vergi deyin, ister harç deyin, isterseniz de haraç diye nitelendirin. Biraz konuşma yapınca, kendinize ve devlete ne ödediğinizi kestiremiyorsunuz. Ama hiç konuşmayınca bu rezillik meydana çıkıyor. Eee, ne de olsa babamız! Fazla sesimizi çıkaramayız.

Önce aynaya bakın

BEŞİKTAŞ takımı kimleri transfer etti? Fenerbahçe’nin bıraktığı Ali Güneş, İnter’in bıraktığı Okan, Fenerbahçe’nin 2 yıl önce bıraktığı Mustafa Doğan, Galatasaray’ın bıraktığı Berkant ve Espanyol’un bıraktığı Tayfun... Bu futbolcuları kulüpleri bırakmasaydı, onlara, ‘Hadi gidin’ demeseydi, Beşiktaş bunları alabilir miydi? Ve Beşiktaşlı yöneticiler diyorlar ki, ‘Biz bunlarla fotoğraf çektirirken herkes gıptayla bakıyordu.’

Teknik direktör olarak kimi alıyorlar, yıllarca Real Madrid’in alt yapısında çalışan, sonra birinci takıma gelen ve şampiyon olduğu günün ertesinde görevden alınan Del Bosque’yi. Bu Del Bosque başka hiçbir takımda görev yapmamış. Tecrübesi yok. Evinden çıkmış Real Madrid tesislerine gitmiş, oradan çıkmış evine gelmiş.

En kötü günler

Bütün bu transferleri yapabilirsin, en tabii hakkın. Hatta içinizde öyle dehalar olabilir ki, bu oyuncularla Del Bosque’nin çok iyi uyum sağlayacağını ve başarılı olacağını düşünebilir. Ama bunların hiçbiri olmuyor, Beşiktaş, tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. Ve Beşiktaş yönetimi çıkıyor, Futbol Federasyonu, MHK, hatta basını suçluyor. Yönetimin öncelikle kendisini yargılaması, sonra da bir türlü disipline sokamadığı o futbolcuları cezalandırması gerekir.

Trabzon maçındaki kartların hepsi doğru. Beşiktaş yönetiminin bu konuda da şöyle konuşması gerekir; ‘Tamam, bize gösterilen kartlar doğru. Ama aynı kartlar, aynı hakemler tarafından Galatasaraylı, Fenerli, Trabzonlu futbolculara gösteriliyor mu?’ Veya, ‘Bizim maçlara yapılan tayinler ile diğer takımlara yapılan tayinler adaletli mi?’ Veya da diyebilirler ki, ‘Biz yaş ortalaması 32-33 olan takımı 25-26’ya düşüreceğiz. Bize süre lazım.’ Ona da kabul.

Yöneticilik hayatını bitirirler

Bu arada Futbol Federasyonu’na bakıyorum, yavaş yavaş beni sükutu hayale uğratmaya başlıyorlar. Önceki günkü Vatan sporda okuduğum cümleler enteresan. Kıvanç Oktay diyor ki, ‘26 değil 36 futbolcu alsak, bu hakemlere yetiştiremezdik. Beşiktaş’ı hakemlerin deneme tahtası yaptılar. Eğer taraftar sahaya inerse kimse bizde suç aramasın.’ Bu son cümleyi İngiltere’de, Almanya’da, İtalya’da bir yönetici sarfetsin, federasyon onun yöneticilik hayatını bitirir. İnsanların en kolay suçlama tarzı karşı taraftır. Yükle gitsin... Ama önce aynaya bakacaksın, sonra karşıya konuşacaksın. Doğrusu da bu.

Büyük, küçük farkı

TÜRK
futbolu iyi gitmiyor. Türkiye’deki maçlarda kalite yok, tempo yok, heyecan yok. Bunların olmadığı yerde haliyle kaos olacak. Eğer futbolcu güçsüzse ne yapacak, kendini yere atacak. Hele bu futbolcular büyük takımlarda oynuyorsa, onların daha fazla bunları yapmaya hakkı var.

Geçen sene eski Beşiktaşlı Gökhan Keskin’le konuşuyorum... ‘Biz maçlardan galip ayrıldıktan sonra küçük takımların futbolcuları gazetelere ve televizyonlara beyanat verir, dert yanarlardı. Biz de onlara hadi canım siz de, derdik. Ama nereye kadar Erman hocam biliyor musun?’ diye devam etti. Beşiktaş’tan ayrılıp küçük takımlarda oynamaya başlayınca kazın ayağının öyle olmadığını gördük. Adamlar haklıymış.

Bizde etik yok...

TÜRK
futbol ailesi diye çok geniş, futbolla ilgili kitlede bir araştırma yapılmış. Başlık olarak da çıkan sonuç; bizde etik yok. Bakın, sorulara verilen yanıtlardaki oranlar nasıl? Doğruluk; yüzde 80 olumsuz, yüzde 20 olumlu. Dürüstlük; yüzde 84 olumsuz, yüzde 16 olumlu. Adil olmak; yüzde 79 olumsuz, yüzde 21 olumlu. Sportmenlik; yüzde 76 olumsuz, yüzde 24 olumlu. Şeffaflık; yüzde 80 olumsuz, yüzde 20 olumlu. Bir tek TV yorumlarında millet üçe bölünmüş. Yüzde 57 olumsuz, yüzde 20 yorumsuz, yüzde 23 olumlu. Aslında her şey bunun içinde var. Ne yapmamız lazım; cesaretle olayların üstüne gitmek. Peki, gidersen ne oluyor, ya vuruluyorsun, ya tehdit ediliyorsun, ya da sana koruma veriliyor. Veya öyle yazılar yazıp konuşacaksınız ki, bazı yerlere değmekten diliniz kahverengi olacak.
Yazarın Tüm Yazıları