Paylaş
Kastettiği; küresel likiditede yaşanmaya başlanan değişime bizim gibi gelişmekte olan ülkeler hazırlık yaparken, Türkiye’de hiç bir şey yapılmaması idi. Gerçekten de gelişmekte olan ülkeler son FED eğilimlerine de bakarak, kamu harcamalarını kısmaya, eskisi kadar likidite olmayacağına göre hesap yapıp, önlem almaya başladılar. Ancak bizde hala bu değişime ayak uydurmak için bir hareket olmadığı gibi, harcamaları daha da artıracak kararlar peşi sıra geliyor.
HSYK seçimlerinin de etkisiyle, Yeni Hükümetin hakim ve savcılara ciddi bir zam sözü verdiğini biliyoruz. Bunun ardından Başbakan Davutoğlu, Ekim ayında üniversite öğretim üyelerine de ciddi bir düzeltme zammı verileceğini açıkladı. Bu zamları hep biliriz; bir kesime verdiğiniz zaman diğerleri de doğal olarak istemeye başlarlar ve bir kesime zam, genel bir zamma dönüşür. Ekim ayında yapamasalar bile, belli ki 2015 seçimlerinin de etkisiyle, önümüzdeki yıl başına ciddi bir personel zammı ve ek bütçe yükü geliyor demektir.
Hükümetin yazın bittiğini göremediğinin bir kanıtı da bankacılık kesimine dönük yaşananlar. Likiditenin azalıp, bankaların rahat borçlanamayacağı bir ortam gelirken, bir katılım bankasının özellikle batırılıyor gibi algı yaratılması, politikacıların ellerini ekonomiye attıkları yetmiyormuş gibi bankalara da attığı görünümü, yeni süreçte ciddi bir sıkıntı yaratmaya aday.
Aynı kapsamda; daha fazla dış kaynağa ihtiyaç olunacak bir dönemde, kaynak akışını belirleyen unsurlardan biri olan uluslararası rating kuruluşlarına karşı hep bir ağızdan savaş açıldı. Cumhurbaşkanından neredeyse tüm bakanlara kadar “onları da tanımayız, siyasi karar veriyorlar, ekonomiyi batırmaya çalışıyorlar” gibi ağır, suçlayıcı demeçler veriliyor.
Bu ortamda Merkez Bankası üzerinde “faiz baskısı” da hala devam ediyor..
Özetle Hükümet, sanki büyümek için dış kaynağa bağımlı değilmişiz gibi; küresel likiditenin kesileceği kesinleşmesine rağmen, buna göre mevcut riskleri azaltması gerekirken, bunu yapmayıp aksine riskleri daha da artırıyor.
DEİK HUKUKİ OLARAK ŞAİBELİ BİR KURUM
Torba yasaya son gece eklenen madde ile yılların Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tasfiye edildi. Ekonomi Bakanlığı’nın hazırladığı yönetmelik de çıktı ve beklediğimiz gibi; artık birilerinin “kamu çiftliği” olmaya aday bir kuruluş haline geldi.
Yönetmelik içerik olarak da hukuki olarak da ciddi tartışma konusu. Yönetim Kurulu’ndan Hükümetin istemediği işadamları çıkarılıp, belli ki Bakana yakın işadamları ve sivil toplum kuruluş yöneticileri atanmış. Yönetim Kurulu Başkanını atama ve alma yetkisi Bakana ait olduğu için, fiili olarak yönetim kurulu başkanı bir memur olarak çalışmak zorunda. Bakanın ve Hükümet üyelerinin istediklerini yapıp, gerekli olsa da bazı adımları atamayacak.
Hukuki olarak tam hakimiyet altına alınan Kurumun kaynakları da olacak ki, işe yarasın değil mi? İşte bunun çaresi da bulunmuş; “TOBB, TÜSİAD gibi kuruluş gelirlerinin yüzde 1’i bu kuruma aktarılacak” denilmiş. Yanlış ama hadi kamu adına tahsilat olan TOBB’un gelirlerinden aldınız, TÜSİAD gibi gönüllü aidat verilen bir kuruluşun gelirini almaya hakkınız olabilir mi? Ayrıca yönetmelik ile eski kurumun tüm mal varlığı kamu kurumu haline gelen yeni kuruma alınıyor. Hukukçular yasayla bile bunun zor yapılabileceğini, yönetmelikle tüm bunların yapılmasının hukuka alenen aykırı olduğunu söylüyorlar.
Böylesine baştan, hukuki olarak şaibeli bir kurumun verimli çalışması bence imkansız.
Paylaş