Futbolumuzun yüz karaları

Türkiye'nin en gergin, en heyecanlı maçı oynanıyor. Futbolcular, teknik adamlar, hakemler ve yardımcıları sahadan tıkır tıkır ayrılıyorlar. Ama stattaki protokol tribününe bakıyorsunuz, rezaletin bini bin para.

SÜPER Lig'in her açıdan en üst düzey maçı oynanıyor. Pazar akşamı Şükrü Saracoğlu Stadı'nın protokol tribününde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal var. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah var, birisi Spor Bakanı Murat Başesgioğlu olmak üzere iki bakan daha var. Yani protokol tribünü full dolu. Sahada 22 futbolcu. maçı idare eden hakem ve yardımcıları ve kenarda da teknik adamlar ve yedek futbolcular var. Sevgili okuyucular, bir kısım yöneticiler beni hiç sevmezler. Sevmemeleri de doğal. Niye sevmezler? Çünkü, onların suratlarına bazı şeyleri söyleyebiliyorum. Onlarla göbek bağım yok.

Futbolda 5 tane unsur var. Yönetici, seyirci, futbolcu, hakem ve teknik adam. Bu beşliden, üçü kendini hep yeniliyor. Ne olursa olsun, bu üç grup birbirlerine saygılılar, birbirlerini severler. Hangi gruplar bunlar? Futbolcu, hakem ve teknik adam. Çünkü bunlar başaktörler. Seyirci derseniz, onlar toplumun aynası. Onu da Futbol Federasyonu alacağı kararlarla yavaş yavaş ıslah eder. Bir şekilde yola sokar.

Burada ıslah edilemeyen bir grup var ki Türk futbolunda artık kanser olmuş. Kesseniz atamıyorsunuz, atsanız başka kapıdan içeri giriyorlar. Kim bunlar? Yöneticiler. Hepsini aynı kefeye koymak yanlış. Ama bazıları var ki hep olaylar onların etrafında geçiyor. Her olayda onlar var.

Türkiye'nin en gergin, en heyecanlı maçı oynanıyor. Futbolcuda en ufak bir şey yok. Bir takım diğerini 4-1 yeniyor. Teknik adamlar, hakemler ve yardımcıları sahadan tıkır tıkır ayrılıyorlar. Ufak tefek itişme, kakışma oluyor. Ama stattaki protokol tribününe bakıyorsunuz, rezaletin bini bin para.

Koca koca adamlar!

İşte, Türk futbolunun yarası bu yöneticiler. Sakın bunları bir iki takımda aramayın. Bazı takımlarda varlar. İkinci Lig de de, üçüncü ligde de varlar. Ama bunlar hep aynı isimler.

Olaylar Spor Bakanı'nın önünde, Emniyet Müdürü'nün önünde oluyor. Emniyet Müdürü'ne desek ki, "Sayın Cerrah. Bunlar sizin önünüzde oluyor. Niye tepki koymadınız?" Adam demez mi, "Koca koca adamlar, utanmıyorlar mı. Hangi birisine bir laf edeyim. Hepsi okumuş tahsilli çocuklar (!) Hatta bunların bazıları spordan da gelme. Ben oraya Emniyet Müdürü olarak değil, Celalettin Cerrah olarak gidiyorum. Karşıma gelen görüntülerden iğreniyorum" diye bize. Spor Bakanı'na sorsak ne der sizce?,

"Keşke yer yarılsaydı orada içeriye girseydim. İçimden o stadı terketmek geldi ama yapamadım. Erman hocam, bu da sizin ayıbınız" der ve bizler bir şey diyemeyiz. Oradan Deniz Baykal çıksa, "Çok nadir maça geliyorum. Bu reziliklere şahit oluyorum. Siz hep bize sallıyorsunuz, bana sallıyorsunuz, sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sallıyorsunuz. Sizin futbol camianız işte bu kadar" dese, bizler ne yaparız? Hiç bir şey.

Burada bir tek kuruma görev düşüyor. Bu işin sahibi Futbol Federasyonu. Mahmut Özgener ve ekibi bu olayın üzerine şiddete gitmeli ve seri bir biçimde hatalı olanlara ve suçlu olanlara okkalı cezalar vermeli.

