Paylaş
Piyasalarda yılın ilk ayında yüzde 1.7 büyüme beklentisi oluşmuşken, dün açıklanan rakamlar yüzde 2.3 oranında gerileme olduğunu gösterdi.
Bu gerilemede yoğun kış şartlarının etkisi olduğu kesin. Ancak mevsimsel etkilerden arındırıldığında da, oran düşse de, gerileme gözüküyor.
Piyasalar, geçen yıl büyüme oranlarında başlayan gerilemenin, bu yılın ilk aylarından itibaren artışa geçmesini bekliyorlardı. Ancak ocak ayında da gerileme trendinin derinleşerek devam ettiği ortaya çıktı.
2014 yılı büyüme rakamları bu ay kesinleşecek. Geçen yılın büyüme oranının revize edilen yüzde 3 oranına da ulaşamayacağı, yüzde 2.6-2.7 civarında kesinleşeceği tahmin ediliyor. Büyüme rakamlarının belli olmasıyla birlikte kişi başına düşen milli gelir, borçların milli gelire oranı gibi uluslararası arenada ekonomik durumu gösteren stratejik göstergeler de kesinleşmiş olacak.
Türkiye geçen yıllara kadar yüksek büyüme oranlarıyla, başarı hikayesi yazan ve uluslararası sermayenin bu nedenle ilgisini çeken bir ülke idi. Aslında 2008 krizinden sonra oluşan para bolluğunun yüksek büyümeyi yarattığı, bu yıldan itibaren küresel likiditenin daralacağı biliniyordu. Yıllardır söylüyoruz; küresel likiditede normal koşullara geçildiğinde büyüme oranlarını yüksek tutacak yapısal tedbirlerin alınması gerekiyordu, alınmadı. Geç kalındığı kesin ama Cumhurbaşkanı Erdoğan hâlâ ekonomik dengelerin yeniden kurulmasını öngören yapısal tedbirlere bile karşı çıkmaya devam ediyor.
Bu arada yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın körüklediği para politikası tartışması ile birlikte, son dönemde TL’nin değer kaybının iyice hızlandığı da ortada.
Özetle; büyüme daralırken, kurların artmaya devam ettiği bir ekonominin tablonun içinde bulunuyoruz.
Kurlardaki yüksek oranlı artışın, yani TL’nin aşırı değer kaybının biran önce önlenmesi gerekiyor. Çünkü bu seyrin devamı halinde, zaten daralan üretimin daha da olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz olacak. Euro/dolar paritesinin de etkisiyle ihracatta ciddi sıkıntı yaşanırken, yüksek kurun, üretimi daha da fazla vurması, dolayısıyla büyüme oranlarını iyice düşürmesi kaçınılmaz olabilir.
SEÇİM EKONOMİSİ TABLOYU AĞIRLAŞTIRIR
Elbette büyüme oranlarının daralmasıyla birlikte ülkenin kaynak ihtiyacı, döviz talebi azalacak ama bunun kurlara olumlu etkisi tartışmalı. Çünkü başarı hikayesi biten ülkeye gelmek için,yabancı sermayenin eskisinden daha yüksek risk primi isteyeceği kesin.
Şu anda yüksek kur ve faiz nedeniyle, hazine kağıdına ve hisse senedine yatırım yapan yabancılar edecekleri zarar nedeniyle, geri dönemiyorlar. Son günlerde çıkış değil, yeni gelen döviz olmadığı için kurlardaki yükseliş devam ediyor. Güven verilemediği takdirde mevcutların da ilelebet durmayacağı kesin.
Yani büyüme oranları düşse de, döviz çıkışı olma ihtimali yüksek. O nedenle büyümenin kurları olumlu etki yerine, olumsuz etkileme ihtimali yüksek.
Bu tabloya Hükümetin acil müdahale edip, piyasaları ikna etmesi gerekecek.
Korkularımdan biri ise seçim yaklaşırken AKP’nin seçim harcamalarını artırma ihtimali. Şimdiye kadar seçim ekonomisi uygulanmadı ama Başbakanın müjde paketleri ve yükler giderek artıyor.
Bence bu ortamda, “Büyüme daralıyor, ihracat sıkıntıda o nedenle içtalebe yüklenelim” deyip, seçim harcamaları aşırı artırılırsa, bu kez “mali disiplin” kaygısıyla ekonomik tablo daha da ağırlaşabilir.
Paylaş