Mali uyumu tartışıyoruz ama harcama artışı doludizgin

BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan, artık rutin hale getirdiği, Bakanlar Kurulu Toplantısı öncesi Ekonomik Koordinasyon Kurulu Toplantı’sını, bu sabah da gerçekleştirecek.

Haberlere yansıdığı gibi olur da, Başbakanın ekonomi yönetimine hafta içinde ilettiği tüm talepleri yerine getirilirse, bu sabah üretimi ve istihdamı artırmak için kapsamlı teşvik kararlarının çıkması gerekiyor. Daha doğrusu Bakanlar Kurulu’nun onayına sunulması.

Bunun içinde bölge ve sektör teşviklerinin yanı sıra istihdamı artırmak için vazgeçilecek SSK primleri, on binlerce kişiye açıktan para verilmesi gibi önlemler var. Yani bu kararlar çıkarsa, çok büyük bir harcama kalemi daha doğacak. Onun da ötesinde yeni vergi ve SSK yükleri oluşacak. Bu da şu anlama geliyor ki; zaten vergi ve primler toplanamaz, bütçe ve SSK’nın açığı iyice artarken, bu açıklar daha da büyüyecek. Dolayısıyla hem kaybedeceği vergi geliri hem de sosyal güvenliğe bütçeden ayrılan pay nedeniyle bütçe açığı daha da büyüyecek.

Bürokratlar, bakanlar hatta Türkiye Temsilciliği bile, hükümet ile IMF arasındaki görüşmelerin sürdüğünü söylüyor ama yapılanlara bakıyorsunuz, bunun tam tersi.

IMF ile müzakerelerin temel noktalarından birini "mali uyum" oluşturuyor. Yani bütçe o kadar açıldı ki, her ne kadar "2009 yılı kayıp yıl artık bu yılın açıklarına bakmamanız lazım" deseniz bile, mutlaka harcamaları kısmak için önlem alınması gerekiyor. Bu yıla ilişkin zaten çok önemli harcama kısıcı önlemler alınamasa bile, bir yerinden başlayıp, 2010’dan itibaren yapısallarla sıkılaştırarak bir mali uyum tablosu üzerinde anlaşmak gerek. İşte bu noktada hükümetin bu uyumun çok gevşek olmasını hatta mümkünse hiç olmamasını istediğini, IMF’in ise bunun imkansız olduğunu belirtip, bir ortak nokta bulmaya çalıştığını biliyoruz.

Aslında hükümet olmasa da bürokrasinin de IMF’ye benzer bir görüşte olduğunu söylemeliyiz.

Ancak bir türlü ortak nokta bulunamadığı için de, IMF ile görüşmeler uzayıp gidiyor, bir türlü uzlaşma zemini bulunamıyor. Biz de bu nedenle bir "olacak", bir "olmayacak", bir "anlaşmaya yakınız", bir "uzağız" diye yazıp, havanda su dövüp duruyoruz.

MALİ UYUM KADAR EK YÜK

Kimsenin endişesi olmasın ki; hükümet bir yandan IMF ile mali uyumu görüşüp öte yandan böyle harcamaları artıracak kararlar almaya devam ederse, bizim işimiz çok daha zorlaşır. Sonunda IMF ile anlaşma yapsak da zorlaşır, yapmasak da

Çünkü böylesine büyüyen açıkları bu ekonominin kaldırması mümkün değil.

Sadece bugün görüşecek teşvik tedbirleri değil ki... Daha önce belediyelerin genel bütçe gelirleri üzerinden ayrılan paylardan vergi ve sosyal güvenlik primleri borçlarını otomatik olarak kesme uygulamasına, 4 ay için ara verildi. Amaç belli; belediyeler inşaat sezonu olan 4 ay boyunca harcamaya, yatırımlarına devam etsinler.

Bunun faturası 1 ile 1.5 milyar TL arasında hesaplanıyor. Bu doğrudan ek bütçe açığı demek.

Geçen hafta, yapısal olarak zaten 2000 yılı öncesine dönüş anlamı taşıyan, dolayısıyla çok tehlikeli tarım sübvansiyonu sistemine geri dönülme kararı çıktı. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) ne 2.6 milyar TL’lik Hazine kağıdı verilmesi kararlaştırıldı. Bu şimdilik bütçe dışında görünüyor ama borç yükünü doğrudan etkiliyor ve ileride zaten bütçeye yazılması gerekecek.

Uzun zamandır beklenen Hazine’nin 1 milyar TL’lik Kredi Garanti Fonu desteği de kapıda.

Hesap ettiğiniz zaman, hepsi şimdi görünmese de sonunda, bütçeye 5 milyar TL’lik bir ek yük daha gelmiş demek. Teşviklerden gelecek ek yük de, bence bir bu kadar tutabilir.

Kabaca 10 milyar TL’lik 2009 mali uyumunu tartışırken, bir o kadar yük daha geliyor demek...

IMF’yle masaya ek yükle oturup, "yeni şartlar istiyorlar" diye şikayet etmenin anlamı var mı?

Hükümet, IMF’li ya da IMF’siz, bu işin sonunu hiç düşünüyor mu acaba?
Yazarın Tüm Yazıları