Erman Toroğlu

Fener'in kazanması lazımdı ama

2 Nisan 2012
Fener’in attığı gol bana göre ofsayt. Selçuk, kendi ceza alanı içerisinde Burak’ın ayağına tabanı basıyor. Bu pozisyon dünyanın her yerinde faulün babası. Yani penaltı.

TUHAF bir maç. Lafı uzatmadan 90 dakikayı kimin kazanması lazımdı derseniz; cevap kesin Fenerbahçe olmalıydı. Özellikle 70. dakikaya kadar. Bu dakikaya kadar Trabzonspor toplara uzun uzun vurdu. Fenerbahçeliler, topa bastılar, boşa çıktılar ve ayağa top yaptılar. Böyle olunca, Trabzonsporlu oyuncular oyundan düştüler.  Bütün bu anlattıklarımız nereye kadar? 70. dakikaya kadar. Bu dakikada Bekir, inanılmaz bir hata yaptı. Ayağındaki topu Trabzonsporlulara verdi ve golü yediler. 70. dakikadan sonra Trabzonspor, baskılı gözüktü ama Burak ileride tek başına. Yardımıne giden yok. Gelen bütün toplar, Fenerbahçeli futbolculara gidiyor. Tesadüf mü? Değil. Çünkü Baroni ile Selçuk bu alanı iyi kapatıyorlar. Toplara gelişigüzel vurmayınca, Trabzonsporluların moralleri bozuluyor.

Zokora olmayınca...

Trabzonspor’da Zokora olmayınca; Colman’ı, Şenol Güneş’i arkaya çekmiş. Böyle olunca bordo mavililerin hücum gücü zayıflıyor. Colman, rakip defansın üstüne gittiği zaman daha etkili bir oyuncu.  Kaliteli bir maç mı oldu? Hayır. Heyecan var mıydı? Vardı. İki takıma kalite olarak baktığınızda, Fenerbahçe daha ağır basıyor. Dün gece, Tanrı da herhalde Fenerbahçe’nin kazanmasını istemedi. Son dakikalarda bile, sarı lacivertlilerin 2 topunun direkten dönmesi bunu gösteriyor.

Benim yorumum; ofsayt

Biraz da, hakemden bahsedelim. Fırat Aydınus, futbolcularla konuşmasını fazla uzatmadığı zaman iyi. Ama iş kahve muhabbetine girdiğinde kötü. O zaman iki de kahve söyleyin, hatta fala bile bakabilirsiniz.

Önce Fenerbahçe’nin attığı gol. Ofsayt mı değil mi, tartışalım. Topun son oynandığı an; önce, topa yakın, net ofsayt pozisyonundaki Fenerbahçeli Sow hareket ediyor. Nereye doğru? Topa doğru. Pozisyonun içinde mi? Evet. Rakip defansı aldatıyor mu? Evet. Trabzonsporlu futbolcular, pozisyon ofsayt diye bırakınca, arkadan Baroni ofsayt olmayan pozisyonda geliyor ve güzel bir vuruşla golü yapıyor. Yoruma açık bir pozisyon. Benim yorumum; ofsayt.
28. dakikada Selçuk, kendi ceza alanın içinde önce topa vurup uzaklaştırıyor. Sonra Burak’ın ayağına tabanı basıyor. Bu pozisyon dünyanın her yerinde faulün babası. Kart olacak mı? Kesinlikle evet. Peki kartın yanında ne vereceksin? Direkt vuruş. Yani penaltı. Peki hakem faulü veriyor mu? Veremiyor. Kartı veriyor mu? Veremiyor. Çünkü bunları verirse, bir de penaltıyı vermesi lazım. Demek ki, yüreği o kadar yetiyor.

Yazının Devamını Oku

Hangimiz ahkam kesiyoruz Fatih Hocam

29 Mart 2012
TELEVİZYONA çıkıyorsunuz, konuşuyorsunuz. Bazı gazeteler alıyor, özet çıkarıyor. Bazıları bir cümleyi alıyor veya almıyor.

