Maç 2-0 oldu. İkinci yarı başladığında bu sefer Karabükspor, orta alanını ve maçın direksiyonunu tamamen Fenerbahçe’ye bıraktı. Daha da tuhafı, geldiler kendi ceza alanlarının önüne ve orada defans yapmaya başladılar. Biraz oyuna çıkabilseler; Fenerbahçe’nin arka tarafı harman yeri gibi. Her pozisyon tehlikeli olacak. Ama Karabükspor’un 2 yönlü oynayacak gücü yoktu.
Penaltı değil
Düşünün 45 dakika defans anlayışıyla oynayan bir takıma karşı Fenerbahçe sadece frikikten gol bulabildi. Bana sorarsanız, o pozisyon da faul değil. Alex’in kaçırdığı pozisyon da, net bir biçimde penaltı değil. Fenerbahçeli futbolcuların yaşanan bu şike olaylarından net bir şekilde etkilendiği gözüküyor. Maçlar geçtikçe de bu yükün altında eziliyorlar.
Santrfor alıyorsunuz, gol atsın diye. Ama ona istediği topları getiremiyorsunuz, hazırlayamıyorsunuz. O zaman o kadar para yatırmaya ne gerek vardı.
Hakem Fırat Aydınus’u formsuz gördüm. Sebebi de herhalde fizik olarak hazır değil. Düşünün bir ülkede 7 FIFA hakeminden bir tanesi aşil tendonundan sakat. O tamam. Ama diğer altısı?
İkisi sakatlıktan dolayı testleri geçemiyorlar, yarıda bırakıyorlar. Kalıyor elde 2. Bir Cüneyt bir de Hüseyin. Bu hakemlerin hepsine polar saatler verilmiş. Yani çalışmaları kontrol altında.
Soruyorum, bu polar saatleri kendileri mi çalışıyorlar yoksa, atletlere mi taktırıp koşturuyorlar.
Zemin ısıtmalı olunca işte böyle oluyor. Böyle olduğu halde bile, her an hata yapmaya müsait bir saha. Özellikle defansta garanti oynayacaksın. Hiç maceraya girmeyeceksin. Defansta oynayan oyuncuların birinci özellliği; önce topu uzaklaştırmak olmalı. Tehlikeyi önlemek.
Beşiktaş golü atana kadar, fena oynamıyor. Gol atma peşindeler. Ayağa oynuyorlar. Her şeyden önemlisi; istekliler. Futbolcular da birbirlerine yardım ediyor.
İkinci yarı başlıyor. Siyah beyazlılar, devamlı defansı düşünüyorlar. Oyuna çıkamıyorlar. Bunda Sivasspor’un baskısı da önemli. İzin vermiyor.
Taş gibi takım
Rıza Hoca, taş gibi bir takım yaratmış. Herkes birbirine yardım ediyor. Kimse ukalalık yapmıyor. Erman Kılıç, farklı bir oyuncu. O sahneye çıkınca, tehlikeli işler oluyor. Güzel de bir gol attı.
Vuruş tekniği de iyiydi ama Cenk de hem duruş hatası yaptı, hem de beyin olarak pozisyona hazır değildi. Belki de oradan topa vuracağını düşünmedi. Ama kalecide düşünmeme diye bir şey olamaz. En ufak ihtimali dahi düşüneceksin.
Beşiktaş’ta Egemen iyi oynadı. Daha da önemlisi; çok kritik yerlerde topa ve oyuna müdahaleler yaptı.
KARŞILIKLI ateş etmeler başladı. Malum ekip hiç rahat durmuyor. Hep, “Acaba bir şey bulur muyuz?” diye uğraşıyorlar. Size bir şey söyleyeyim mi, bulamazsınız.
