Paylaş
Bir süredir faiz kararları konusunda konuşmayı kesmiş görünüyorlardı ama dayanamadılar, yine konuşmaya başladılar. Dış ticaretten sorumlu olarak gözüken ama hep, sadece ihracattan sorumlu görünen Bakan konuştuğu için, “Herhalde kurlar artsın diye faiz indirimi istiyor” diye konuşuldu.
Merkez Bankası ise temkinli bir duruş sergileyerek faiz oranlarını değiştirmedi. İktidara yakın kararlarıyla bildiğimiz Merkez Bankası yönetimi bu kez kendi bildiğini okudu.
Merkez Bankası yönetiminin, daha doğrusu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve ekibinin temkinli tutum sergilemekte çok haklı olduğunu söylememiz lazım. Çünkü hem küresel ekonomi hem de içerideki gidişat temkinli olmayı gerektiriyor. Buna ek olarak, Babacan politikacı olsa bile, genel olarak politikacılara güvenleri olmadığı için, daha doğrusu gerekenin yapılacağı konusunda ciddi endişe taşıdıkları için de temkinli olmayı seçtiler.
Küresel ekonomiye baktığınız zaman, özellikle Avrupa liderlerinin gerekenin yapılması konusunda hep geç kalmaları nedeniyle belirsizliğin giderilemediği ortada. Avrupa’nın yanı sıra ABD’de de Kasım’daki seçim nedeniyle gerekli kararların zamanında alınacağı şüpheli.
Bu nedenle küresel ekonomide yeni bir genişleme operasyonu yapılsa da yapılmasa da, Avrupa’da sorunlu ülkeler zamanında yardım alsalar da almasalar da, ne olacağı belli değil. Yani gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere, bu arada Türkiye’ye fon akımının devam edip etmeyeceği, ederse hacminin ne olacağı konusunda ciddi belirsizlikler var.
Ekonomi yönetimi yeniden, neredeyse tüm büyümeyi sıcak paraya bağladığının, sıcak paradaki belirsizlik nedeniyle zor durumda kalma ihtimalinin yüksek olduğunun bilincinde. Geçen hafta IMF, küresel büyüme tahminlerini yine düşürdüğü son değerlendirmesinde, “Gelişmekte olan ülkelerin ticaretteki düşüş ve yüksek oynaklık gösterecek sermaye hareketleriyle baş etmek için hazırlıklı olmaları gerektiğinin” özellikle altını çizdi.
Her gelişmekte olan ülke için riskler var ama bizim için, belki daha da büyük. Hem bölge nedeniyle sıcak çatışma ihtimalinin arttığı bir dönemdeyiz, hem de şimdiye kadar çıpamız olan bütçe disiplini de bozulmaya başladı. Başbakanın harcamaları kısmayacağı da ortada...
Bence Babacan ve ekibi, korkmakta, bu nedenle temkinli davranmakta haklı...
KILIÇDAROĞLU’NUN YENİ SÖYLEMİ
CHP’nin sürekli kurultay yapmasından, parti içi çatışma görüntülerinden herkesin rahatsız olduğu kesin. Ancak bu kez Kurultay’ın, CHP’nin geleceği açısından, özellikle de Kılıçdaroğlu’nun yeni, çağdaş söyleminin görülmesi açısından yararlı olduğu kanısındayım.
Kendisini eskiden beri tanıyan bir gazeteci olarak, Kılıçdaroğlu’nun artık daha rahat, içinden geldiği gibi politika üretmeye başladığını söyleyebilirim. Kürt meselesine bu kadar kararlı el atması, Avrupa solu olarak özetlenebilecek çağdaş sosyal demokrat söylemlerini şimdi daha rahat dile getirmeye başlaması olumlu. Kurultaydaki konuşması bence bütünlüklü, vizyon ortaya koyan bir konuşmaydı.
İşaleminin, aydınların, geleneksel hale getirdikleri “CHP bir şey yapamaz” yargısını artık bir kenara koyup, CHP’nin çağdaş politikalarının geliştirilmesine katkı vermeleri gerektiğini düşünüyorum. “En çok Atatürk’ten söz eden Kenan Evren’i Atatürkçü görmüyoruz” demekte ne kadar haklı olduğunu, partinin ve seçmenin “ulusalcı” kanadı da artık kabul etmeli. Artık parti içi kavga bırakılıp, CHP’nin daha özgürlükçü yapıya kavuşması sağlanmalı.
Yine aynı çerçevede devletçi ekonomi politikalarının artık geçerli olamayacağı da görülüp, Kılıçdaroğlu’nun üzerinde durduğu “sosyal piyasa ekonomisi”ni hayata geçirmeye kafa yorulmalı. Küresel gerçeklere uygun yani sermayeyi geliştirip üretimi artırmaya çalışan, adil paylaşımın ancak bununla birlikte varolabileceği artık görülmeli, bunun için Kılıçdaroğlu’na yeni sosyal demokrasi modelini oluşturması için destek verilmeli.
Ülkenin üretimle birlikte gerçek demokrasiye ve adalete acil ihtiyaç duyduğu unutulmamalı.
Paylaş