Pazartesi gecesi Telegol’de Culio olayı patladı. Sırayla Orduspor Başkanı Nedim Türkmen sonra Galatasaray İkinci Başkanı Ali Dürüst ve teknik direktörleri Fatih Terim bağlandılar.
Fatih Terim önce bir kükredi. “Araştırmadan, ahkam kesiyorsunuz” dedi. Orduspor Başkanı’nı da yalancı şahitlikle suçladı. Fatih Terim önce konuştu, rahatladı. “Culio ile beraber Fatih Terim de Disiplin Kurulu’na gönderilir” cümleme takılmış.
Peki o zaman. Şimdi, kamuoyu önünde herkese soruyorum aynen programda taraflara sorduğum gibi. Culio kimin malı? Orduspor Başkanı diyor ki “Bizim malımız.” Galatasaray İkinci Başkanı Ali Dürüst de diyor ki “Orduspor’un malı. Mayıs ayı sonunda 1 milyon 550 bin Euro Orduspor, bize verecek. Mukavele böyle.”
Bir süre önce de Fatih Terim ile Orduspor Başkanı Nedim Türkmen telefon konuşması yapıyorlar. Karşılıklı birbirlerini suçluyorlar. Fatih Terim, Telegol’de de bu olayla ilgili aynen şunları söylüyor:

“SAYIN BAŞKAN. BEN STANCU VE CULİO’NUN SEZON SONUNDA BİZE GERİ DÖNECEĞİNİ BİLİYORUM.”

Bu gösteriyor ki Fatih Terim, Culio’nun Galatasaray’ın mı, Orduspor’un mu malı olduğunu bilmiyor. Eğer Fatih Terim hakikaten Culio ile Stancu’nun hala Orduspor’da kiralık olduğunu zannediyorsa, basın toplantısında “Sezon sonu bunları kadromda görmek isterim” diyebilir.

Culio’nun kafasına saksı mı düştü

Şimdi yine soruyorum, hem de yazılı olarak. Orduspor’un malı olan bir futbolcuyu “Sezon sonunda kadromda isterim” demek ne demek?

Yazının Devamını Oku

F.Bahçe'ye yaradı

27 Mart 2012
DÖRT tane gol var. Bu açıdan futbol seyircisi için güzel. Maçta kalite var mı? Vasat. Heyecan var mı? Var.

İki takımın da attığı birinci goller, akıllara zarar hatalardan gelen goller. “Futbolda gol hatalardan olur” derler, tamam. Doğrudur. Ama bu goller yalnız hatalardan olmaz. Mesela iki takımın attığı ikinci goller, yapılış olarak çok güzel goller. Atılan ara topları, bütün defansı oyundan düşürüyor. Sonrasında çıkarılan toplarla da goller yapılıyor.
Bu hafta Fenerbahçe’ye yaradı. Çünkü 3 rakibi de puan kaybetti. İşin enteresanı, bu dördü arasında en kötü oynayanı Fenerbahçe’ydi. Ama futbol böyle bir oyun, özellikle Türkiye’de. Avrupa’da iyi oynayan kazanıyor genellikle. Demek ki; ya bizde psikolojik bir etki var, ya da futbolcular kendilerine inanmıyorlar.

