Paylaş
Bakandan öğrendiğim; büyük açıkları bulunan enerji KİT’lerinin borçlarının tasfiyesi için bir tahkim yasası üzerinde çalışılıyormuş. Böyle bir çalışmanın geçen yılın sonlarında da yapıldığını ama rafa kalktığını hatırlattığımda ise “Son günlerde yeniden çalışmaların başladığını” öğrendim.
Edindiğimiz izlenim o ki; bu tahkim sadece enerji KİT’lerinin borçları ile sınırlı da kalmayıp, tüm KİT’leri hatta diğer kamu kuruluşlarını da kapsayabilir. Belediyelerin de dahil edileceği bir tahkimin boyutlarını düşünsenize...
Bunun için bir yasa gerekiyor ve anladığım kadarıyla Hazine Müsteşarlığı bu konuda yeniden çalışmaya başlamış. Bence daha önceki borç tablolarını yeniliyordur...
Bu borçların tasfiyesi için yasa çıkması gerekiyor. Bu yasanın adı ise tabi ki “tahkim yasası” olmayacak. Konuştuğumuz Bakan yine “borçların yeniden yapılandırması” gibi bir ismin verileceğini söylüyor. Adı ne olursa olsun yapılacak işin tahkim olup olmadığını sorduğumda ise gülüyor, tabi ki...
Böyle bir yasanın adına tahkim yasası denmek istenmiyor çünkü ekonomi tarihinde bu yasaların çıkmasından bir süre sonra ekonomik krizlerin geldiği, faturanın önce kağıt üzerinde Hazine’ye, sonuçta ise halka çıktığı, geçmiş örneklerle biliniyor.
Öyle ya; gerekli olan zammı yapmadığı için zarar eden, Maliye’ye, SSK’ye vergi ve prim borçlarını ödemeyen KİT’ler, hovardaca kaldırım yapıp kullandığı enerjinin, hatta halka satıp parasını aldığı doğalgazın bedelini Botaş’a ödemeyen belediyelerin borçları nasıl temizlenir?
İyi de, borçlar buhar mı oluyor? Tabii ki hayır. Sonuç olarak herkesin birbirine olan borcu kağıt üzerinde sadeleştiriliyor ama kalan bir tortu var ve bunu Hazine üstleniyor. Vergi olarak, daha sonra gelecek yüklü KİT zammı olarak, enflasyon olarak bir süre sonra halka fatura ediliyor.
Tahkim yasaları “pisliği halının altına süpürmenin başlaması” anlamına geliyor.
Peki, niye şimdi getiriliyor derseniz, bence nedeni açık: IMF böyle bir yasanın çıkarılmasını, kamu kurumlarının biriktirdikleri borçların silinmesi mali yapıyı bozacağı için, istemiyordu. Yani; IMF ile görüşme bitti, tahkim çalışmaları raftan indi...
IMF, DİRENME GÜCÜ VERİYORDU
Görüştüğüm Bakan da IMF gidince, tahkim çalışmalarının yeniden başladığını teyit etti. “IMF gitti, işler çok düzgün gidiyor” diyenlere, bunun sadece bir başlangıç olduğunu söylemekle yetineyim. Sadece bu Hükümete özgü değil; benim 25 yılı aşkın gazetecilik hayatımda gördüğüm tüm hükümetler, seçim ya da benzeri süreçlere girildiğinde, kendilerini siyasi olarak rahatlatacak bu tür popülist uygulamalara hep gittiler. Tahkim demek; örneğin KİT zamlarının biriktirilmeye devam etmesi, tarımsal desteklemelerin yüksek fiyatlarla genişletilmesi, görev zararının artması, belediye harcamalarının artması için gerekli zeminin hazırlanması demektir. Yani sonun başlangıçlarından biridir tahkim...
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan görev yaptığı tüm dönemlerde, ya “IMF ile anlaşmamız var” diyerek, ya da “IMF ile anlaşma yapacağız” gerekçesiyle partiden, bakanlardan, iş aleminden gelen talepleri hep savuşturdu. Babacan o nedenle anlaşma olmasa bile “anlaşma için görüşmeler yapıyoruz” havasından memnundu. Çünkü IMF’Nin lafı bile, Babacan ve bürokratlara, popülist taleplere karşı direnme gücü veriyordu.
Peki, şimdi referandum sürecine girildiğinde, seçim yaklaştığında partiden, Başbakan’dan “Senin yüzünden seçim kaybedeceğiz” tehditleri geldiğinde, Babacan nasıl direnecek?
Tahkim yasası çıkarsa, bu ekonomide yön değişikliği demektir. O yolun sonu da iyi değil...
Paylaş