Paylaş
KAMU bankalarının ekonomi için ne kadar önemli olduğunu, 2000 yılı öncesinde yaşananlarla çok iyi anladık. Bankacılığı diğer sektörlerden ayıran en önemli özelliği kamu güvencesi altında çalışması, çıkacak faturanın dolaylı biçimde halka fatura edilmesidir. Kamu bankalarından doğacak zarar ise doğrudan Hazine’ye, yani doğrudan halka yansır...
Onun için kamu bankalarını kollamak aynı zamanda bir kamu görevidir. Kollamaktan kastım ise doğru ve kârlı çalışmasını sağlamaktır. Bu kapsamda bir gazetecinin görevi de kamu bankalarında hata yapılmasını engellemek, gelen tehlikeler için uyarmak, eğer yöneticileri iyi yönetemiyor, halk yerine parti çıkarlarını düşünüyorlarsa, bunu önlemeye çalışmaktır.
30 yıldır kamu bankaları için çok yazı yazdım, çok eleştiri getirdim ama geçen haftaki yazım kadar korkulanını görmedim. Bu nedenle, “acaba bildiklerimizden çok daha kötü işler mi dönüyor” demekten kendimi alamıyorum. Bu nedenle de artık gazeteci olarak çok daha yakından izlemek gerektiğini düşünüyorum...
Türkiye ekonomisi kamu bankalarından hem yararlandı, hem de hatalarından çok çekti. 2000 yılı öncesi “görev zararı” vardı ve sübvansiyonlu krediler veren kamu bankaları hazineden alacaklarını tahsil edememiş, batık duruma düşmüştü. Sebebi politikacıların oy hırsları için kamu bankalarını kullanmaları, popülizm uğruna halkın geleceğini tehlikeye atmalarıydı. 2000 reformlarıyla görev zararı kaldırıldı ama biriken zararı telafi için çok yüklü Hazine sermayesi verildi, yani olan halka oldu. Kamu bankaları hem çiftçilere esnaflara çok ucuz kredi verip bunu oya tekabül etmek için kullanıldı, hem de bankacılık sistemini faiz ve dövizle terbiye etmek için. Tabi ki piyasa gerçeklerine aykırı bu yapılanlar geldi sonunda ekonomiyi, Hazine’yi, halkı vurdu.
2000 ÖNCESİNE DÖNÜLÜRSE
2000’de bir daha bunların olmaması için sistem getirildi, kamu bankaları biri hariç özelleştirilsin denilip işe başlandı ve bu plan 2007-2008’lere kadar gitti. Siyasi eğilimle birlikte kamu bankalarının eğilimi de değişti; özelleştirmeden çark edildi, ardından kamu bankaları büyük özel sektör kredilerine yöneldi. Yeniden büyüme sevdasına sokulup, reform amacından iyice saptırıldılar.
Kamu bankalarında 2000 yılı öncesi verimsiz, hesapsız ama genel olarak çiftçi esnafın faydalandırıldığı bozuk bir sistem vardı. Çiftçi ve esnaf yerine, eğer şimdi “seçilen özel sektör firmaları” nın faydalandığı bozuk bir sistemle, 2000 yılı öncesine dönülecekse, bunu yapanların vebali eskisinden çok daha ağır olur.
Siyasi yakınlara verilen hesapsız ve sürekli ötelenen krediler, batık şirketlere bile bile verilenler, 1. derece ipotek karşılığı Hazine arazilerinin ortaya çıkması gibi bir çok vahim bankacılık hikayesini biliyor, duyuyoruz...
Bunun yanında depreme dayanıklı olmadığı bilinen binalara çalışanların zorla götürülmesi, bunun ortaya çıkmasıyla yönetimde kavgaların çıkması, sürekli ve mevzuata aykırı yönetici değişiklikleri gibi, öyle vahim söylentiler dolaşıyor ki.
VAKIFBANK AÇIKLAMASI
Geçen haftaki yazım üzerine Halkbank’tan gelen açıklamayı yayınlayıp, siyasi dil ve üslubunu okuyucuların takdirine bırakmıştım. Beklediğim gibi; önceki gün de Vakıfbank’tan bir açıklama geldi. Bu normal ölçülerde, medeni bir açıklama talebiydi ve aşağıda aynen yayımlıyorum.
Bundan önce ise “yabancıların kamu bankalarını yakın takibe aldıkları”nı işlediğim yazımı, dün bu sayfalardaki Zeynel Balcı’nın bankaların sermaye yeterlilik oranlarını işlediği analiziyle birlikte tekrar okumanızı öneriyorum.
Vakıfbank’ın açıklaması aynen şöyle:
“03.09.2015 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin 10’uncu sayfasında ‘Kamu Bankaları Yabancıların Merceğinde’ başlığıyla yayımlanan, VakıfBank hakkında yanlış ve yanıltıcı bilgi ve yorumlar içeren yazınız nedeniyle, bilgilendirme yapma ihtiyacı doğmuştur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, halka açık bir banka olarak VakıfBank’a ait bilgiler düzenli olarak kamuya açıklanmaktadır. Kolaylıkla ulaşılabilecek bu bilgiler incelendiğinde fark edilebilecek gerçekler konusunda yanlış ve yanıltıcı bilgiler vermek, sermaye piyasası ve bankacılık mevzuatı hükümlerini ihlal edici nitelik arz etmektedir.
Yazınızda yer alan yanlış ve yanıltıcı bilgi ve yorumlara ilişkin açıklamalar aşağıdadır:
VakıfBank, her tür bankacılık işleminde olduğu gibi, kredilendirme süreçlerinde de bankacılık mevzuatının öngördüğü kurallara ve sınırlamalara tam uyum içinde hareket etmektedir.
2015’in ilk altı aylık döneminde takipteki krediler, 2014 yıl sonuna göre sektörde yüzde 14.11 artmış iken, VakıfBank’taki artış, alacak satışı veya aktiften silme yapılmamasına rağmen yüzde 8.44 ile sektör ortalamasının altındadır.
Haziran 2015 sonu itibarıyla sektörde ortalama olarak her 100 TL’lik takipteki kredi için 74.47 TL karşılık ayrılmış iken, VakıfBank’ta 92.77 TL karşılık ayrılmıştır.
BDDK tarafından belirlenen hedef Sermaye Yeterlilik Rasyosu yüzde 12 iken VakıfBank’ta bu rasyo Haziran 2015 sonu itibarıyla yüzde 13.71 olarak gerçekleşmiştir.
VakıfBank, BDDK’nın mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirdiği denetimlerin yanı sıra Sayıştay denetimine ve bağımsız dış denetime de tabi tutulmaktadır.”
Paylaş