Paylaş
Teşviklere ilişkin tedbirler de yayımlandı ama herkes biliyor ki, bu teşviklerin mevcut iklimde işlemesi pek mümkün değil, ancak ileride normalleşme zemininde etkili olabilir. İşin kötü tarafı mevcut sorunları ötelemek için alınan tedbirlerin, ileride çok daha büyük sıkıntılara yol açacağı hiç konuşulmuyor. İş aleminden bankacılara kadar çoğu kesim günü kurtarmak için umut olur mu diye, alınan önlemleri alkışlıyor.
Örneğin Hazine kanalıyla Kredi Garanti Fonu (KGF) aracılığı ile, kapsamı genişletilen, küçük ve orta boy işletmelere sağlanacak kredi kolaylığı. Kimse kusura bakmasın; bu 2000 yılı öncesinde ekonomiyi zora sokan mekanizmalardan biri olan “görev zararı”nın yeniden hortlaması anlamına geliyor. Bile bile verdiği kefalet ile Hazine’nin zora sokulması anlamına geliyor. Geçmişte bu zararın boyutlarının nasıl büyüdüğünü, o 3-4 binlere ulaşan iç borçlanma faizlerinin ana nedenlerinden biri olduğunu kimse hatırlamıyor. Bununla birlikte kredi sicil affı da yeniden gündeme geliyor. Yani kredilerini batırmış şirketlere yeniden kredi alma yolu açılacak, sonunda bu ekonomik ortamda işletmeler aldıkları yeni kredileri de büyük ölçüde ödeyemeyecek. Amaç; bu yolla şirket batış hızını frenlemek, oluşacak toplumsal tepkiyi azaltmak. Geçici süre için verilen Hazine kefaletinin bence yeniden uzatılması, yani yükün daha da büyümesi kaçınılmaz olacak.
Peki, Hazine kefaleti yani Hazine’nin “bankaların şirketlere verdiği kredi batarsa bankanın zararını ödemesi” ne anlama geliyor? Çok açık ve yalın anlamı; sizin vergilerinizin batık şirketlere gitmesi demek. Hem de göz göre göre... Eskiden görev zararı uygulamasına kinayeli biçimde “zarar görevi” de derdik, çünkü o hale gelmişti. Kamu bankaları ve sübvansiyonlu mal satan KİT’lere Hazine’den ödenen zararlar, şimdi batacağı belli olan özel şirketlere ödenecek.
Ne olacak; gemi bir süre daha yüzdürülmüş olacak. O geminin çok daha akılcı biçimde, bir ara durdurulup tamir edilmesi, daha sonra yine sağlıklı yol alma imkanı var, halbuki. Ama yine, siyasi kaygılarla, ekonomi bilerek tehlikeye atılıyor. Sadece sicil affı ya da KGF’ye Hazine kefaleti değil, son dönemdeki neredeyse tüm önlemler bu amaca dönük. Aslında alınan önlemler “Hükümet ekonomide büyük dalga geldiğini gördü, buna önlem alıyor” algısı yaratıyor. Dolayısıyla “gerekenler yapılmayacak” mesajı veriyor... Bankacılar alkışlıyor ama gerek zorunlu karşılıkların azaltılması, gerekse batık kredilere 2 kez yeniden yapılandırma hakkı verilmesi de aynı anlayışın sonucu. Yoksa Hükümetin bankaları sevmesinden, düşünmesinden kaynaklanmıyor. Yeter ki bankalar kredileri yüzdürmeye devam etsinler. Batık kredi oranı yüzde 3.2 gözüküyor, asıl rakamı sizce kimse görmüyor mu?
Bankalar “zaten yük büyüktü, iyi oldu” diyerek bu önlemleri alkışlıyor ama bu gidişle yükün, yakında makro ekonomi ve kendilerinin taşıyamayacağı kadar ağırlaşacağı ortada değil mi?.
Mevcut sağlam bankacılık sistemi algısının, 2000’lerde çıkan ağır fatura sonrası, sıkı tutulan kurallar ve disiplin nedeniyle kazanıldığını, Basel 3’ün geldiğini unutuyorlar.
Maliye’nin vergi affı zaten bir fiyasko. Sistem kalmadı; 1.5 yılda bir af gelirse insanlar vergisini, SGK primini niye zamanında ödesin. Önümüzdeki yıl vergi ödemeleri çok aksarsa, sürpriz olmamalı. Varlık barışı çıktı zaten talep yok...
Keşke uygun bir zemin ve akıl olsa da; ileride yapılacak ekonomik atılıma kadar bunlar zaman kazandırıcı önlemler olarak görülüp, kabul görse ama...
Paylaş