Bir tane maç kaldı

Beşiktaş’ta Fernandes, yine iyi işler yaptı. Sahneye çıkınca, işi bitirebiliyor. Kaleci Cenk, çok iyi şeyler de yapabiliyor, çok kötü de... Bence iyi kaleci; yenecek golleri yiyen, yenilmeyecek golü yemeyen kalecidir. Yani ben onun istikrarlı oynadığına inanacağım. “Acaba şimdi ne yapacak” diye papatya falına bakmayacağım.
Belediye, Abdullah Avcı’nın zamanı gibi değil. Bir de ben onların yerinde olsam, Olimpiyat Stadı yerine Kasımpaşa Stadı’nda oynarım. Hem seyirci daha fazla gelir, hem de Kasımpaşa’nın havası daha bir yumuşak. Olimpiyat Stadı’nda televizyon çekimi bile çok uzak kalıyor. Zaten maça da 3-5 seyirci gidiyor, onlar da maçtan kopuyor. Futbolcular da onlardan faydalanamıyor. 
Bu saatten sonra play-off’a kadar 1 tane maç kaldı; bu hafta oynanacak Trabzon-Fenerbahçe. Ondan sonra ne olur derseniz, hani futbolcuların klasik bir lafı vardır ya, “Önümüzdeki maçlara bakacağız” diye... Biz de bundan sonra gazozuna oynanan ligimizde önümüzdeki maçlara bakacağız.

Yazının Devamını Oku

Trabzonspor kazanmalıydı

26 Mart 2012
FAZLA uzatmayalım, lafı da eveleyip, gevelemeyelim. Maçın oyuna ve pozisyonlara göre galibinin Trabzonspor olması gerekirdi.

Maç boyu oyuna da hakim oldular, topa da. Daha fazla pozisyon yakaladılar. İkinci yarının bir bölümü hariç, maçın daha fazla bölümünde topu kendi arasında gezdiren, sahip olan Trabzonspor’du. Böyle olunca, Galatasaraylılar da topu almak için mücadele ettiler. O zaman ne oldu? Hem daha fazla yoruldular, hem de sinirlendiler ve agresif hareketler yapmaya başladılar.
Galatasaray, eski maçlarına göre tempolu pres yapamadı. Daha doğrusu, hiç pres yapamadı. Toplara hep geç müdahale ettiler. Bu da şunu gösteriyor; az yardımlaştılar. Demek ki, havaya girmişler. Halbuki, takım oyunu oynadıklarında aradan bazıları sivriliyordu. Dün gece Galatasaray’dan sivrilen oyuncu görmedim. Çünkü Galatasaray’da maça ağırlığını koyup, yüzde 100 değiştirecek oyuncu yok.

Çakır oyundan düştü

Hakem Cüneyt Çakır iyi miydi ve maçın seyrine tesir etti mi? Etti. Nasıl etti? Aynı pozisyonlarda bazen faul verdi, bazen vermedi. O sarı kart verdi, futbolcular geldi onu itti ama o kartını kullanamadı. Mesela Eboue’de olduğu gibi. Eğer Eboue haklıysa; o zaman ona yapılan pozisyonda rakibine kırmızı kart göster. Yoksa Eboue’yi at.
Trabzonspor’un Burak’la attığı golde Galatasaray’ın amatörce bir acemiliği vardı. Sarı kırmızılı futbolcular maçın önemini anlayamamışlar. Burak’ın golünde ofsayt yok. Eboue, ofsaytı bozuyor.
Galatasaray’ın kazandığı penaltı, net bir penaltı. Trabzonsporlu futbolcuların itirazlarına anlam vermek mümkün değil.
Cüneyt Çakır maçın sonunda öyle oyundan düştü ki, 10 metre mesafeden top taca çıkıyor. Kimden çıktığını, 60 metre uzaktaki yardımcıya soruyor.

Yazının Devamını Oku

Mesir macunu

20 Mart 2012
İKİ maçta 6 gol yenilen Atletico Madrid kabusundan sonra Manisaspor, Beşiktaş’a mesir macunu gibi geldi.

Hiç zorlanmadılar, net bir galibiyet aldılar. İki takım da oynamaya gayret etti, birbirlerini bozmadılar. Zaten iki takım arasında da hissedilir bir sıklet farkı var. Nitekim bu da sahaya yansıdı...
Şimdi bazıları diyecekler ki; “Bu Quaresma rövanş maçında oynasaydı iş değişirdi.” Bence de kesin olarak değişmezdi! Çünkü Quaresma takımla beraber oynamıyor, ayrı oynuyor.