Bakınız. Ankaragücü’nün eski bir futbolcusu Melih Atacan, Ankaragücü’nde oynarken teşvik primi alındığını ve benim teşvik primini kulüp görevlileriyle paylaşmadığımı söylemiş. Buna benzer bir yazıyı birkaç yıl evvel Habertürk’te Mehmet Tahir Kum yazmıştı. Mahkemeye verdim, hakim reddetti; önemli bir şey yok diye. 1974-75 sezonunda 9 Mart’ta oynanan maçta Galatasaray’ı 2-0 yenmişiz. Teşvik primi gelmiş. Biz bu maça çıkarken Fenerbahçe, Galatasaray’ın önündeymiş. Bu maçtan sonra durum 32-29 oluyor. Sezonun sonunda da Fenerbahçe 43 puanla şampiyonluğa ulaşıp, Galatasaray da 38 puanla ikinciliği elde ediyor.
Kimler bölüştü?
Şimdi, ben önce Melih Atacan’ı mahkemeye vereceğim. Ve ismi geçen bütün futbolcuları da mahkeme muhakkak çağıracaktır. O zaman bu Melih Atacan konuştuklarına ne cevap verecek, bilmiyorum. Eğer para geldiyse, bu parayı kimler bölüştü onu da çok merak ediyorum. Çünkü, benim böyle bir paradan haberim yok...
Benim hatırladığım her halde 1972 sezonuydu. O meşhur üst üste şampiyon olan Galatasaray ile oynuyoruz. İstanbul’da Ali Sami Yen Stadı’nda maç. Galatasaray bizi yenerse şampiyon olup, tur atacak. Ama Köksal’ın attığı golle maçı 1-0 kazanıyoruz.
Sonra Ankara’ya geliyoruz. Fenerbahçe ile oynuyoruz. Galatasaray’dan teşvik primi geliyor. Hem de soyunma odasına, çantayla. Fenerbahçe’yi yensek parayı alacağız. Ogün Altıparmak, 70 küsürlü dakikalarda kafayla, Gençlik Parkı tarafındaki kaleye bir gol atıyor. Ve mağlup oluyoruz. Sahadan da tıpış tıpış gidiyoruz. Yani, galip gelseydik o teşvik primini alacaktık.
Maşa kullanmayın
O zamanlar teşvik primi almak normal. Onun için de “Teşvik primi alan da veren de şerefsizdir” gibi bir laf etmem. Bu bir. Ama şu lafı ederim, “Şike yapan, şerefsizdir.” Bu da iki...
Bu fırsatlar da eline geçti ama faydalanamadılar. Holosko bu değil ama o da beyin olarak kendini hiç hazırlamamış. Bu tip maçlarda şans alırsan bitirirsin. Aykut Kocaman, Gökhan Gönül ve Emre isimlerini sakat olmalarına rağmen riske etti. Gökhan’ı 40, Emre’yi 56’ya kadar idare etti ama Gökhan’dan karşılığını aldı. Alex’le yaptıkları düşünce ve uyuşma, golü getirdi. Burada ne kadar ikisinin yaratıcılığı varsa da Beşiktaş defansının bir o kadar acemiliği var.
F.Bahçe takımında en iyi oynayan oyuncu Yobo. Hem kendi işiyle yani defans yaparken iyi oynuyor. Hem de hücuma kalkarken takımı arkadan iyi itiyor. Yalnız şu bir gerçek. F.Bahçe 60. dakikaya kadar ne yaparsa yaptı. Ondan sonra işi zor.
Ben olsam Sow’u sürmezdim
Beşiktaş takımında maçı döndürecek oyuncu olarak bir tek Simao vardı. Onun da gücü yetmedi. Düşünün, siyah beyazlılarda bu kadar eksik var. Alves, Sidnei, Edu yedek. Bu, yapılan yabancı transferlerin ne kadar fiyasko olduğunun net göstergesidir.
