Hem Galatasaray, hem de Beşiktaş’ta şerbetten en fazla içen sensin.
Biraz başkası içince eski Romanya Futbol Federasyonu’ndan kötü örnekler veriyorsun.
LUCESCU'yu teknik adam olarak beğeniyorum. Sahaya sürdüğü takım, taktik anlayışı, oyuncu değişikliklerini az hatayla yapıyor. Aynı Lucescu'nun verdiği beyanatlardaki samimiyetine ise inanmıyorum. Rumen çalıştırıcının haklı olduğu yerler var. Türkiye'de Futbol Federasyonu, nabza göre şerbet veriyor, bu doğru. Ama sayın Lucescu, Türkiye'ye teknik adam olarak geldikten sonra, hem Galatasaray'da, hem de Beşiktaş'ta bu şerbetten en fazla içen sensin. Şöyle bir haksızlık yapıyorsun. Şerbeti maşrapa maşrapa içerken maaşallah hiç sesin çıkmıyor. Biraz başkası içince, eski Romanya Futbol Federasyonu'ndan kötü örnekleri veriyorsun.
Gaziantepspor maçında Ronaldo atılmadı. Bursa'da oynayamayacaktı. Bursasporlu Erol'un yaptığı hareketin fotokopisini Yasin çekti, atılmadı.
Şimdi sana soruyorum... Aynı haraketten Yasin atılsaydı da, Bursalı Erol atılmasaydı. Üstüne üstlük Bursaspor kazansaydı, ne olacaktı? Yani sen bu hafta hakem şerbetini maşrapa ile değil, güğüm ile içtin. Öyle bir nefes almadan içtin ki, ağırlıktan 4 gündür sesin çıkmıyor. Ne güzel değil mi? Afiyet olsun...
Bursa mı, Ümit Kayıhan mı? Onlar da ne? Onlar zavallılar. Yani onlar senin eski Romanya Futbol Federasyonu'ndan kalıntılar değil mi? Sayın Lucescu...
Selçuk Dereli korktu
İki aynı hareketten Selçuk Dereli, Yasin'i atamadı, atmadı. Yüreği yetmedi. Maç üzerime yıkılır mı, diye korktu.
Şimdi, ben bu hakeme şampiyonluk ve küme düşme maçlarının hangisini güvenerek veririm? Ben bu hakemi hangi zor maça veririm? Çünkü Dereli'yi dikkatle izliyorum, hep aynı şeyleri yapıyor. Korkak bir hakem ve eyyam yapıyor. Maslahatçı. Aslında bazı abilerine baksa doğru yolu bulacak belki ama göremiyor. Çünkü, o abilerinin üçünün elinden FIFA kokartı alındı ve onlar hala hakemlik yapıyor. Ellerinden gelse, imkanları olsa, ölene kadar baston ile hakemlik yapacaklar...
Bazen enteller bazen zavallı
GEÇENLERDE Ertuğrul Özkök'ün yazdığı 555 K yazısı beni eskilere götürdü. Çünkü, o gün orada, su sıkan itfaiyeden ben de nasibimi almıştım. Sonra talebelik yıllarım, üniversitede okurken, günde 30-40 kişinin öldüğü günlerdi. Bunlar bilinen yasal rakamlardı. Bir de resmi olmayan rakamları düşünün.
Talat Aydemir ihtilal denemesinde Devlet Güçleri ile Harp Okulu talabelerinin çatışmasının ortasında kaldıydım. Daha hala bu konuda yazılmayanlar var. Sonra yedek subaylık ve Tuzla Piyade Okulu'nda 12 Eylül'ü yaşadım. Sonra 30 bin şehit verdiğimiz PKK olayı. Sonra cumartesi anneleri.
O benim canım şehitlerimin anneleri seslerini bile çıkaramadılar. Gözyaşlarını içlerine akıttılar. Sonra hayatımız boyunca bir daha gelmeyecek fırsatı teptik. Irak konusundaki birinci tezkereyi reddettik. Hani o enteller var ya. Savaşmayalım diyenler. Yani PKK yanlıları. Ama maalesef bunlar ince ince filmler çevirerek, tiyatrolar oynayarak, topluma damardan şırınga yapmaya devam ediyorlar. Bazen enteli oynuyorlar, bazen de zavallıyı.
Ne demişler el verme yetime...
Kafanızı kuma gömmeyin
TÜRK Hava Yolları... Hani adama sorarlar, ‘‘Nasıldır bu adam veya müessese’’ diye... Havagazı dersin... Yani fiyasko diye yorumlarsın...
Bir yıldır THY böyle... Pazartesi günü TK 124 sefer sayılı uçakla İstanbul'dan Ankara'ya uçacağım. Uçağın kalkış saati 12.45... Herkesi 12.25'te uçağa aldılar. 12.30'da kapılar kapandı. Ve biz 13.25'e kadar uçağın içinde kurbanlık koyun gibi bekledik. Pilot arada dedi ki, ‘‘Bagajlar yerleştiriliyor, bu yüzden biraz gecikeceğiz...’’
Kardeşim, dış hatlardan yolcu geldiğini kabul edelim. Adamlar zaten binanın içinden yürüyerek geliyorlar. Yani 12.25'te onlar da uçaktalar. Bırakın Yeşilköy'de dış hatlardan bagaj geldiğini, bu bagajlar Sabiha Gökçen Havalimanı'na inse, otobandan yarım saatte zaten gelir. Ve bizim uçağımız 13.25'te körükten geri geri haraketlendi. 13.35'te pistten kalktı.