Hatta ve hatta bu yöneticileri, bu olaya karışan yöneticileri statlara almamalı. Bu yöneticilerin maç günlerinde evlerine en yakın karakola gidip, maç süresini orada geçirmeleri sağlanmalı. İşte o zaman Türk futbolunu kurtarırız.

Kabadayı mı eşkiya mı?

Bunlar kabadayı mı, eşkiya mı, yoksa yönetici mi? Türkiye'nin en önemli maçında bunlar oluyorsa, alt taraftaki maçları siz düşünün. Bunlar Türk futbolunun yüz karalarıdır. Maalesef çok kulüpte birer, ikişer hatta üçer tane çıkabiliyorlar. Hiç olmayan kulüpler var mı, var. Onlara da arada yazık oluyor. Çünkü Türkiye'de çirkeflik yapan, küstahlık yapan, birbirlerinin evlerine gidip aldıran veya neredeyse dağa kaldıracak veya kaldırtacak yöneticiler var. Aslanlarım, koçlarım. Size bu statlar az bile. Siz daha büyük arenalara (!) layıksınız...

Başrolde artık YARDIMCILAR var!..

HALDUN Üstünel, "Mahmut Uslu bana küfür etti. Hem de anama avradıma" diye sert çıkıyor. Mahmut Uslu da diyor ki, "Küfür etmedim."

Hatırladığım kadarıyla Mahmut Uslu'nun küfürden dolayı bir mahkemesi de devam ediyor. Mahmut Uslu, önceki gün bir arkadaş toplantısında şunu söylemiş. "Ben kesinlikle Haldun Üstünel'e küfür etmedim. Ben direkt Adnan Polat'a sordum. Dedim ki, hala yardımcı hakemleri almaya devam ediyor musunuz?"

Yani Mahmut Uslu'nun açıklaması bu kadar. Anlaşılan son yıllarda yardımcı hakemler kıymete bindi. Eskiden hakemler ön plandaydılar. Bazı yardımcı hakemler sayesinde (!) orta hakemler ikinci planda kaldılar. Havaları bitti. Bakalım bu yardımcı hakem hikayesi nereye kadar devam edecek. Sonucunu merakla bekliyorum.

Kitabı bazen tersten okuyun

ELLE, kolla oynayıp, gol atan futbolculara eğer hakem atlarsa, Futbol Federasyonu tarafından kesinlikle ceza verilmeli. İşte bunu sonunda İtalya yapmaya başladı. Çünkü bu emek hırsızlığıdır, gasptır, para hırsızlığıdır.

Ali Sami Yen'de bu sezon oynanan Galatasaray-Antalyaspor maçının sonunda dakikalarca anasına hem de tuhaf bir biçimde küfür edilen kaleci Ömer, o küfür eden seyircilere dönüp, kollarını bağlayarak bakıyor. "Hadi etsenize" diye. Lincoln geliyor, Ömer'i itiyor, hakem de Ömer'e ikinci sarıdan, kırmızıyı gösteriyor.

Bu sefer Saracoğlu'nda korner atmak isteyen Arda'ya, Fenerbahçe seyircisi yabancı maddeler atıyor ve küfür ediyor. Arda da dönüyor ve, "Edin, edin" diyor. Hakem yine gidiyor, Arda'ya sarı kart gösteriyor. Kusura bakmayın, benim yetkim olsa ben de bu iki hakeme gider sarı kart gösteririm. Aynen Güney Amerika'da olduğu gibi.

Ey hakemler, kitabı doğru okuyun. Kitap doğru şeyler yazar. Kitaba göre yaptığınız yanlış değil doğru. Ama kitap okunarak hakem olunmuyor. O kitaptakileri iyi yorumlayacaksınız. Süzeceksiniz. Yani o kitaptakileri süzme yoğurt haline getireceksiniz.

Top toplayıcıyı attım

Süzme yoğurdun ayranı lezzetli olur. Böyle kartlar göstermeye devam ederseniz, ayranlar ise hikaye olur. Yani sevgili hakemler, bazen kitabı da tersten okumaya çalışın. Sonra da seyirciye, "Ulan sizin kitabınızı da..." dedirtmeyin.

