Daha büyük fark olmadıysa sebep, bu G.Saraylı bazı futbolcuların beceriksizliği. Sarı kırmızılılar, takım olarak sahaya iyi yayıldılar ve oyuna herkes ortak oldu. Kaçak oynayan yoktu. Fenerbahçe’de de oyuna ortak olmak isteyen yoktu. Kaçak oynayan çoktu. Eee, böyle bir farkta da aslında skor bence oyunu yansıtmadı. Dakika 83, Fenerbahçe rakip kaleye üç defa gitmiş. Birinde; son dakikada Alex’le golü buldu, birinde top direğe gelmiş, diğerinde ofsayt... Siz maçın geri kalan kısmını düşünün.
Herkes diyor ki; “F.Bahçe maçlarında G.Saraylı futbolcularbaskı altında” Dünkü maçta kaç tane oyuncu var, bu maçların özelliğini bilmeyen. O zaman nasıl baskı altında olacak? Fenerbahçe’den şu oyuncu iyiydi diye zorluyorum, bulamıyorum. Galatasaray’a dönüyorum, sarı kırmızılılarda kim kötü oynadı diye, onu da bulamıyorum.
Melo bu tarz maçlarda, inatçılığı ve devamlılığıyla daha farklı oynuyor. Bu maçta şu soru da önemli; “Galatasaray mı çok iyi oynadı, Fener kötü gözüktü? Yoksa Fener mi çok kötüydü, Galatasaray iyi gözüktü?” Fener kötüydü ama bu Fener 6-7 haftadır gene kötü. Demek ki, Galatasaray iyiydi.
Saçlarını kes Fırat
Hakem için zor maç olmadı. Ama hakem de maçı zorlaştırıcı hareketler yapmadı. G.Saray’ın attığı ikinci golden önce Türkiye’de çok hakem, “Ne olur ne olmaz ben çalayım da, başımı derde sokmayayım” diye faul verir Ama Fırat, riski aldı, oyunu devam ettirdi ve devamı gol oldu. Maçın en kritik pozisyonu 51. dakikada iki Semih’in mücadelesiydi. İlk önce Fenerbahçeli Semih rakibini çekti daha sonra da G.Saraylı. Aydınus, F,Bahçeli Semih’in müdahalesini değerlendirdi. İkinci müdahaleyi değerlendirse G.Saraylı Semih’e kırmızı çıkarması gerekiyordu. Yalnız Fırat’a bir tavsiyem var. O gözlerinin üstüne düşen saçlarını biraz kessin. Belki karşıdan fiziksel görüntü iyi ama yarın bir gün gözüne girecek bir saçla pozisyonu kaçırdı mı, bütün fiyakası bozulabilir. Aynı saç dizaynı için Caner’i de uyarmak lazım.
NOT 1: Arena’da merdiven boşluklarının hepsi doluydu. Bir panik çıksa acaba ne olur?
NOT 2: Metroda çok kötü ve nahoş hadiseler yapıldı. Bunlar G.Saray taraftarına yakışmadı.
Çiğne çiğne kilolarca keçiboynuzunu, ağzında kalan 2 gram tat. Çok maç böyle... Olmuyor. Bu sene olacak gibi de gözükmüyor. Bu hale getirenler utansın.
İki takım da puan sıralamasında üst taraflarda... Zaten lig sonunda oluşacak ilk 4 de yavaş yavaş ufukta gözükmeye başladı.
Şöyle ağız tadıyla, ‘şu pozisyonlar harikaydı, hazırlanışı süperdi, yapılışı 10 numaraydı, hop oturup hop kalktık, maçın tadına doyamadık’ gibi cümleleri yazmayı ve konuşmayı özledim.
Maçta yazılacak tek şey var; skor 1-1 iken yardımcı hakem Baki Tuncay Akkın’ın 1.5 metre ofsayt olmayan (!) Orduspor hücumunda bayrak kaldırıp, net gol pozisyonunu engellemesi oldu...
