İyi kademe yaptılar. Orta alanı ve arkayı iyi kapattılar. Alex’i de iyi kilitleyince Fenerbahçe, pozisyon bulmakta zorlandı.
Beşiktaş’ta bir oyuncu var adı Ernst. Bence uzun yıllardır Beşiktaş’a gelen en faydalı oyunculardan birisi. Adam tıkır tıkır işini yapıyor. Alman işi. Her takıma bir tane lazım. Quaresma’yı yine uzun zamandır ilk kez istekli gördüm. Ama fizik gücü geldiği zamanki gibi değil.
Dün gece bir şey çok dikkatimi çekti. Stat, İnönü. Yani Beşiktaş’ın evi. 90 dakika içinde çok önemli 8-9 yerde, Beşiktaşlı hücum ve defans oyuncuları kayarak yere düşüyorlar. Nasıl iş anlamadım.
Devamı gelmedi
İlk 20 dakika Fenerbahçe iyi mücadele etti. Çok yardımlaştı. Tempoyu da arttırdılar. Bu tempoda zaten devreyi çıkarsalardı, öne geçerlerdi. Ama devam edemediler. Belki de ilk yarıda tempoyu bu kadar arttırmaları, maçın son 20-25 dakikasında çok etkisiz kalmalarına neden oldu.
Fenerbahçe, kötü oynadığı çok maçı çevirdi. Ama dün gece 70 dakika kötü oynadığı maçı çeviremedi.
Beşiktaş, her şeyden önce “Bu maçı kaybetmeyeyim” diye oynadı. “Fenerbahçe ile Galatasaray arasında badem olmayayım” dedi. Dediğini de yaptı.
Fenerbahçe de son zamanlarda iyi futbol oynamıyor, o da bir gerçek. Bütün bunların sonucu olarak, dün geceki futbol çıkıyor ortaya. Fenerbahçe’de Alex olmayınca, sarı lacivertlilerin kolu kanadı kırık.
Futbol hatalar oyunu, tamam. Gol de hatalardan geliyor, o da tamam. Ama Türkiye’deki maçlarda organizasyon yapılarak atılan güzel goller, hatadan atılan gollerin beşte biri kadar. Teknik adamları anlamak bazen mümkün değil. Bence, dün gece Fenerbahçe’nin en etkili adamı Caner’di. Hırsıyla, mücadelesiyle sarı lacivertlileri ısrarla Beşiktaşlıların üstüne yolladı. Ama Kocaman, Caner’i dışarı aldı.
Tayfur Havutçu’yu anlamak hiç mümkün değil. Edu diye bir futbolcuyu ilk 11’de sahaya sürmesi büyük hata. Neden derseniz, bu futbolcunun hiçbir iş yapmayacağı antrenmanlarda belli olmalı. Adam topla da iyi değil, topsuz da iyi değil. Mustafa Pektemek de kenarda. Tayfur Havutçu’nun onu oyuna aldığı dakika 87. Yani dalga geçer gibi. Tayfur Havutçu, 87’de bir oyuncu daha değiştiriyor. Bu dakikaya kadar bir teknik adam oyuncu değiştirmek için neden bekler anlamak mümkün değil. Ama yıllardır Beşiktaş’ın kaderi bu. Bazı teknik adamlar Beşiktaş’ta asistanlık devrelerini geçiriyorlar. Sonra gidiyorlar, doçent oluyorlar. Profesör olduklarında zaten Beşiktaş’a gelemiyorlar. Siyah beyazlılar genç futbolcu yetiştiren değil, teknik adamları doçentliğe hazırlayan bir kuruluş gibi.
Hakem kötüydü
Edu-Volkan çarpışmasında Edu’nun kasıtlı hareketi yok. Volkan’ın ayağına dikiş atıldı, hakem de gereksiz yere Edu’ya sarı kart gösterdi. Yani pansuman yaptı. Beşiktaş baraj kuruyor, barajdaki futbolcular eğiliyor, top geçiyor, gol oluyor. Maçın başında Semih’e yapılan hareket, net bir penaltı. Hakemi sorarsanız, kötü... Maçı hakem değil, futbolcular idare etti.