Alın size bir örnek. Sene 1971. İzmir de Alsancak da Altınordu ile oynuyoruz. 1-0 mağlubuz. Maçın bitimine 5-6 dakika kalmış. Top toplayıcı çocuk ağır hareket ediyor, topları geç atıyor. "Çabuk atsana lan topu" dedim, bana "s....." çekti. Ben de ağzıma ne geliyorsa ona küfür ettim. Hakem beni attı. İki maç oynayamadım. Bana küfür eden top toplayıcı görev yapmaya devam etti. Yıllar geçti, hakem oldum.

Top toplayıcının küfür ettiği futbolcuyu, top toplayıcıya cevap verirse ikaz ettim ama oyundan atmadım. O top toplayan çocuğu oyundan attım. Ama, küfür eden o çocuğa, küfür edip gidip vuran futbolcuyu vurma eyleminden dolayı oyundan attım. Ne dersiniz hakemler, benim kitap anlayışım bu.

Kural bilmez SAZANLAR!..

YILLARCA top oynadım, hakemlik yaptım. Bu endirekt vuruşun ne fayda sağladığını veya neye fayda sağlamadığını anlamadım. Niye kullanılır , ne işe yarar onu da anlamadım. FİFA hep yenilik yapıyor, hep bir şeyleri araştırıyor. Bu endirekt vuruşun yıllar önce kalkması lazımdı. Ama hala devam ediyor. Ne zaman kaldıracaklar, merak ediyorum. Belki benim de ömrüm vefa etmeyecek ama, göreceksiniz bu endirekt vuruş, eninde sonunda kalkacak.

Bu hafta derbinin hakemi Hüseyin Göçek endirekt vuruş veriyor. Endirekt vuruşu verip düdüğü çalarken, bir kolunu havaya kaldırıyor. Yani veriş işlemini doğru yapıyor. Barajı açıyor, (Hüseyin Göçek'in en büyük hatasıydı hiçbir barajı doğru açmadı) atışı yaptıracak ve bir kolu havada. Tribünler bu kolu havada görüyor. Görmeyenler enteresan. Topa kafa vurmaya sıçrayan Carlos ve topa plonjon yapıp dokunamayan Volkan ve yerde üzülmeye devam eden gene Volkan. Üzülen F.Bahçeli, sevinen G.Saraylı oyuncular. Bu da şunu gösteriyor. Yerli ve yabancı çok futbolcu oyun kurallarını bilmiyor. İşin daha vahimi eğitilmiyorlar da.

Faydasını gördük

İyi hatırlarım. Ankaragücü'nün başarılı olduğu dönemlerde 71-74 arası bizim takım oyun kurallarını çok iyi bilirdi. Sebebi teknik direktörümüz rahmetli Sabri Kiraz. Hakem hocası Veli Necdet Arığ'ı ayda bir kulübe getirir, bir saat ders verdirir ve ders sonunda 17 soruluk testlerle imtihan ettirirdi. Ve bunun da oynadığımız maçlarda faydasını görüyorduk. 70'li yıllarda yapılan bu testler acaba bu gün hangi takımda yapılıyor. Bana bir tane örnekle gelsinler, alnımı karışlarım.

Düşünün, Türkiye'nin en büyük maçında futbolcular endirekt vuruşa sazan balığı gibi atlıyorlar. Atanlar da, tutanlar da...

A.Gücü iki ateş arasında

ANKARAGÜCÜ son gaz küme düşmeye doğru gidiyor. Bundan sonra oynayacağı 6 maçtan puan çıkaramama şansı bile var. 1910'da kurulan Ankaragücü neredeyse iki sene sonra 100 yaşında olacak. Ama, şu görüntüyle 100 yaşında Ankaragücü'nü 2. Lig'de görebiliriz.

Önceki gece seyirci kulübü basıyor. Kavganın net sebebi şu. Melih Gökçek, Ankaragücü'nü almak istiyor ve "Eğer alırsam 100. yılında şampiyon yaparım" diyor. Çünkü, "Ankaraspor'a sponsor ararken belediye olduğu için millet çekiniyor. Ama, A.Gücü'ne sponsor alırken zorlanmam. A.Gücü'nü alırsam Ankaraspor'u da İzmir'e gönderirim oranın da Süper Lig'de bir kulübü olur" diye de ekliyor. Diğer taraftan Cemal Aydın da kesinlikle Ankaragücü'nü bırakmıyor. Şu anda Ankaragücü iki ateş arasında. Yani, 2 Kocalı Hürmüz.
Yazarın Tüm Yazıları