Aslında maçın kaderini etkileyen isimlerin başında hakem geliyordu. 56. dakikada İsmail’in kesinlikle kırmızı kart görmesi gerekirdi. Ama hakem kardeşimiz, sarıyla geçiştirdi. Daha işin başındasın. Kumaşın da fena değil. Ama bu eyyamları yaparsan, sonunda hiçbir şey olamazsın. Seni kullanır kullanır çöpe atarlar.
Bursaspor daha fazla hücum etti. Veya ediyor gözüktü. Ama gol vuruşları yok. Yeşil beyazlılar devamlı santrfor transfer ediyorlar. Ama sahaya hala Turgay çıkıyor. Demek ki, bu transferlerde büyük hata yapıyorlar.
Beşiktaş 2-3 maç biraz kımıldadı. Şimdilerde yine duraklama devrine girdi. Futbolcuların bazıları mücadele etmek istiyor. Çoğu da kaçak oynuyor. Ama bu sene hiç kimsenin, kimseye söyleyecek bir şeyi yok. Çünkü Türkiye’de futbol değil, orta oyunu oynanıyor. Yalandan mücadeleler, yalandan düdükler ve bayraklar. İdare edip gidiyoruz. Türkiye’de yöneticiler futbolu perişan ettiler, bir grup da futbolu kuyudan çıkarmaya uğraşıyor. Bakınız, futbol yazalım diyoruz, nelerden bahsediyoruz.
Rüştü’ye yakışmadı
Enteresan bir pozisyon da, ilk 45 dakika bitiminde oldu. Rüştü topu kale çizgisi üzerinde yerde tuttu. Ama o tuttuğu topu acemi bir şekilde içeriye doğru çekerek kucağına aldı. Topun büyük bir kısmı içeriye girdi. Ama eğer gol değilse, ya 1 santim, ya 2 santim yüzünden. Bu kadar klas bir kalecinin, böyle büyük bir hatayı yapmaması gerekirdi. Yardımcı hakem de aut çizgisine inemediği için pozisyonu es geçti. İsterseniz biz de burada yazıyı es geçelim. Ama maçı seyretmeyenler iyi bilsinler ki, skor sahadaki futbolu yansıtmadı.
NOT: Küçük takımlar artık büyük takımlar karşısında hakem edebiyatı yapmasınlar. “Hakkımız yendi” demesinler. Çünkü küçük takımların yöneticileri, büyük takımların yöneticileri karşısında zaten küçük duruma düşüyorlar. Onların her dediklerine ‘evet’ diyorlar. Bunun için de fazla ağlamasınlar.
Çünkü, önümdeki not kağıdım bomboştu. Not alacak pozisyon yoktu. O dakikada da kameralar, Beşiktaş yedek kulübesini gösterdi. Simao ile İbrahim Toraman gülüyorlardı. Herhalde A2 Ankaragücü takımıyla oynayan Beşiktaş’ın haline güldüklerini zannediyorum.
Sarı lacivertliler, canla başla mücadele ettiler. Zaten yapabilecekleri fazla da birşey yok. Burada yapamayan kim? Ya da yapmaya mecbur olan kim? Beşiktaş. Ankaragücü’nü çözecek hiçbir şey yapmadılar. Mesela topu sıfıra indirip, tamamen kenara götürüp, oradan yan ortalarla Ankaragücü’nü zorlamaları gerekirdi. Bir kaç defa indiler, onda da tehlike oldu. Aslında Ankaragücü’nü bu duruma getirenlerin utanması gerekir. Hele bir isim var ki o vatandaş sokağa nasıl çıkıyor, geziyor inanamıyorum.
İnanılır gibi değil
Ankaragücü takımının toplam maliyeti 4 milyon Euro. Beşiktaş da 115 milyon Euro. Yani 30 katı. Ve düşünün böyle bir takımda, büyük paralarla alınan Edu bile, pozisyon çalma girişiminde bulunuyor. Haksız yere penaltı alacak. Takımına puan kazandıracak.
