ÖNCE bazı saptamaları yapalım. Ülkemizde üretilen milli gelire göre devletin borçları korkutucu değildir. Ama, ülkemizdeki mali sistemin büyüklüğüne göre devletin borçları korkutucu düzeydedir.
Milli gelirimiz yaklaşık 180 milyar dolardır. Devletin iç borçları yaklaşık 100 milyar dolardır. Bankacılık sektörünün toplam büyüklüğü ancak 122 milyar dolar olabilmiştir.
Bu üç basit rakama bakarak ekonomik darboğazdan kurtulmanın yolu basit gibi görünmektedir. Mali sistemi reel olarak devletin borçlarına göre büyütebildiğimiz taktirde, ekonomi göreli olarak düzlüğe çıkacaktır.
Sorun mali sistemi büyütmekte düğümlenmektedir. Kısa dönemde mali sistemi reel olarak büyütebilmek mümkün değildir. O halde, mali sistemi reel olarak büyütmek için gerekli önlemleri alırken, devletin borçlarını da göreli olarak azaltmaya çalışmak zorundayız.
TERSİNİ YAPIYORUZ
Devletin borçlanma ihtiyacı harcamalarının gelirlerinden yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Yapılan harcamaların büyük bir kısmı maaşlar, sosyal içerikli programlar ve borç faizlerinden oluştuğundan ciddi bir kısıntıya gidilememektedir. Bu durumda, çözüm gelirleri artırmaktan geçmektedir gibi bir görüntü oluşmaktadır.
Devlet ekonomik faaliyetlerin büyük bir kısmından vergi alamamakta ya da almamaktadır. Gelirlerin artırılması gündeme geldiğinde, en kolay gelir elde edilecek yer zaten vergi alınabilen kesimler olmaktadır. Bu kesimlerin başında da mali sektör gelmektedir. Çünkü, kayıt altındaki en büyük sektör mali sektördür.
Mali sektör vergilendirildikçe küçülmekte ve vergi yükünü azaltacak işlemlere ve yerlere kaçmaktadır. Kayıt dışına itilmektedir. Yurt dışına kaçmaktadır. Kısacası, gelirlerini artırmak amacıyla yaptığı düzenlemelerle, aslında reel anlamda büyütmesi gereken mali sektörü devlet daha da küçültmektedir. Küçülen mali piyasalarda devletin borçlanma ihtiyacını düşürmek iktisadi sorunların çözümünde göreli olarak hiçbir fark yapmamaktadır.
Mali sistemi küçülten yalnızca mali sektördeki kuruluşların karlarından alınan kurumlar vergisi değildir. Kredi faizlerinden alınan kaynak kullanımı destekleme fonu, banka ve sigorta muamele vergisi, 1970'lerin kambiyo rejiminden kalan kambiyo gider vergisi gibi dolaylı vergiler sistemi küçültmektedir.
KENDİNİ SOKAN AKREP
Mali sistem göreli olarak küçüldükçe devletin borçlanması zorlaşmakta ve reel faizler artmaktadır. Reel faizler arttıkça bütçedeki faiz giderleri arttığından, yeni gelirlere ihtiyaç duyulmaktadır. Mali sistemdeki vergi yükü biraz daha ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, 2000 yılı istikrar programı uygulamaya konmadan hemen önce çıkarılan Hazine bonolarındaki faiz gelirlerinin geriye dönük vergilendirilmesi hem mali sektörü küçültmüştür. Hem de bankacılık sektörünün sağlığını zayıflatmıştır.
Sürdürülemeyecek bir denge içinde gitmekteyiz. Bu haliyle de, çözümler giderek zorlaşmaktadır. Ekonomik dengesizliklere çözüm arayışlarımızdaki içgüdü kendini sokup öldüren akrebin içgüdüsüne benzemektedir.