Paylaş
Ekonomi yönetimi bazen yüksek özelleştirme gelirleriyle, iki yılda bir çıkardığı vergi aflarıyla, zaman zaman belli sektör ve firmalara saldığı yüklü vergilerle bütçedeki yamayı kapatmayı başarıp, “ne olursa olsun mali disiplin korunuyor” algısı yarattı.
Haziran ayı bütçe rakamları bütçede ciddi biçimde bozulmanın başladığını gösteriyor. Ancak yaratılan bu algının sonucu olarak, piyasalardaki genel kanı “Hükümet bundan önce olduğu gibi yine bir ek gelir yaratır, bu açığı kapatır, mali disiplini korur” şeklinde.
Mali disiplini korumak için ya gelirlerin artırılması gerekiyor ya da harcamaların azaltılması. Aslında kaliteli bir mali disiplin için harcamaların kontrol altına alınması gerekiyor.Özellikle de bu küresel kriz sürecinde harcamaları kısmak daha sağlıklı bir yol olarak gözüküyor.
Buna karşılık işaleminde, piyasalarda hemen hemen hiç kimse, doğru yol olsa bile, Hükümetin harcamaları kısarak mali disiplini koruyacağını söyleyemiyor. Herkesin aklında “yeni ek gelir” yaratılması bulunuyor.
Ancak eski dönemlere kıyasla bu kez ek gelir yaratmanın epeyce zor olduğunu da herkes kabul ediyor. O nedenle Hükümetin ek gelir yaratmak için bu kez şapkadan nasıl bir tavşan çıkaracağı da merak ediliyor.
Özelleştirme ihaleleri sürekli yenileniyor ama ciddi bir satış görülmüyor. Çünkü küresel ekonomi, finans sektörü, böyle bir dönemde Türkiye’de uzun vadeli bir doğrudan yatırımın finanse edilmesi için pek uygun değil.
Vergi affı deseniz daha geçen yıl yapıldı, iki yıl önce yine yapılmıştı. Yani yeni bir vergi affı getirme imkanı da bulunmuyor.
Özetle; ek gelir yaratma konusunda ciddi sıkıntılı dönem yaşıyoruz. Maliye, ekonominin büyümediği bir dönemde, sektör ya da şirketlere yeni vergi salması yapamayacağını, aksi takdirde reel sektörü ve ekonomiyi iyice zora sokacağını da görüyor.
Yani ekonominin büyümediği dönemlerde böylesine ek gelir imkanı azalıyor.
Hükümet bu yıl için 2-B yasasıyla ek gelir yaratmayı planlıyordu ama buradan beklenen gelirlerin gelemeyeceği, oluşan açığı kapatamayacağı da anlaşılıyor.
Geriye bir tek vergi artışı kalıyor. Belki de bu tabloyu gördüğü için Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, vergi artışlarının sinyalini vermek zorunda kaldı.
Ancak Maliye Bakanı söyledi diye, sıkışıldığında ek vergi gelmesini beklemeyelim. Harcamaları kısmaya yanaşmayan, tam tersine yatırımlar için bütçeye yeni ek ödenekler koyduran Başbakan Tayyip Erdoğan’ın vergi artışlarına razı olması da çok zor.
KISA VADELİ DIŞ BORCA DA DİKKAT
Bütçedeki bozulmanın yanında dış borç rakamları da bence alarm vermeye başladı, ileriye dönük olarak özellikle kur riskinin arttığını gösteren bir artış içinde.
Mayıs ayında özel sektörün uzun vadeli dış borcu, bir ay içinde 2.4 milyar dolar azalarak 126.9 milyar dolara indi. Ancak 2.9 milyar dolarlık kur etkisini çıkardığımızda uzun vadeli borcun aslında 500 milyon dolar arttığı görülüyor. Dün açıklanan kısa vadeli borç stoku ise Mayıs ayında, bir ayda 2.5 milyar dolar artarak 97.7 milyar dolara çıktı. 2.8 milyar dolarlık azaltıcı kur etkisini de gözönünde tuttuğumuzda aslında artış bir ayda 6 milyar doların üzerine çıkıyor. Toplam kısa vadeli dış borç artışında kamunun etkisi 1.4 milyar dolar, özel sektörün katkısı ise 1.1 milyar dolar olarak saptandı. Burada dikkat çekilmesi gereken notlardan biri finans kesiminin kısa vadeli dış borcu azalırken, reel kesimin kısa vadeli dış borcunun 1.9 milyar dolar artmış olması. Kur etkisiyle aslında bu artış çok daha büyük.
Bütçenin yanısıra kısa vadeli dış borçtaki artışın da artık dikkatle izlenmesi gerekecek.
Paylaş