Paylaş
Mart ayı başında Türkiye’nin 2016 yılı büyüme rakamı kesinleşecek. Rakamın yüzde 3’ün altında çıkması bekleniyor. Yapılan analizler 2017 yılında ise büyüme rakamının daha da düşük çıkabileceğini gösteriyor.
Büyüme oranlarının düşmesinde bir çok etken var; bunların arasında küresel gelişmeler nedeniyle yabancı sermaye girişindeki azalma, bunun da etkisiyle kurlarda meydana gelen hızlı artış, içeride gerekli kararların alınamaması, kötü yönetimin yarattığı iş alemindeki belirsizlik ve tüketimdeki daralmayı sayabiliriz.
Bu noktada kurlardaki hızlı artış en önemli faktörlerden biri. Kurlarda son günlerde nispeten bir iyileşme görülüyor. Bu daha çok küresel anlamda risk iştahından kaynaklanıyor. Ancak TL’nin aşırı değer kaybının önlenmiş olmasında, tabii ki Merkez Bankası’nın ağırlıklı ortalama faizi yüzde 10.4’e kadar çıkarmış olmasının etkisi büyük. Son dönemde politika faiz oranını artırmasa bile, ağırlıklı fonlama faizinde çok sert bir artış sağlanınca, TL’nin aşırı değer kaybının önlendiği açık.
Bu noktada ekonomideki mevcut kötümserliğin oluşmasında en önemli neden olan kurların, zamanında önlem alındığı takdirde önlenebildiği bir kez daha ortaya çıktı. Yani Merkez Bankası, siyasi baskılar nedeniyle hareketsiz kalmamış, faiz oranlarını zamanında artırmış olsaydı demek ki kurlar bu kadar hızlı artmayacaktı. Tabi ki küresel etkiden ötürü kurlarda bir hareket olacaktı ama kısa sürede TL’nin yüzde 35 oranında değer kaybı görülmeyecekti.
Peki, bundan sonra Merkez Bankası faizleri yukarıda tutmaya devam eder mi, gereken kararları almayı sürdürür mü?
Piyasaların bu konuda tedirgin olduğu açık. Geçen hafta bir ara küresel ortam olumlu diye Merkez Bankası’nın parayı gevşetmeye çalıştığını gördük, ki piyasa hemen tepki verdi, Merkez Bankası yine faizleri yükseltmek zorunda kaldı.
STAGFLASYON KORKUSU
Tedirginliğin en önemli nedeni 16 Nisan’da yapılacak referandum. Referandum yaklaştıkça çeşitli kesimlere dönük seçim kararları alınması beklenirken, piyasaların rahatlatılabilmesi için Merkez Bankası’ndan parayı gevşetmesinin istenmesinden de çekiniliyor. Merkez’in yeniden gevşemesi halinde kurların yeniden hızlanacağından korkuluyor.
Bu arada piyasalarda büyüme konusunda da ciddi tedirginlik var. 2017 yılına ilişkin olarak 2016’nın da altında büyüme rakamları beklenmeye başladı. Aralık ayı sanayi üretim verileri, ocak ayındaki ihracat artışının baz etkisinden kaynaklanmış olması gibi ilk veriler bu yıla ilişkin iyimser olmayı engelliyor.
Avrupa Komisyonu da dün yayımladığı rapordu Türkiye’nin 2017 yılı için büyüme tahminini yüzde 3’ten 2.8’e düşürdü. 2018 yılı büyüme beklentisi ise yüzde 3.2 oldu. Komisyon TÜFE beklentisini 2017 yılı için yüzde 8’de, 2018 için yüzde 7.6’da bıraktı.
Banka analistleri de daha yılın başında olmamıza rağmen 2017 yılı büyüme beklentilerini yüzde 3’ün altına çekip, enflasyon tahminlerini de yükseltiyorlar. Bu yıl içinde enflasyonda çift hanenin görülmesi kaçınılmaz görülürken, yılsonunda tek haneyle bitirmenin önemine dikkat çekilmeye başlandı.
Kurlardaki volatilitenin yüksekliği en önemli risk olarak görülüyor. Bu nedenle kurların artık istikrara kavuşturulması şart. Aksi takdirde enflasyonun yüksek büyümenin düşük olduğu bir sürece gireriz; bunun adına da literatürde stagflasyon deniyor.
Paylaş