Bu sene Türkiye Ligi’nde inanılmaz şeyler yaşıyoruz. Şu Ankaragücü’nün düştüğü durum bile, bu inanılmazların içinde...
Hakem Kuddusi Müftüoğlu, oynanmayan süreyi 4 dakika gösterdiğinde maçı izlemeyi bıraktım, yazıyı bitirip programa girdim. Çünkü, bu maçı Beşiktaş kazansa ne olur, kazanmasa ne olurdu. Ama şu bir gerçek, bu 4 dakikada Ankaragücü gol yeseydi çok yazık olurdu.
Murat Özaydınlı yapılan bütün suçlamaları kabul ediyor. Mehmet Ali Aydınlar’a yalvararak, “Bizi Şampiyonlar Ligi’ne gönderin” diyor.
Bunun yanında, “Bize ceza vermeyin” de diyor. “Futbolcuları satayım, borçlarımızı ödeyelim” diye devam ediyor. Diyor da diyor.
Ama bu idareciler perdenin arkasında, Aydınlar ile konuşurken tapelere yakalanmasalar, kamuoyu onların perdenin önünde söylediklerini doğru zannedecek. Bunlar, Fenerbahçe Kulübü’nü nasıl idare etmişler, hayretler içinde kalmamak mümkün değil.
Ortalık karışmış, millet tutuklanmış. Fenerbahçeli idareci hala telefonda neler anlatıyor. Federasyon Başkanı’nın veya kendisinin telefon dinleme takibinde olacağını kestiremiyor. İyi ki de kestirememiş.
Aynı Murat Özaydınlı, Fenerium’daki görevinden alındığı zaman gazetelere yalanlama gönderiyor. Abdullah Kiğılı perdenin arkasında başka konuşurken, Fenerium’un başına geçince başka konuşuyor. Aynı Murat Özaydınlı, protokol tribününde sigara içerken yakalanıyor. Görüntüsü olan bu olayı bile yalanlamaya kalkıyor.
Basın sınıfı geçti
Şike soruşturması Türk futbolunun bütün yönlerini su yüzüne çıkardı. Bence basın da bu konuda geçer not aldı. Hem spor hem de haber merkezleri. Çünkü hepsi haberleri mümkün olduğunca geniş verdiler. Bir tek şeye takılıyorum. Bu da çok önemli. Çünkü, kamuoyunda da bu konuda sıkıntılar var. Maalesef bu işe katılan bu işin içinde olan televizyon yorumcuları hala ortalıkta. Bazılarının işlerine, bazı yerlerde son verildi. Ama bazıları utanmadan ve sıkılmadan görevlerine devam ediyorlar. Gazetelerde ve televizyonlarda ahkam kesiyorlar. Kovulmadan haysiyetleriyle istifa etme erdemliğini bile gösteremiyorlar.
Şikeyi zaten kabul ettiler
İkinci yarı, bitse de gitsek... Karabükspor, golü yemiş, daha hala kontrollü. Hücumda etkisiz. Sanki, eleme maçı oynuyor. Yani 1-0 bitireyim, ‘bizim mahallede 2 yaparsak’ elerim havasında.
Maçın 60., 70., 80. dakikası geliyor, yine aynı. Herhalde teknik direktörün prensibi. Çünkü futbolcuyu bıraksan, durmaz.
Maç 1-0. Beşiktaş önde ama hep tedirginlik var. Ya kör taşına bir gol yersem diye. Ama Karabükspor’da ne kör var, ne de taş. Gözleri açık ama oynayamıyorlar. O eski Karabükspor gitmiş. Bank Asya 1. Lig’deki Karabükspor gelmiş.
Beşiktaş da diyor ki; “Benim bahanem var. Avrupa kupalarında oynadım, yoruldum. Onun için de bu kadar.” Peki, bu kadar eziyet çekip maça gelen seyircinin günahı ne? Televizyon başında yayıncı kuruluşa para verip, dekoder alanın günahı ne?