Ben Aykut’un yerinde olsam Sow’u bu maçta kafadan sahaya sürmem. Bienvenu’yu oynatırım. Bu oyuncu son zamanlarda gol atmaya da başladı. Hem de takımına alışmış bir oyuncu. Derbiye çıkıyorsun. Sow’u da daha sonra oyuna sokarım. Çünkü Sow takımı tanımadığı için ne yapacağını bilemedi. F.Bahçe’nin attığı ikinci gol mükemmel. Burada hem Sow’un hem Caner’in çok doğru hareketleri vardı. Aynı pozisyonları iki defa Beşiktaş yakaladı. Faydalanamadı.
İlk derbisinde iyi niyetliydi
Hakem Özgür Yankaya ilk derbisinde iyi niyetliydi. Genelde iyi niyetli maç yönetti ama bazı faul kararlarında ve sarı kartlarda hata yaptı. İlk derbisi olduğu için hoş görürüz. Ona bir tavsiyem var. İşin daha başındasın bundan sonra görev alacağın maçları ve takımları hiç düşünme. Her maça çıkarken “Bu son maçım olabilir” diye çık. O zaman çok başarılı olursun.
Fernandes, göstere göstere kendini attırıyor. İkinci sarı, hikaye... Direkt kırmızı. Sonra da Beşiktaşlılar konuşacaklar; ‘Rakibi ikinci sarı karttan niye atmadın?’ diye... Konuşuyorlar da... Yani hep, yapmak değil, bozmaktan bahsediyoruz. “Ben kuvvetliyim, kazanmalıyım, daha iyi oynamalıyım, ben daha iyiyim, daha güçlüyüm” yerine, “Rakibin de eksik kalması lazımdı. Onun da zayıflaması gerekirdi. O zaman ben kazanırdım” yorumları olacak...
Kaçak dövüşüyorlar
Bu sezonun hemen hemen en iyi Kayserispor’unu izledim. Hem defansta hem hücumda iyi şeyler yaptılar. Hataları neredeydi? Son yarım saatte Beşiktaş’ı tam bitirebilirlerdi. O cesareti gösteremediler. Beşiktaş’ın defans zaafı devam ediyor. Dikkat edin, siyah beyazlılarda hep kaleciler iyi oynuyorlar. Onların hata yapmaya hakkı yok. Zaten hata yaptıklarında maçı kaybediyorlar. Ama Beşiktaş defansı kevgir gibi... Her pozisyonda açık veriyorlar. Ama sorun defansta değil. Bütün takımda... Çünkü Beşiktaş’ta hücum ve defans aynı oranda yük almıyor. Bazı futbolcular, hep tek yönlü oynuyorlar. Yani kaçak dövüşüyorlar.
Ama Türk futbolunda şikenin, teşviğin, üç kağıtçılığın konuşulduğu bu dönemde biraz kımıldarsan başarılısın. Peki neye göre başarılı veya başarısızsın o belli mi? Hayır. O zaman devam...
Bence yapılan oylama da Türk futbolu açısından hayırlı oldu. Belli grupların her istediğinde bakkal defteri gibi “Ben bu işi değiştiririm” havaları söndü. Şimdi burada önemli bir yol ayrımına geldik. Eğer Mehmet Ali Aydınlar ve arkadaşları istifa ederlerse çoğu kimsenin ekmeğine yağ sürerler. Etmez, uygulama yaparlarsa o da Türk futbolu için hayırlı olur. Satranç gibi oynayanlar eğer Mehmet Ali Aydınlar istifa etmezse kendi oyunları ile kündeye gelmiş olacaklar. Aksi taktirde Türk futbolu kündeye gelmiş olacak.
Not: Yalçın Karadeniz’in oturum başlar başlamaz 1 saat ihtiyaç molası vermesine tepki fazla oldu. Eğer bu ara verilmeseydi, belki de 58’in değiştirilmesi kabul edilecekti.
