Paylaş
OVP hedeflerine göre 2018 yılı sonunda kişi başına milli gelir rakamının 10 bin 659 dolara çıkması hedefleniyor. Halbuki daha 2008’de kişi başına düşen milli gelir 10 bin 444 dolar olmuştu. Yani kişi başına düşen milli gelirdeki artış 10 yıl öncesine kıyasla sadece 215 dolar olacak. O da OVP’de yazan hedefler tutturulursa...Bu tip karşılaştırmalarda hangi dönemi aldığınız önemlidir; farklı dönemler farklı anlamlar ortaya çıkarabilir ama yine de belli bir trendi gösterdiği gözardı edilmemeli.
Örneğin aynı arkadaşım bu dönemle kıyaslamak için 1990 ve 2000 yılları karşılaştırmasını da göndermiş. 1990’da 2 bin 655 dolar olan kişi başına düşen milli gelir 2000 yılında 4 bin 129 dolar olmuş. Bu 10 yıllık dönemde kişi başına düşen milli gelir 1475 dolar artmış. Rakamlar küçük olduğu için, oransal olarak baktığınızda tabi ki oranlar, son 10 döneme göre çok daha yüksek çıkacaktır.Burada eksik olan 2000 ile 2008 arasındaki artış ki kabaca 5 bin dolardan 10 bin dolara kadar, iki katına çıkan bir artış var. Dolayısıyla AKP hükümetlerinin performansını değerlendirirken, 2008 yılına kadarki süreci, o dönemdeki yüksek milli gelir artışını da gözönünde tutmazsak önemli bir hata yapmış oluruz.
Bu dönemle ilgili çok şey söylenebilir; örneğin 2000 ve 2001’de yapılan reformların meyvelerinin yenildiği dönemin 2008 yılına kadar sürdüğü, AKP’nin geçmişin başarısını yediği söylenebilir ki doğruluk payı yüksektir. 2008 küresel krizi bahane olarak gösterilebilir ki haklılık payı vardır ama 2000 yılı öncesi Türkiye’yi etkileyen Rusya ve Asya krizlerini de hesaba katmak gerek. Ayrıca 2007 yılında biten IMF programı ardından hükümetin ciddi bir reform yapamadığını söylerseniz de çok haklı olursunuz. 2008’e kadar AKP’nin en büyük başarısı bence, kendinden önce belirlenen yol haritasını uygulamasıdır. Ama buradan alıp bir adım yukarı çıkarmak derseniz; onun yapılamadığı ortada.
EKONOMİ TIKANMA VE SİYASİ YAPI İLİŞKİSİ
Birçok açıdan tartışılabilir ama bence bu milli gelir rakamlarının gösterdiği en önemli sonuç; ekonomide tıkanma yaşadığı ve bu tıkanmanın artık saklanamaz hale geldiğidir. Küresel iklim ne olursa olsun, son 10 yılda yerinde sayıyorsanız, burada tıkanmanın olduğu gerçeğini kabul edeceksiniz.
Peki, bu tıkanmanın ana sebebi nedir dersek; bence 2001’den sonra gereken reformların yapılmamasıdır. AKP’nin ekonomi bürokratları son birkaç yıldır “ikinci nesil reform” diyorlar ya, işte o reformlar. Başka bir deyişle; ekonomide küresel ekonomiye entegrasyonu güçlendirecek kurumsal yapı oluşturulamadı, bunun için gereken reformlar yapılamadığı için tıkanma yaşanıyor. Bunlara örnek Merkez Bankası bağımsızlığı, diğer bağımsız kurumlardaki siyaset etkisi için atılan geri adımlar, kurumsal yapı yerine kişiye bağlı yapıya geri dönüş, hatta insan hakları ve ifade özgürlüğündeki geri gidişleri sayabiliriz.
Bunu şunun için söylüyorum ki; siyasi yapı ekonomide tıkanma bu kadar derinleştiğinde mutlaka radikal adım atmak zorundadır, yoksa mevcut yapı ve yönetim değişmek zorunda kalır. Reformlar bellidir, teşhis yapılmıştır ama tekli siyasi irade bunları önemsememiş, kurumsallaşma yerine tersini yapmıştır. Kısacası; ekonomide tıkanmayı aşmak için tekli otoriteyi büyütecek Başkanlığı değil, kurumsallaşmayı öngören çağdaş bir anayasayı tartışmak zorundayız.
Paylaş