Ama Türk futbolunda da mal meydanda. Bu kadar. Gaza bassan da bu kadar, vites değiştirsen de bu kadar. Emniyet kemeri takmaya gerek yok. Çünkü araba 30-35 kilometre hızla gidiyor. Çünkü motor bozuk. Motor gömlekleri yanmış, egzost patlamış. Gaza ne kadar basarsan, bas.
Tamirci mi veya bakım yapacak servis nerede? Onlar yıllık izindeler. Ara ki, bulasın.
Bir gün Türk futbolu kurtulacak. Ondan sonra güzel futbol izleyeceğiz. Çatır çatır. Namuslu maçlar. Ne zaman derseniz, ben kestiremiyorum. İnşallah, maşallah. İyi günler ileride inşallah. Maçtan sonra teknik direktörler konuşacak. Futbolcular önlerindeki maça bakacaklar. İyi güzel de, Türk futbolu önünü göremiyor ki, nereye bakacaklar...
Türk futbolunda da mal meydanda. Bu kadar. Gaza bassan da bu kadar, vites değiştirsen de bu kadar. Emniyet kemeri takmaya gerek yok.
Ama Trabzonspor ileride bir tek Burak’ı bırakmış, koca orta alanda Alanzinho ile Halil, çırpınıp duruyorlar. Haliyle de pozisyon üretemiyorlar. Arada Burak kaçacak, vuracak, gol olacak! Bundan 20 yıl önceki takımların futbol stili...
Maç kalitesizdi, peki hakem ne yaptı? O da skora yüzde 100 tesir etti. Mesela Gökhan Gönül’ün 25. dakikada sarı kartı var. Umut vaadeden hücum pozisyonunu başlangıçta kestiği için (hakemin yorumuna göre). Peki 27. dakikada Gökhan Gönül’ün hiç topu takip etmeden rakibinin kasığına tabanı indirmesi ne oluyor? İkinci sarıdan Gönül’ün atılması lazım. Ama Cüneyt Çakır, Türkiye’de takımlara göre kart kullanıyor.
Belki de psikolojisi bozuluyor. Seyretsin maçı bir banttan, acaba kendine ne diyecek... Düşünün, Gökhan bile Aykut’a verilen ikinci sarı kartın doğru olmadığını söylüyor. Hatta Mehmet Topuz bunları söylemesin diye Gökhan’ı kenara doğru çekiyor.
Bu maç çok konuşulur?
Aslında F.Bahçe, daha iyi pozisyonlar yakaladı ama 2-0’ı yapamadı. Eğer 2-0’ı yapabilseydi, maç çok daha farklı olurdu. Bu maç kadar maçın evveliyatı ve maç önü konuşulacak. Trabzon yönetimi yeni uyandı kış uykusundan maşaallah. Ama atı alan Üsküdar’ı geçti. Sadri Şener ve ekibinin önce niye sustuklarını, şimdi niye bağırdıklarını anlamıyorum. Ya o zaman konuşacaklardı ya da şimdi ebediyen susacaklardı.
Ne demişler; baskın basanındır. Bu ülkede çok bağırırsan başarılı olursun, çok çalışarak değil. Ama zamanında...
“Takımımı çok seviyorum” diyorsun, “En iyi tezahüratı ben yapıyorum” diyorsun, “Psikolojik, sosyolojik, ideolojik her türlü mesajı ben veririm” diyorsun, maç biraz sıkıntıya giriyor panikliyorsun. Sahaya ne varsa eline geçeni atıyorsun. Sonra da diyorsun ki “Ben büyük seyirciyim.”