Avrupa’yı bahane etti

Peki Quaresma’yı oynatamayanda mı kabahat var, oynatmayan da mı veya Quresma da mı? Üçlü denklemi çözerseniz, zaten teknik direktör olursunuz. Görünen şu; Türkiye Ligi’nde bir şey oynamayan Beşiktaş, oynadığı Avrupa Ligi’ni bahane etti. Bakalım play-off’ta ne yapacaklar? Manisa maddi sıkıntı çeken bir takım, nasıl Beşiktaşlı bazı oyuncular Avrupa Kupası maçında oynamak istiyorlardı. Manisalı bazı oyuncular da İstanbul’da Beşiktaş maçında kendilerini göstermek istediler.

Seyirciden tokat

İnönü Stadı’nın full kapasitesi 32 bin seyirci, dünkü maçtaki taraftar sayısı 7 bin. Neredeyse 5’te bir! O zaman futbolcular ve Beşiktaş Yönetimi hiçbir bahanenin arkasına saklanmasın ve bahane de üretmesin, 7 bin seyirci onlara en büyük tokattır. Eziyet çektiğimiz ligde dün gece biri Manisa’dan ikisi  Beşiktaş’tan 3 güzel gol seyrettik. Dün geceki 90 dakikadan benim aklımda kalan sadece bunlardı. Gerisi hikaye...

Yazının Devamını Oku

Ders almadık

18 Mart 2012
BİRİSİ dese ki, maçtan önce iki teknik adam telefondan konuştular.

Dediler ki, “Türkiye’de futbol zaten kötü, ileride play off da var. Gel biz bu maçı birbirimize fazla markaj yapmadan rahat rahat oynayalım. Kalite olmasa bile heyecan olsun.” İlk 45 dakikadaki görüntü resmen bu. Fenerbahçe’yi oynatmak istemiyorsan, Alex’i oynatmayacaksın. O oynarsa, sarı lacivertliler çok şey yapıyor. Ama maç 2-1 Fenerbahçe zaten topu tutamıyor. Bir tek tutacak adam var veya takıma hakim olacak o da Alex, Aykut Kocaman onu oyundan alıyor. Ve Fenerbahçe zaten mahkumken, tam mahkum oluyor...

İkinci yarı Galatasaray

İki takımında defansı aynı hataları yapıyorlar. Ortalarına atılan her topta hep beraber oyundan düşüyorlar. Galatasaray’da Semih bu maçta kötü oynuyor. İkinci yarı oyunun insiyatifi tamamen Galatasaray’ın eline geçiyor. Ama hücumda çok etkili değiller. Melo mücadele ediyor gözüküyor; ama oyuna ağırlığını koyamıyor. Yani bu paraların adamı değil.
Düşünün Türkiye Ligi’nin birincisi ile ikincisi oynuyor. Futbol kalitesi çok kötü, yalandan mücadeleler var, kalite sıfır. Ondan sonra da Atletico Madrid bizim ilk 4’teki Beşiktaş’a iki maçta yarım düzine gol atıyor. Galatasaray kulübesinde teknik direktör Fatih Terim’in ve antrenör Hasan Şaş’ın atılan maddelerden suratları yarılıyor.

Zihniyet değişmeli

Aynı pozisyon UEFA kupası maçlarında olsa halimiz ne olur? Biz de her pisliği halının altına atıp üstünü kapatma özelliği olduğu müddetçe, daha çok tokatlar yeriz. Hala ders alamadık. Ya bir gün birileri verecek, ya da yalnız teknik adamların değil daha başkalarının da kanı akacak. Ne zamana kadar, Türkiye’de gece yarısı yönetmelik değiştiren bir futbol federasyonu gelmeyene kadar. Hakemi sorarsanız o da maçın kalitesindeydi yani kötü. Maçlar karşılaşmanın büyüklüğüne, küçüklüğüne göre değil; futbolun kurallarına göre idare edilir. İlk 27 dakikada 4 tane net sarı kart var ama icraat yok.
Son cümleyi nasıl mı bitirelim? Herkese hayırlı futbollar. Pardon hayırlı tıraşlar...

