Paylaş
Geçmiş yıllarda güzel bir avuntumuz vardı. Gençlerimiz çok yetenekli U17, U19, U21 takımlarımız Avrupa’nın zirvesine çıkıyor, bu gençleri A Takıma geçiş sürecinde iyi organize edemiyor ve kaybediyoruz diyorduk. Kısmen doğru bir tespitti bu, fakat geldiğimiz noktada artık alt yaş gruplarında da eski başarılarımızdan çok uzak olduğumuzu görüyoruz.
Hindistan’da yapılan ve önümüzdeki hafta sonu İngiltere – İspanya finaliyle sona erecek olan U17 Dünya Kupasına katılan takımımız da beklentilerin çok uzağında kalarak grubun en zayıf ekibi Yeni Zelanda ile berabere kalıp, Paraguay ve Mali’den 3’er gol yiyerek grubunu son sırada tamamladı ve kupaya çok erken veda etti. Ülkemizdeki yayıncı TRT Spor bile o kadar umudu kesmişti ki takımımızdan, matematiksel olarak en iyi grup 3.leri arasına girme şansının devam ettiği Paraguay maçının canlı yayını yerine, Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turunu yayınlamayı ve Paraguay maçını da banttan yayınlamayı tercih etti.
U-19 takımımıza baktığımızda en son 2011’de Avrupa Şampiyonasına katılabilmiş ve gruptan çıkamamıştı. Son 5 yıldır en büyük başarımız da 2013 Akdeniz Oyunlarında final oynayıp, Fas’a kaybetmek. U-19’un devamı olan U-20 milli takımımız 2013’de ülkemizdeki Dünya Şampiyonasına ev sahibi olarak katılmış, gruptan 2.olarak çıkmış fakat son 16 turunda Fransa’ya 4-1 yenilerek elenmişti.
Daha önceki yıllarda Ümit Milli Takımı olarak adlandırılan U-21 takımımızda da istikrarlı bir başarısızlık söz konusu, Abdullah Ercan yönetiminde 2 Avrupa Şampiyonası Elemesini geçemeyen gençlerimiz, 3.Avrupa Şampiyonası için de bileti ilk 3 maçta sadece 2 puan alarak büyük oranda kaybetti. Özellikle deplasmanda 1-0 öne geçtiğimiz Güney Kıbrıs maçını kaybetmemiz, son derece dramatik ve üzücüydü; açıkçası bu noktada daha ağır şeyler yazmamak da benim için gayet zor. 5 yıldır U-21 takımının başında olan Abdullah Ercan ile ne kadar daha devam edilir, bu takımın iç saha maç yayın haklarını alan A Spor bu maçları ne kadar daha yayınlamaya devam eder, bunları süreç gösterecek.
A Milli Takımın halini de zaten herkes biliyor onları anlatmaya gerek yok, peki Türkiye Futbol Federasyonu bu durum için ne tedbir alıyor? Lucescu yabancı sınırını bahane edebilir, peki bizim alt yapılarımızda da mı yabancı oyuncular oynuyor? Biz alt yaş gruplarında 10 yıldır kafamızı kaldıramaz noktaya geldik, Abdullah Ercan’a 5 yıldır hangi gerekçeyle A Milli Takımın hemen bir altındaki takımımız teslim ediliyor, U-21 Milli Takımımızın Avrupa Şampiyonasına katılmak için oynadığı son play-off’un üzerinden 9 yıl geçmiş. (Hami Mandıralı Teknik Direktörlüğünde Belarus’a elenmiştik) katılabildiğimiz tek Avrupa Şampiyonası ise 2000 yılındaydı ve grupta 3 maçımızı da kaybederek, sonuncu olmuştuk.
TFF, son dönemde gittiği her kulüpte başarısız olarak ayrılmış, basın toplantılarındaki tuhaf hareketleriyle iletişimi sıfıra yakın bir isim olan Tolunay Kafkas’ı TFF Futbol Gelişim Direktörü ve Genç Milli Takımlar Sorumlusu görevine getirerek neyi amaçlıyor? neyi düzeltebileceğini düşünüyor? anlamak mümkün değil. Çocukluğumda A Milli Takımda seyretmekten büyük keyif aldığım Abdullah Ercan, Tolunay Kafkas, Hami Mandıralı gibi Trabzonspor menşeili eski futbolcuların devamlı alt yaş gruplarında görev almaları belki bir nebze anlaşılabilir. Peki bu kişilerin herhangi bir kulüpten teklif alınca buraları bırakıp, o kulüplere gitmeleri, o kulüplerle de yolları ayrılınca, tekrar federasyon bünyesine farklı bir göreve geri dönmeleri, son 10 yıldır bu yaş gruplarındaki büyük başarısızlıkta önemli bir sebep olamaz mı?
Kağıt üzerinde özerk olan Federasyonun Başkanı bu kadar başarısızlığa ve kötü yönetime rağmen o koltukta oturmaya devam ediyor, çünkü göreve geldiği etkinliği bir seçim olarak görmemiz mümkün değil, aynı şeyler Basketbol Federasyonu için de geçerli değil mi? ülkemizdeki federasyonların özerkliğinin kağıt üzerinde kalması, kulüplerin devamlı devlet, maliye bakanlığı kapısında vergi affı dilenmeleri ile ortaya çıkmış çarpık bir sistem, işte bu sistem bize birkaç yıl önce PTT Genel Müdürünün, Tenis Federasyonu Başkanı da olabileceğini göstermişti. Sistemin bozuk olduğu yerde, direksiyona kimi oturtursanız oturtun tam randıman alamazsınız, belki çok iyi bir şöför ile daha az hasarlı bir yolculuk mümkündür ama hasar kaçınılmazdır.
Süper Ligimizin takımlarının maç formalarına bakın bir hafta sonu, bakalım kaç tanesinin formasında göğüs reklamı var? bir okurumun dikkatini çekmiş Süper Lig amblemi (patch) yok bu sezon formalarda diye, bugün Avrupa’nın üst düzey liglerinin tamamında, Avrupa Kupası maçlarında o organizasyonun patch’ı bulunur. Hatta Hollanda gibi bazı üst düzey A Milli Takımlarının formaları oynadıkları maça özeldir ve amblemlerinin altında kendi ülkelerinin ve rakibin bayrakları bulunur, ülkemizde de son dönemde gitgide artan forma koleksiyonerleri için patch meselesi ufak bir detaydan fazlasıdır.
Küçük ayrıntılar, marka oluşumunda son derece önemlidir ama milyar dolarlık iş adamlarının yönettiği bu federasyon değil patchleri, gelecek sezon futbolcuların sürekli kullandığı forma numaraları ve isimleri de kaldırıp, 2000 öncesi dönemdeki gibi 1’den 11’e kadar formalar giydirirse pek şaşırmam açıkçası.
Çözüm önerisi olarak bir usta nezaketiyle “Tesisatın komple değişmesi lazım abi” demekten başka da pek bir şey söyleyemiyorum. Ama siz medyadaki spor yorumcularının, Adnan Oktar Beyefendinin Mehdi tarifi gibi “Federasyonun başına bir profesyonel gelmeli” ya da eski futbolcu spor yorumcularının “terin içerisinden biri gelmeli” hiç olmadı Rıdvan Dilmen Hoca’nın “Anahtarı verirlerse alırım” başlıklı çözümlerini de bir dinleyin derim. Tabi sorunun sadece federasyonda olduğunu düşünüp, spor basınının çok temiz ve başarılı olduğuna inanıyorsanız.
Paylaş