BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, seçim barajının inmesine yine karşı çıkmış ve düşük baraj ve koalisyonun ekonomik dengeleri altüst edeceğini, bedelinin ağır olacağını söylemiş.
İşine gelen değişimleri, kıra döke yapmaktan çekinmeyen siyasi iktidar, yüzde 10 baraj gündeme geldiğinde, böyle bir baraj ile demokratik bir seçimin olamayacağını bile bile, karşı çıkıyor. Nedeni açık; eğer baraj düşerse, 3 partiden daha fazla parti TBMM’ye girecek, dolayısıyla kendi çoğunluk iktidarı tehlikeye girecek. Baraj konusunda halkı ikna etmenin yolunu da “Baraj düşerse tek başına iktidar olmaz koalisyona mecbur kalırız” demekte buluyor. Halkı, özellikle ekonomi çevrelerini geçmiş koalisyon dönemleri ile korkutuyor. Sadece Başbakan değil bakanları da koalisyon korkusu ile oyların kendi partilerinde birleşmesini zorlayıp, bunu bir seçim kozu yapacak gibiler. Başbakan ve bakanları son 8 yılda tek başına iktidar oldukları için ekonominin iyi gittiğini, ülkenin büyüdüğünü, kişi başına milli gelirin arttığını belirterek, koalisyon olursa bunların olamayacağını da söylemeye çalışıyorlar. Size çok açık bir kanımı belirteyim; eğer son 8 yılda koalisyonlar ile ülke idare ediliyor olsaydı, ekonomide fazla bir şey değişmez di. Tek başına iktidarın bu konuda fazla etkisi olmadığını, ileri ya da geri birkaç puanın dışında, büyümede değişiklik olmayacağını iddia ediyorum. Tabi ki bu benim iddiam, başka iddialarda da bulunulabilir. Bu kadar rahat iddia etmemin sebebi ise çok uzun zamandır ekonomiyi izleyen bir gazeteci olarak, artık “yapılması gerekenlerin hükümet kim olursa olsun, kişiler kimler olursa olsun biraz gecikilse bile yapılmak zorunda kalındığı” gerçeği... Daha geçen hafta, bir çalışma için 2000 yılında koalisyon döneminin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Hikmet Uluğbay’ı evinde ziyaret ettim. Uluğbay ile o dönemleri yeniden konuştuğumuzda, bir kez daha ne kadar zor kararların hangi ağır şartlarda alındığını hatırladım. Size şu kadarını söyleyeyim; o dönem ki kararlar, mevcut çoğunluk ikt idarı döneminde bile alınamazdı. Bu kadar gerekli ama radikal kararlara cesaret edilemezdi... Ama ne oldu; o zor dönemde koalisyon hükümeti döneminde alınan kararlar nedeniyle, mevcut hükümet hem küresel büyüme dönemine, hem de kriz sürecine, bankacılık başta olmak üzere sağlam bir ekonomi ile girdi. KOALİSYONUN DEĞERİNİ İŞ ALEMİ ANLADI Şimdi hükümetin övündüğü istikrarlı ekonomik seyirde, belki de en büyük pay sahibi, geçmiş koalisyon hükümeti idi. Bunu söylediğimde özellikle Başbakan Yardımcısı Ali Babacan kızıyor, “Sana kalsa biz bir şey yapmadık” diyor. Kendisine de söylediğim gibi; hükümet özellikle de Ali Babacan, o dönem başlatılan ekonomik anlayışı sürdürdüğü için başarı sağladı, gerekenleri yapmaya devam ettiği için istikrar sağlanabildi. Ancak geçmiş iktidarın payı hiç yokmuş gibi davranılıyor. Babacan kendisi de çok iyi biliyor ki; şu anda Merkez Bankası’nın aldığı herkesin kafasını karıştıran kararlara, eğer o seyir tam devam etse, kendisinin de savunduğu yapısal tedbirler yerine getirilse idi, gerek kalmayacaktı. Ayrıca bu yaşadığımız süreci çok daha iyi geçirip, ekonomik büyümeyi daha artırmak da mümkündü. Kimse unutmasın ki; AB yolunda atılan en radikal adımlar da, “Öcalan’ın idam edilmemesi” de dahil, MHP’nin içinde bulunduğu o koalisyon hükümetince alındı... Geçen seçim öncesinde de koalisyon dönemlerinden artık korkulmaması gerektiğini söylediğimde, TOBB ve TÜSİAD çevreleri başta olmak üzere, işaleminden tepki almıştım. Daha sonra işa damları, üzerlerinde baskı unsuru haline getirilen keyfi uygulamaları anladıkları zaman, birkaç yıl önce bunu hatırlattığımda “Haklıymışsın demokrasi için koalisyon hükümetleri çok daha yerinde olur, ekonomi ye de birşey olmaz” yanıtını almıştım. Özetle; baraj inmedikten sonra demokrasi olmaz, baraj indiğinde koalisyon olur demek de artık halkı korkutmamalı. Hatta koalisyon hükümetleri çok daha iyi olabilir...