Kulüplerin tepesindekiler, taraftarına karşı "iş yapmış" olarak algılanmanın peşinde olduğundan, bilmedikleri halde, her işi kendileri yapmak istiyorlar. Transfer yanlışları da kulüplerin, geleceklerini karartıyor.
EĞRİ oturup doğru konuşalım, biz yöneticiler, transfer işini bilmiyoruz. "Kahraman" olacağından korktuğumuzdan, bu işi bilenlere de imkan ve inisiyatif veremiyoruz. Kulüplerin tepesindekiler, taraftarına karşı "iş yapmış" olarak algılanmanın peşinde olduğundan, bilmedikleri halde, her işi kendileri yapmak istiyorlar. İşte kaos da burada başlıyor.
Pek çok kişi, "şan-şöhret" için talip olduğu kulüp yöneticiliğine seçiliyor. Ancak kendi işlerinin yönetiminde gösterdiği başarıyı, kulüp yöneticiliğinde gösteremiyor. İşinin yönetiminde hata ve yanlış yapan, en azından zarar edip bedelini parasal olarak şahsen ödemiş oluyor. Ama kulüp yönetimindeki hataların yüklü faturaları, kulübe kesiliyor.
Gözboyama ve zarar
Genelde transferler son dakikaya bırakılıp, acele ile karar veriliyor. Taraftar ve medya baskısı ile sırf "transfer yapmış olmak için" transfer yapılıyor. Taraftarı etkilemek için transfer edilecek futbolcu "şişiriliyor."
Yapılan transfer yanlışları, kulüplerin sadece sportif başarılarını engellemekle kalmıyor, onları mali açıdan da zora sokuyor, geleceklerini karartıyor. Kulüplerimizin ve özellikle Galatasaray’ın bugünkü mali sıkıntılarının ana nedenlerinden birinin, transferlerde yapılan hata ve yanlışlardan kaynaklanan parasal zararlar olduğu bilinmelidir.
Ligin başlamasına 8 gün kalmasına rağmen, Avrupa’da yarışacak takımlarımızdan hiç birinin, gerçekten "transfer" sayılacak bir eylemi olmamıştır.
Galatasaray’da, benim son iki senemdeki yöneticiliğimde olduğu gibi aynı nakarat devam ediyor.
Geçmiş yöneticilik dönemlerimde, sahip olduğum geniş yetkilerimle daha lig bitmeden Tanju, Rıdvan, B.Savaş, Hasan gibi oyuncularla anlaşıp işi bitiriyordum.
Etik bulunmayan tarz!
Medya da tarzımı etik bulmayarak, beni eleştiriyordu.
Halbuki Chelsea, Real Madrid, Barcelona ve bir çok büyük Avrupa kulübü, transferlerini lig bitmeden, yukarıda söylediğim gibi yapıp çok başarılı oluyorlar. Geçmişte de bu yöntemi tercih eden kulüplerimiz zirve yapmışlardı.
NEDEN kınamadılar?
BU sene Galatasaray’a karşı yapılan iki nahoş olaydan, sağduyulu hiçbir Fenerbahçeli’nin hoşnut kalmadığına inanıyorum.Bayraklar yakılıyor, denize atılıyor...
Fenerbahçe’nin 100. Yıl kutlaması bitişik lokalde yapılıyor ve gece, aralarında duvar bile bulunmayan komşu Galatasaray’ın mekanına sahilden geçilip tesisleri tahrip edilmek isteniyor, kavga çıkartılıp karakola düşülüyor...
Üst kurullar göreve
Gönül isterdi ki, bu olayları yapanlar, Fenerbahçe üst kurulları tarafından kınansın... Acaba suskun kalmalarının nedeni, bu işi yapanlardan korkmaları mı, yoksa bu olayları tasvip etmeleri mi? Benzer olaylar geçmişte de yaşandı. Beşiktaş’ın başkanı Serdar Bilgili çıkıp özür dileme olgunluğunu gösterdi.
Top kale çizgisini geçmeli
TRANSFERDE yapılan yanlışlar, oyuncularla sınırlı değil, teknik direktör seçimi de madalyonun diğer yüzü... Geçen sezon pek çok örneğini yaşadığımız gibi bir kulübün başarısız bulup "kapıyı gösterdiği" teknik direktörü, bir başka kulüp "kurtarıcı" olarak aldı.
İşin daha da ilginç yanı, kapıyı gösteren de, kurtarıcı olarak kabul eden kulüp de ligde benzer konumdaydı. (Bu şekilde, kulüp ve teknik direktör isimlerinin futbol kamuoyunca bilindiğini düşündüğüm en az yedi örnek sayabilirim.) Görülüyor ki, teknik direktör seçimi de futbolcu seçimi gibi doğru yapılmıyor.
Teknik direktörlerle ilgili en çarpıcı, hatta dramatik sayılacak örneği, lig sonunda yaşadık; "Appiah’ın Denizli’deki şutu, Daum ve Gerets’in kaderini belirledi." Appiah’ın maçın sonlarına doğru Denizlispor kalesine gönderdiği direğe çarpan top, auta gideceği yerde, kale çizgisini geçseydi ne olacaktı? Kupayı kaybeden, çoğu kişinin ligi kazanacağına inanmadığı Gerets yine de başarılı bulunup "kahraman" ilan edilecek miydi?
İki sene şampiyon olup son maçta kaybolan Daum, zorla ikna edilip başkan yapılan Aziz Yıldırım’ın kaderleri, bir maçın skoruna veya bir şampiyonluğa bağlı olmamalı. Fatih Terim bırakıp gitmeseydi, takım dağılmaz, Galatasaray da belki on sene daha nice başarılara imza atardı. Arsenal, Arsen Wenger’le sekiz yıldır yoluna devam ederek, şampiyonluklar kazanıyor, finaller oynuyor.
"Amerika’yı yeniden keşfe gerek yok." Kupaları almak isteyenler, kupaları alanların ne yaptığını görsünler yeter...
Takdir ettiğim İKİ İCRAAT
ÖZKAN Sümer’in geniş yetkilerle Trabzonspor’da görevlendirilmesini, hem yönetim hem de Özkan Sümer açısından büyük fedakarlık olarak kabul ediyor, her iki tarafı da kutluyor ve başarılar diliyorum.
Danışmanlığı sırasında görüş ve önerilerinden çok faydalandığım Ayhan Akbin de Ankaragücü Kulübü’ne menajer oldu. Cemal Aydın’ı bu seçiminden dolayı kutluyor, Ayhan Akbin’e de yeni görevinde başarılar diliyorum.
Bu iki icraatı da, bilenlere futbol yönetiminde yetki verilmesinin örnekleri olarak görüyor ve takdirle karşılıyorum.