Çok akın yaptın. Çok hücum ettin. Çok şut attın. Çok baskılı oynadın, bunların hepsi hikaye.
Fenerbahçe, Galatasaray kalesine 3 defa gitti, 2 gol attı. Galatasaray 13 defa gitti, 1 tane attı. Bu kadar basit.
Maç gergin başladı. Nereye kadar? Futbolcular ter atıp, sakinleşinceye kadar. Oyunu çomaklayan kazanın altına odun atan iki tane oyuncu vardı. Birisi Melo, diğeri Caner. Onlar da kafadan sarı kart görünce hakem rahatladı. Fenerbahçe klasik topunu oynadı. Arkada kalabalık, çabuk çıkıp gol atma taktiğiyle. Galatasaray da tam tersini yaptı her zamanki gibi. Defansta kapılan toplar çok ağır çıkıyor. Rakip defans düzenini alıyor neredeyse bando ile rakibi bekliyorlar. Böyle olduğu halde bile Galatasaray iyi pozisyonlar yakaladı. Peki sarı kırmızılılar, burada nerede hata yaptı? Necati, geniş alanda çabuk ve süratli olduğu için faydalı bir oyuncu. Ama sana burada Baros tipinde tek vuruş yapacak oyuncular lazım. Çünkü G.Saray, ikinci yarıda çok da geriye gelmedi. Ama Fatih Hoca, bunu kenarda geç fark etti. Düşünün, Aydın’ın ve Necati’nin kaçırdıklarını Baros yakalasa, neler yapardı? Bu da G.Saray’ın sorunu.
Fenerbahçe’nin yediği frikik golünde Baroni gereksiz yere 9.15 ihlali yaptı. Futbolcular ona itiraz ederken, özellikle Fenerbahçeliler konsantrasyonunu kaybetti. Buna kaleci Volkan da dahil. Selçuk da vuruşu ani yapınca, Volkan’ı gafil avladı.
Galatasaray’ın hücum ederken büyük hatası var. Arkada kademe yapmıyor. Defansta tek hatta yakalanıyor. Atılan tek toplarda 3 veya 4 kişi oyundan düşüyor. Yedikleri iki gol de birbirinin kopyası.
Hakem Fırat Aydınus, kartlara hemen davranmadı. Tartışılacak kart pozisyonlarını çabuk çıkartmadı. Belki de doğru yaptı. Bunlara misal; Melo ve Cristian’ın ilk dakikalarda görebilecekleri kart pozisyonları vardı. 30. dakikadaki pozisyon penaltı değildi. F.Bahçe, bildiğimiz F.Bahçe. Kapasitesini bilerek oynuyor. Şansı da yaver gidince, dün akşam görüldüğü gibi önemli bir galibiyet alıyor.
79: Stoch’un attığı gol, maçın kırılma anı oldu. G.Saray’ın o andan itibaren tüm gücü bitti.
Trabzonspor’un yabancıları ise o ayarda değil. O zaman şöyle bir benzetme daha yapalım. Beşiktaşlı oyuncular, maçın neticesini değiştirebilecek kapasitedeler. Trabzon’dakiler öyle mi? Hayır.
Quaresma, isim olarak belki de sahadakilerin en tepesindeki adam. Ama 3 pozisyona girdi. Arkadaşlarına topu verse gol olur. O hala topla kendini tatmin etme çabasında. Derler ki, “Bu tip futbolcular, rahat oynayacaklar. Fazla karışamazsınız.” O zaman bir kural koyun, bir top da onlara verin. Onlar ayrı oynasınlar.
Şimdi iki takım arasında futbolcu kalite farkını tartıştık. Peki dönelim, Beşiktaş’ın içindeki farka bakalım. Orada da, siyah beyaz kadar fark var. Birileri farklı şeyler yapıyor, diğerleri daha farklı.