Göz muayenesine gidin
FIFA, “Bariz gol şansında pozisyonu engelleyen futbolcuya kırmızı kart gösterin” diyor. Bu 1.5 metre ofsayt olmayan bariz gol pozisyonunda bayrak kaldıran yardımcı hakeme de FIFA’nın aynı şekilde kırmızı kart göstermesi gerekir. Alacaksın oyundan, kenardaki başka bir yardımcıyı sokacaksın oyuna. Veya böyle yardımcıları tekrar heyet raporuna göndereceksin, göz muayenesinden geçmesi için...
Yürüyerek oynanan maçı Beşiktaş kazandı. Koşsalardı değişir miydi, bence değişmezdi.
G.Saray, “Önce gol yemeyeyim” diyor. “Nasıl olsa bir tane kıstırırım ve işi bitiririm” mantığıyla oynuyor. Böyle olduğu halde bile rakibe bir tane net gol pozisyonu verdiler. Diyeceksiniz ki “Bir pozisyon az.” İyi de G.Saray defansta rakipten hep dört fazla oynadı. Ama, eski maçlara göre rakibin üzerine daha çabuk gittiler. Zaman zaman forvetleri arkadan destek aldı.
Galatasaray’ın gittikçe iyi olan bir tarafı var. En ileri adam ile en geri adam arasındaki mesafeyi gittikçe daraltıyorlar. Bu rakibi bozuyor. Ona oynama alanı bırakmıyor. Nitekim bu Gençlerbirliği takımı 2-0 geriye düştükten sonra Beşiktaş’a 4 gol atmıştı. Galatasaray bir şeyi daha iyi yapmaya başladı. Bütün futbolcular birbirlerine yardım ediyorlar. Sahanın içinde kaçak dövüşen oyuncu kalmadı gibi. O zaman da yük futbolculara eşit dağılıyor.
Saldırırsa yanar
Hakem için zor bir maç olmadı. Yalnız faul kararlarında orantısızlık vardı. Yardımcılar, hakemleri bazen fazlaca bozuyorlar. Sebebi de ikili mücadelelere gereksiz yere müdahale ediyorlar. Bu olaylar hakemin zaman zaman futbolcular üzerindeki otoritesini bozar.
Galatasaray’ın, Fenerbahçe derbisinde de oyun planının değişeceğini sanmıyorum. Komple Fenerbahçe’nin üzerine gitmeyeceklerdir. Ama, kendi statlarında seyircinin gazına gelirler mi? Onu bilemem. Gelirlerse hata yaparlar.
İki takım da pozisyon yaratarak galip gelme yerine, rakibin hata yapmasını bekliyor. Aslında Trabzon kalecisi Tolga, 3 defa topu elinden kaçırarak Beşiktaşlı oyunculara kopya verdi; ama Beşiktaşlılar ancak 3. pozisyondan faydalanabildiler. Ne zaman gol oldu, o zaman maç hareketlendi. Ama iş işten geçmişti...
Trabzon seyircisini anlamak mümkün değil. Avrupa Kupası maçlarına gelmiyorlar, Beşiktaş maçında stat ful... Yani seyirci de kaliteyi değil, kısır çekişmeyi istiyor, takip ediyor. Trabzon takımı Avrupa kupasıyla beraber ligde zorlanıyor. Bordo mavililer, bir tek Burak’a bel bağlamış. O gol atarsa puan alacaklar ya da kazanacaklar, gerisi hikaye. O zaman yapılan diğer transfeler ne yapıyorlar? Bunları kimler aldırdı, ne paralar ödendi?
Küçük futbol!
Beşiktaş takımında yardımlaşma eskiye göre daha iyi. Trabzonspor’da bazı futbolcular kaçak oynuyor. Serkan hariç, o iki kişilik koştu.
Kaliteli bir maç seyredemedik. Bu tip maçlara büyük maç diyoruz; ama oynanan futbol maalesef küçük. Yalnız futbolda şöyle bir gerçek de var; kazanan daima haklıdır. Trabzon’dan 3 puanla dönmek, öyle ya da böyle başarıdır. Mühim olan kazanırken eksikleri görmek ve çarelerine bakmak.
Fırat Aydınus iyi bir maç yönetti. Penaltı kararı ve kırmızı kart doğru. Bazı sarı kartlarda cimri davrandı. Bence de doğrusunu yaptı. Maç zaten ağır oynandığı için zorlanmadı. Bir defa da olsa hakemin topla çarpışmaması lazım. Oyunun içinde olmayacaksın, daha doğrusu oyuna müdahale etmeyeceksin, vücudunu oyun alanının dışına atacaksın.