Yazının Devamını Oku

Yönetim sorumlu

16 Mart 2012
VATAN, millet, cumhuriyet... Her şeyin en iyisini biz yaparız... Bizden başka büyük yok... Her dediğimiz doğrudur... Zamanı gelir, dünyayı bile fethederiz...

Hep böyle yetiştirildik. “El oğlu bizden iyi. Bizden güçlü” dediler mi, hep sinirlendik. Konuşmakla peynir gemisi yürümüyor. Hangi işi yapıyorsan, çıkıyorsun meydana; veriyorsun boyunun ölçüsünü. Maçı seyreden taraflı tarafsız herkese sorun. Maç 90 dakika değil de 2090 dakika oynansa, Atletico Madrid kazanır.
Bakınız; Beşiktaş’ın maçı kaybetmesi hiç önemli değil. Futbolda vardır. Ama “Ben büyük takımım. Ben dünya yıldızlarını transfer ettim. Ben çok büyüğüm” diyen bir takımın ne Madrid’de, ne burada bu kadar aciz ve zavallı bir futbol oynamaya hakkı yoktur.

UEFA’yı bekliyorum

Kesinlikle altını çizerek söylüyorum; bunun sorumlusu yönetim kuruludur. Yoldan adam çağırsan, “Beşiktaşlıyım” diye sahaya atsan 11 kişiyi hiç olmazsa, boş da olsa koşarlar. Topa kafayı sokarlar. Bunlar topa kafayı sokmayı bırakın, ayaklarını sokmuyorlar. Bakınız, maçta teknik hatalardan bahsetmiyorum. Futbol ruhundan, futbol mücadelesinden bahsediyorum.
Atletico Madrid takımında bir tane mücadele etmeyen, bir tane kaçak dövüşen, bir tane koşmayan futbolcu gördünüz mü? Ben rastlamadım. Dönün Beşiktaş’a bakın, aynı cümleleri söyleyebilir misiniz? Ama hep söylüyorum; at sahibine göre kişner.
Beşiktaş’ın başkanlığını yapan Yıldırım Demirören, Futbol Federasyonu Başkanlığı’na geçti. Yarın işler ters giderse, ‘tekrar geri dönerim’ diye hesaplar yapıyormuş.
Merak ediyorum ve UEFA’yı bekliyorum, o ne yapacak. Çok doğru kararlar verip, Türkiye’deki yetkililerin yapamadığını yapıp, bizi doğru yola mı sokacak, yoksa bizim rezilliğimizi bizimle baş başa mı bırakacak?

Yazının Devamını Oku

Kuddusi’yi maça çıkarmam

15 Mart 2012
Bu kadar FIFA hakemin varken, Sivas-Trabzon gibi önemli maça Kuddusi niye? Çünkü Sivas maçı alsa, Beşiktaş’ın ilk 4’e girmesi de tehlikeye girecek.

GEÇEN hafta oynanan Trabzon-Sivas maçı, ligin sonunda play-off’u belirleyecek değerde bir maçtı. Penaltı oldu-olmadı. Ofsayt oldu-olmadı. Beni ilgilendirmez. Tartışırız. Ama rakibinin sırtına tekmeyi yapıştırırsan, bunun seni-beni olmaz. Yorumu olmaz. O sırada maç 1-0 Sivasspor lehineydi. Düşünün, Volkan Şen atılacak. Bu dakikadan sonra maçın bütün rengi ve şekli değişecek. Kuddusi’nin atmadığı Volkan, attığı golle maçın skorunu belirleyecek. Hatta sezon sonundaki ilk 4’ü... Bakınız, hakemlikte bu olay tuhaftır. Çok net söylüyorum. Futbol Federasyonu’nda etkili bir yerde görev yapsam, Kuddusi Müftüoğlu’nu bundan sonra Süper Lig’de maça çıkarmam. Bazı şeyler vardır, karar vereceksin ve uygulayacaksın. Bunu yaparsanız, büyürsünüz. Yapmazsanız, herkesin ağzına ciklet olursunuz. Tabii bir çift söz de MHK’ye... Bu kadar FIFA hakemin varken, bu kadar önemli maça Kuddusi niye? Çünkü Sivas maçı alsa, Beşiktaş’ın ilk 4’e girmesi de tehlikeye girecek. Bazı şeyleri söylemeye gerek yok. Hakemler akıllıdırlar. Durumdan hemen kendilerine vazife çıkarırlar.