Ama bakın, bunların hiçbirisinin futbolda yeri yok. Takım olabiliyor musunuz? 11 kişi, tek bir beyindenmiş gibi düşünebiliyor musunuz? Eğer düşünürseniz, takım oluyorsunuz. Peki, şimdi size soruyorum. Dün sahada hayali olarak bırakın iki beyni, bir beyin var mıydı? Bence yoktu. İnanılmaz top kayıpları, büyük hatalar, bunlara rağmen atılamayan goller, kısır bir maç. Bir tek Halil, girdiği pozisyonda gerekeni yaptı, o da gol oldu. Halil demişken aklıma geldi. Dün gece yerinde oynadı. İyi şeyler yapmaya çalıştı.
Eskisi gibi mi?
Volkan Şen, sahadan çıkarken tepki gösteriyor, oyundan alınmasına. Bir futbolcu gol kaçırır tamam ama. Volkan kendine şöyle bir sorsun, eski Volkan mı?
Kadınlarla çocuklar tribünü doldurunca çıkan ses ve gürültü, vuvuzeladan daha fazla oluyor. Bence dün gece, “En iyi olan şey neydi?” derseniz, sahanın zeminini çok beğendim.
55:
Orta alanda topu daha iyi kullanan futbolcuları vardı ama ilk 10 dakika hariç sahayı ve oyunu Beşiktaş’a bıraktılar. Ama Beşiktaş da rakibine bir türlü net baskı kuramadı. Sebebi; Querasma’nın oynadığı sürece takımını 10 kişi bırakmasıdır. Böyle futbolcular, bu tip maçlarda oynamayacaklar da ne zaman oynayacaklar? G.Saray bu maçı kazandıysa, sahada Beşiktaş’a göre daha iyi yardımlaştıkları için. Sahadaki futbolcular, tribündeki seyirciden daha sakindiler. Galatasaray’ın attığı ilk gol net ofsayt. Bu pozisyonda Hüseyin Göçek bir şey yapamaz. Yardımcıya uyması çok doğal.
Orta oyunu oynanıyor
Bu yazıyı gazeteye maçın son dakikalarında yazdırıyorum. Ama o son dakikalar hiç bitmedi. Aslında bu görüntüler tesadüfen meydana gelmiyor. Bardağı taşıran son damlalar... Peki sebebi ne? Çok basit. Sezon başından beri Türk futbolunda bir orta oyunudur oynanıyor. Futbol Federasyonları bir türlü gereken kararları veremiyorlar. Futbol ortamı geriliyor da geriliyor. Yarın bir gün daha acıklı ve üzücü olaylar olursa, sorunlular herhalde kına yakarlar. Allah’tan futbolcular yangına körükle gitmedi.
Acı reçete lazım
Bakın neler yazacaktık, neler yazıyoruz. Bundan sonra da diğer yazılarda inşallah futbol yazarız. Daha doğrusu bize yazdırırlar. Çünkü Türk futboluna acı ilaçlar, acı reçeteler lazım. Hep şerbet vererek ve bazılarını memnun etmek için ne hallere geldik. Devam edin yolunuza bu kafayla. Bakalım sonu nasıl olacak! Ben söyleyeyim, böyle devam edersek yarın yurtdışından kaliteli futbolcular getirtemeyiz. Maçtaki çirkin görüntüleri bu akşamdan itibaren tüm dünya televizyonları yayınlayacaktır. Biz daha hala pisliklerimizi halının altına süpürmeye devam edelim. Bakalım nereye kadar. Türk futbolu adına yazıklar olsun.
KIRILMA ANI
79: Aydın’ın golü Beşiktaş’ın bütün direncini kırdı. Maç orada koptu.
Trabzonsporluların hiçbir şekilde şöyle veya böyle diyerek bahane üretmeye hakları yok. Ben Trabzonspor’u bu kadar zamandır, bu kadar etkisiz görmedim.
F.Bahçe, futbol adına ne kadar iyi şeyler yapmak istediyse; Trabzon-sporlular da o kadar kötü şey yaptılar.