Yıllarca futbolda neredeyse atasözü olmuş bir cümle vardır: Ne var yani? Gol attın da hakem vermedi mi? Evet, bizde oluyor. Hem de palamut gibi golü yardımcı da görmüyor, hakem de görmüyor. Ama aynı hakem 90+4’te çizgi üzerinde çok ince bir penaltıyı ve kırmızıyı görüyor. Kestirmeden söyleyelim; artık Türkiye’de bu ortamlarda gol de atsan hikaye. Peki maçta başka neler oldu? Antalya, iki pozisyona girdi, birini gol attı hakem vermedi; diğerini kaçırdı. Bir diğerinde Ali Tandoğan ve Deniz büyük bir başarıyla Beşiktaş’a gol attırdılar! Beşiktaş iyi değil. Türkiye’de play off sisteminde finalleri oynayacaklar (Futbol Federasyonu ve UEFA müsade ederse) ama Avrupa’da nereye giderler bilemem.
Ağlara çarparsa gol!
Antalyaspor’da geçmişte büyüklerde oynamış 5 tane oyuncu vardı. Ama küçüklerde oynayınca büyüklerdeki havalarını kaybediyorlar. Zaten küçüklerin yöneticileri de büyüklere teslimler. Fazla ağlamasınlar, hakemlere de fazla sallamasınlar. Büyük abilerine zaten teslim olmuşlar. Hakemler de gereğini yapıyor.
Dün akşamki maçtan sonra bence FIFA yorumu değiştirmeli, top çizgiyi geçince değil ağlara çarpıp havalandırınca gol sayılmalı; heyecan vermeli, ağlar dalgalanmalı. Gümüşdağ birkaç kez daha FIFA’ya kokart basmalı. Maçtan sonra Beşiktaş Teknik Direktörü’nün neler diyeceğini merak ediyorum ya da golü net gören Beşiktaşlı defans oyuncularının, kaleci Cenk dahil...
Not: Gol oldu Cenk topu oyuna soktu. Yardımcı hakem hala köşe gönderinde... Niye orada bekliyorsun kardeşim, ne düşünüyorsun, aklından ne geçiyor?
İki kalecinin de birinci yedikleri goller, birbirinin kopyası... Kalecinin öncelikli vazifesi ayakta durmak... Topa vurulduğu zaman kıç üstü oturmak değil... Çünkü vücut metrekaresi o açılardan topun kaleye girmesini engeller.
Manisaspor, sezon başında inanılmaz baskı yapıp, çabuk oynayan bir takımdı. Şimdi yerinde yeller esiyor. Fenerbahçe maç boyunca özellikle ilk 70 dakika baskıyı iyi yaptı. Manisa hücumlarını başlamadan bitirdi. Kendi hücum etti. Yani rakibe göre sahada daha diri kaldı. Çok da pozisyon yakaladı, kaçırdı. Manisa pozisyon yakalamadı mı? Yakaladı ama Fener kadar değil.
Emre, Alex değil
Fenerbahçe takımı iyi mücadele etti ama Alex olmayınca takım bir yerde kilitleniyor. Emre, hiçbir zaman bir Alex değil. Çünkü Alex, hem sahanın içinde ahengi sağlıyor hem de takımın sahadaki teknik direktörü... Fenerbahçe kazandı. Kazanmayı hak etti mi? Evet. Kuddusi Müftüoğlu’nun bu konuda payı var mı? Ona da evet. Kuddusi Müftüoğlu, Manisa’daki maçlarda Fenerbahçe’ye uğurlu (!) geliyor. Uzatmalarda oynattığı dakikaların süresi tartışılır. En son verdiği faul tartışılır. Ama F.Bahçe’nin attığı gol tartışılmaz.
Nereye kadar
Fenerbahçe, dün gece kazanmayı Manisaspor’dan daha fazla istedi, gayret etti ve kazandı. Şu anda Türkiye’nin genelinde kar ve tipi varken, böyle bir zeminde futbol oynamak iki takım için de şans... Ama maalesef, heyecanı yüksek olan bu maçta ve güzel zeminde, kalite dersen ve kalite ararsan cevap kötü... İte kaka futbolu götürmeye gayret ediyoruz. Bakalım nereye kadar...