Bu uçağın Ankara'dan sonraki seferi acaba ne olacaktı? Haliyle, o da rötara girdi. Ama bizim saat kaybımız önemli değil. THY'nin ki çok önemli. Eğer, uçuşunuza 12 saatten az zaman kala rezervasyon değişikliği yaparsanız, yüzde 30 ceza yersiniz. Yani, 120 milyonluk bilete 40 milyon ceza.
Ey THY, ben 12 saatte İstanbul'dan Diyarbakır'a özel arabamla bile giderim. Peki, bunların hesabını kim verecek? Hepiniz kafanızı kuma gömüyorsunuz. Ben pazartesi günü uçakla Ankara'ya geleceğime, arabamla yola çıksam daha erken gelirdim. Hem de keriz yerine konularak sinir sistemim de bozulmazdı, param da cebimde kalırdı.
Ali Güneş ofsayttı
BEŞİKTAŞ-Samsun maçındaki Evren'in pozisyonun içinden geri kaçıp, Serkan'ın gol atmasını sağladığı pozisyondaki doğru yorumla, bu haftaki Fenerbahçe-Trabzonspor maçında aynı topa hareketlenen ofsaytta olmayan Ümit ile Ali Güneş'in pozisyonu arasında dağlar kadar fark var.
Birinde Evren, ‘‘Top bana atılmıyor, ben pozisyonun içinden kaçıyorum, pozisyonla alakam yok’’ diye bas bas bağırıyor. Diğerinde, ofsayt pozisyonundaki Ali Güneş, atılan topa ofsayt olmayan Ümit Özat ile birlikte hareketleniyor. Yani Ümit'in attığı golde Ali Güneş ofsayt, hem de aktif. Golün geçersiz olması gerekir.
Ah Hıncal, ah
HINCAL Uluç oturduğu yerden yine ahkam kesmiş. Sana göre, bana göre pozisyon yorumları vardır. Bunlar genel pozisyonların içinde yüzde 10'u geçmezler. Ama bir de kural vardır. Bu kuralın sana göresi, bana göresi olmaz. Ya okuyun, ya sorun, ya da seminerlere gelin.
G.Saray-Ç.Rize kupa maçında, Rize'nin attığı ikinci golden önce sağ iç koridorunda topla buluşan Gürol, ofsayt değil. Aynı anda sol iç kulvarındaki Okan ise pasif ofsaytta. Oyun devam ediyor. Artık bu pozisyon bitti, öldü, mefta oldu. Rahmetli oldu Hıncal. İkinci ve yeni bir pozisyon başladı. Devamında Gürol, ofsayt pozisyonunda olmayan Okan'a topu çıkarttı ve golü attırdı. Ve maalesef, kendimi çok geliştirdim, çok okurum, atlarım, zıplarım diyen Hıncal Uluç, TV'de Okan'ın ilk pozisyondaki ofsaytının devam ettiğini ve golün geçerli olmadığını söylüyor. İşin daha kötü yanı, yanındakiler de cevap vermemiş.
Ah Hıncal, ah. Sana hep söylüyorum, bir bıraktım kötü yola düştün. Tabii kurallar açısından.
Not: Geçen sezon formasını çıkaran Ahmed Hassan'a sarı kart vermeye kalktın. Kullanmayan hakemi suçladın. Hıncal, o kural kalkalı iki sene olmuştu. Herhalde postacı sana bazı evrakları geç getiriyor.
İlhan çok çektirdi
İLHAN Mansız'ı Beşiktaş iki senedir satacak. Ama nasıl... Vitrine çıkarıp, allayarak pullayarak. Koçum aslanım, çok üzgünüz senin gitmenden dolayı deyip, timsah göz yaşları dökerek.
Yönetim bugün İlhan'dan 5 milyon dolar bonservis bedelini bir alsa, hemen yönetim kurulunu toplayıp, kapıları kilitleyip, viskileri açıp, teybe de güzel bir oyun havası koyarak göbek atacaktır.
Çünkü, ondan o kadar çok çektiler ki...
Futbolumuz için asıl tehlike
BİR büyük tehlike kapıda, hala kimse farkında değil...
Ve hala diyorlar ki, Digitürk'ün dekoderlerinin satılma adeti azalıyor. Beyler hala artıyor, asıl tehlike burada. Millet maça gitmiyor, evinde oturup ayaklarını uzatıyor, koltuğunda seyrediyor. (Hoş bunu bazı spor yazarları da yapıyor ya.)
Statlarda anarşi var... Statlarda küfür var... İyi futbol yok. Hakemler, büyüklerden yana. Çünkü büyüklerin maçı gitti mi, o hafta hakem olarak hiç bir sorun olmuyor.
Onun için de zaten ligin üstüyle altı ayrıldı. Heyecan derken bunu kastediyorum.
Galatasaray maçına kaç kişi gidiyor, bakın bakalım... Veya orta sıralardaki takımların maçını kaç kişi izliyor.
Beşiktaş seyircisi bile maçlara gitmemeye başladı. Futbolumuz için asıl tehlike bu... Seyirciyi stada getirmek lazım. Ve herkes hayrettir neredeyse seyirciyi stattan kovmak için elinden gelen herşeyi yapıyor.
Ben bu mesleği yapmazsam, belki de bu ortamda stada gitmeyi istemem. Alırım dekoderimi ayaklarımı uzatır, maçları seyrederim. Ama futbolumuz her gün daha kötü oluyor. Ve bu gidişle daha da olacak.