İki teknik adamı karşılaştırdığımızda Aykut Kocaman, hem maçtan evvel, hem maç anında gerekenleri yaptı. Şenol Güneş, ne yaptı derseniz; ben televizyondan Trabzonspor’u ondan daha iyi seyrettim. Her şeyi bıraksın, o Colman’a nasıl tahammül etti bir izah etsin. Şenol Güneş, maçı 11 F.Bahçeli artı Colman olarak oynattı. Yani, 12’ye 10.
Cevabını ver hoca
Trabzonspor, “Ben büyük takımım” diyor. Maçın içinde organize bir tane atağı yok. Futbolcular, kendi başlarına oynuyorlar. Ama bunun da bir sebebi mutlak vardır! Düşünün sahadaki rakip defanstan dönen veya kendi defansından çıkan toplara F.Bahçeliler hakim oldu. Bu tesadüf değildi. Cevabını verecek tek şahıs var, o da Şenol Güneş.
Caner, iyi işler yapıyor ama hakemle çok konuşuyor. Baroni, yine güzel işler yaptı, kolla müdahalesini Bülent Yıldırım es geçti. Zokora, her pozisyonda Alex’i yere indirdi. Bülent Yıldırım, ona da sessiz kaldı. Ama bütün bunların yanında hakem etkili oldu mu? Hayır. Neden? Çünkü sahada Trabzonspor diye bir takım yoktu. Biri oynadı, biri seyretti.
KIRILMA ANI 36
Baroni’nin attığı golle, bordo mavililer nakavt oldu. Bir daha kendilerine gelemedi.
“Karşılaşmanın hakemi Hüseyin Göçek, FiYapı İnönü Stadı’nın zeminin suyla kaplı olmasından ötürü maçı ileri bir tarihe erteledi” ve devam etti: “Müsabakanın tarihi TFF tarafından açıklanacak.” Federasyon o kadar acemi ki, talimatlara göre bile bir olayı doğru açıklayamıyor.
Ey Federasyon! Eğer hava şartlarından dolayı maç oynatılmıyorsa, otomatik olarak o müsabaka ertesi gün aynı saatte oynanır.
Kara kaplı kitap böyle diyor. Amma velakin, özel şartlar olursa veya birilerinin işine öyle ya da böyle gelirse; federasyon olaya el koyar maçı istediği başka bir tarihe erteleyebilir.
Yani sizin yazdığınız gibi hakem maçı, ileri bir tarihe erteleyemez.
Pasif-aktif ofsayt olayı futbolda bitmeyen senfonidir. Tartışmaların biteceği fikrinde de değilim.
Hem futbolculuğumda, hem de hakemliğimde, hem de yorumculuğumda endirekt vuruşu anlayamadım.
Ömrüm yeter mi bilmiyorum ama sonunda bu endirekt vuruşun futboldan kaldırılacağı fikrindeyim.
FUTBOLDA bitmeyen senfoni... Futbolculuk, hakemlik ve yorumculuk dönemlerimde hiçbir gün bitmedi. Çünkü yoruma çok açık bir kural. Fenerbahçeli Sow’un pozisyonu tartışıldı. Herkes pasta gibi ortadan ikiye bölündü. Maçın ertesi günü, benim Hürriyet’teki yorumum; ofsayt olduğu yönündeydi. Hala aynı kanaatteyim.
Oyun kuralları kitabında bir görüntü var, Sow’un pozisyonuna benzeyen. Ama bakın benzeyen diyorum. Görüntü ile Sow’un pozisyonunun alakası yok. Merkez Hakem Komitesi açıklama yapacak. Diyecekler ki, Fırat Aydınus’un kararı doğru. Tamam, bir yerde iyi de yapacaklar. Bir kısım tartışmaları engelleyecekler. Sonra ne olacak? Ondan sonra başka pozisyonlarda uygulamaları yalanlamak mecburiyetinde kalacaklar. O zaman da susarlarsa, olmaz.
Aktif mi, pasif mi olay?
Satır başı olarak