Sahaya bu yabancı maddeleri atanların akılı Beşiktaşlı olmalarına imkan yok. “Gerizekalı” diyeceğim dilim varmıyor. Stoke City yenseydi ve Dinamo Kiev-Maccabi Tel Aviv maçı da ters bitseydi, Beşiktaş turu geçmeseydi ne olacaktı? Sizler, “Kulübüm ceza yese de önemli değil” diyorsunuz. Akıllısınız ya. Peki şimdi hakem raporunu yazacak. Gözlemci de yazacak. Maçı da kazandın. Ey Beşiktaşlı kardeşlerim. Attığınız maddelerin faturasını UEFA size saha kapatma olarak keserse ne yapacaksınız? Akıllısınız değil mi? Size göre. Bana göre öteki sınıfa giriyorsunuz...
Mustafa’nın suçu ne?
Bazen mükemmel işler yapıyoruz, bazen çok kötü. Yaptığımız en kötü olay bu bütün takımlarımızda var. Çok fazla yan ve geriye oynuyoruz. Stoke City maçın başında biraz pres yaptı, Beşiktaş top kullanamadı. Neden? Hep bu yüzden. Adamlar 10 kişi kaldılar, pres yapmayı bıraktılar, defansa çekilip alan savunmasına başladılar, Beşiktaş hala geri ve yan pastan kurtulmadı. Ne zaman Mustafa Pektemek’in golü geldi, “Yahu biz biraz top oynayalım. Adamlarda da bir şey kalmadı” dediler. Ondan sonra da Beşiktaş oynamaya başladı.
Stoke City’ye beraberlik yetiyor. O zaman niye Holosko ile başlarsın anlamak mümkün değil. Ama, Stoke City üzerine gelecekse o zaman da Holosko ile başlaman lazım. Öyle veya böyle Mustafa Pektemek’in suçu yerli olması mı? Almeida’ya verdiğin şansı niye ona vermiyorsun?
Futbol topunu kalenden ne kadar uzakta tutarsan sana o kadar tehlikesiz olur. Ama Egemen bu konuda hala akıllanmış değil. İyi mücadele ediyor ama çok önemli yerlerde saçma sapan işler de yapıyor. En önemlisi kalecisiyle fazla oynuyor. Hakem iyi maç yönetti. Ama bizim basın daha maça çıkmadan hakemi infaz etmişti. Acaba bu tür yazıları yazanlar, utandılar mı?
Maç sabaha kadar oynansa, bu Bursaspor’u gene yener. Sarı lacivertliler, tempoyu çok fazla yükseltmedi. Çok baskı da yapmadı. Kontrollü oynadılar ve sürekli Bursaspor’un zaaflarını beklediler.
Bursaspor da maşallah, bu zaafları, Fenerbahçe’ye istemediği kadar verdi. Yeşil beyazlılar, biraz daha sıksalar küme düşme hattına giderler. Bir yerde sorunları var ama nerede? Çünkü sahadaki takım, Bursaspor’da bir veya birkaç arıza olduğunu gösteriyor.
Fark olabilirdi
Stoch, faydalı. Öncelikle çabuk adam. Türk futbolundaki en büyük noksanlık. Topa da iyi vuruyor. O zaman da bayağı iş yapıyor. Sarı lacivertliler, 2-0’ı biraz erken bulsalar; çok rahat farka giderlerdi.
Fenerbahçe ceza alanı içinde Ziegler’in Bursaspor kaptanı Ömer Erdoğan’a yaptığı hareket, net penaltı. Ömer Erdoğan’ın kaptanlık bandının çapını Ziegler, neredeyse yarım metre uzattı. Ama o sırada herhalde hakemin gözünde perde vardı.
Halis Özkahya’ya bir tavsiyem daha var. İyi niyetle kafaya çıkan futbolcu ile kambura yatanı ayıramazsan, işin zor. Benden söylemesi ve uyarması.
Ama Bursaspor sakın bir penaltı pozisyonunun arkasına sığınmasın. Çünkü Fenerbahçe bu karşılaşmayı hak ederek kazandı. Kendini sıkmadan, fazla zorlamadan.