Platini’ye oy vermek ya da vermemek

TÜRKİYE’de yargının en tepesindeki insan, yani Yargıtay Başkanı, Tahkim Kurulu Başkanı oldu. Daha sonra baktılar ki futboldan anlayan, doğru ve dürüst karar verebilecek Hasan Gerçeker, orada bazılarını rahatsız etti. İstediklerini yaptıramayacaklardı. Hemen yolladılar, yerine Engin Tuzcuoğlu geldi.
Engin Tuzcuoğlu’nun kendi sitesinde ve gazetelerdeki yazılarından taraf olduğu belliydi. Göreve gelince, hemen sitesini kapattı. Tahkim demek, futbolda Anayasa Mahkemesi demek... Olmamış çocuğa don biçmeyelim. Tamam ama biz değil de, o donu prova yapanlar var. Hayırlı olsun herkese... Biz, “İçerde bu işlerin üstünü böyle kapatıp halledersek, nasıl olsa Platini bize Avrupa’da ceza veremez” diyoruz. Sebebi de basitmiş. Platini, FIFA Başkanlığı’na aday olursa, ona oy lazımmış. Bu oyları da biz Türkiye olarak ona sağlarmışız. Eğer Platini bize ceza verirse, onu FIFA Başkanlığı için tehdit edermişiz. Eğer işler sonunda böyle olursa UEFA için de şu cümle geçerli olacaktır: “O da kartondan kaplanmış. Oy almak uğruna bazı değerleri satabilirmiş.” Bakalım, bekleyelim, görelim. Sonunda civciv mi çıkacak, kuş mu çıkacak?”

F.Bahçe’yi çok gergin gördüm

Son 4-5 yıldır, Fenerbahçe camiasını bir Galatasaray derbisinden önce ilk defa böyle gergin görüyorum. Hiç gereksiz beyanatlar veriyorlar. Ve konuşuyorlar. Galatasaray tarafı rahat... Futbol enteresan oyundur. Enteresandır ama şans genelde güçlüye göz kırpar. Ondan yana olur. Kim iyi hazırlanmışsa, futbolda o kazanır. Gerisi laftır. Burada önemli olan, hakemin dirayeti. Çünkü gergin bir maç oynanacak. Galatasaray alırsa, yalnız bu grup maçlarını değil, sonundaki Play-off’u da kesinlikle lider bitirir. Ama Fener alırsa, sarı lacivertlilerin de liderlikte şansı olur. Trabzon’la Beşiktaş’ı bu yarışta saymıyorum. Çünkü onlar hakemin omuz vermesiyle Play-off’a çıkacaklar herhalde... Arkadan itmeyle... Yoksa oynadıkları futbolla değil.

Şampiyonluk primi verildi mi?

BİLDİĞİM kadarıyla geçen futbol federasyonu, yani Mahmut Özgener ve ekibi, Fenerbahçe’nin geçen yılki şampiyonluğunu onayladılar. Peki Fenerbahçe Kulübü, futbolcularına ve teknik direktörlerine şampiyonluk primi verdi mi? Bildiğim kadarıyla vermediler. Öyle veya böyle Şampiyonlar Ligi’ne de gitmediler. Öbür taraftan dönüp Trabzon’a bakıyorsunuz, “Bize kupayı verin” diyorlar. “UEFA, bizi Şampiyonlar Ligi’ne çağırdı. Bizi şampiyon gördü” diyorlar.

Yazının Devamını Oku