“Mourinho’dan evvelki Real ile Mourinho’dan sonraki Real arasında siyah ile beyaz kadar fark var. Portekizli hoca nasıl istiyorsa, takım öyle oynuyor. Ve kesinlikle Barcelona’ya göre daha etkililer.”
İSPANYA Birinci Ligi’nde Arda Turan ile Mesut Özil’i karşı karşıya getiren Madrid derbisini, Atletico Madrid’i 4-1 yenen Real Madrid kazandı. Ezeli rakibini 12 yıldır mağlup edemeyen Atletico, Bernabeu’da Diego ile öne geçti, ancak Real Cristiano Ronaldo’nun 2 penaltı golü, Di Maria ve Higuain ile farka koştu. Arda’nın takımı, 22. dakikada kaleci Courtois ve 81’de Godin’in kırmızı kartları ile sahada 9 kişi kaldı.
Arda etkisizdi
Etkili olamayan Arda Turan gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşerken, 77. dakikada oyundan alındı. Real Madrid’de ise Mesut Özil 78 dakika forma giydi.
Nuri Şahin kulübede kaldı. Hamit Altıntop ise karşılaşmanın kadrosuna alınmadı. Maçın analizine gelince...
Bazıları şöyle der; “Ne var kardeşim bunda? Teknik direktör hatalı futbolcu da oynatabilir. Yanlış futbolcu değişikliği de yapabilir. Esas olan futbolcunun kafa
yapısı, o isterse çıkar çatır çatır oynar.”
Siyah ve beyaz gibi
Maçtan sonra oynayacak dizinin adı; “Hayat Devam Ediyor.” Cuk oturmuş. Hem Türk Milli Takımı’na, hem de Türk halkına.
Hiddink Beyefendi, daha da önemlisi ve özellikle Oğuz Beyefendi, Türk Milli Takımı’na seçilecek oyuncular için hangi özellikler olmalı dün gece herhalde anlamışlardır. Ama geç oldu. O tribüne küfür eden, küstah ve her olayın içinde olan hep aynı oyuncular, Türk insanını 2012 finallerinden etti. Ama onlar yeni gelecek teknik adamların da altından-üstünden girer o formayı yine alırlar. Nasılsa onların görsel ve yazılı basında da tetikçileri var, onlar da destek verirler. Federasyonu da kumpasa alırlar. Tabiri caizse, yollarına devam ederler.
Finallere gidebilirdik
Dün gece çok mu iyi oynadık? Hayır. Sadece mücadele ettik. Hücum gücünde de noksanlarımız vardı. Ama maçı kazanabilirdik de... Hatta 67’de 2-0’a getirsek; belki finallere bile gidebilirdik. Çünkü Hırvatlar paniğe gireceklerdi. Neden? Sahanın içinde küstahlık yapan, arkadaşlarını bozan, eli belinde gezen hem rakibini, hem de kendi takımını bozan oyuncular yoktu. Herkes birbirine yardım etti. Mesela bir kaleci seyrettim. Hatasız oynadı. Hiç ukalalık yapmadı. Yürüyüşü de insan gibiydi, hareketleri de insan gibiydi. Daha doğrusu sporcu gibiydi.
Umut, istenileni veremedi. Kazım, ayakta duramadı. Böyle olduğu halde bile, bir topumuz direkten döndü, bir topu da kaleci zor çıkardı, hakem aut verdi.
Bazı futbolculara yakıştı
Bu maçın teknik analizini yapmak, bence yanlış. Bundan sonra Dünya Kupası finallerini düşüneceğiz. Buraya giderken hangi futbolcularla yola çıkacağız, o önemli. Küstahlarla mı? Tribündeki seyirciye, Futbol Federasyonu’na küfür edenlerle mi? Futbol Federasyonu bu küfürleri kabul etti mi, bilemem. Ama ben Türk insanı olarak kaldıramam. Bu futbolcuları da Milli Takım’da görmek istemiyorum. Bu kadar basit. Gerisi de hikaye...