BU ülke, her yeni gelen hükümete bir ‘‘öğrenme bedeli’’ ödemeye alıştı. ‘‘Bu hükümete acaba ödemez miyiz?’’ diye umutlanıyorduk ama umudumuz boşa çıktı.
AKP'nin seçim bildirgesinin çok detaylı olması, yurtdışında yapılan tanıtımları da kullanıp piyasalara güven veren hareketlere girilmesi, ‘‘AKP korkusu’’nu önledi. Büyük çoğunlukla iktidara gelen AKP'den bu nedenle korkulmamış, ‘‘ANAP olmaya çalışacak’’ diye umutlanılmıştı. AKP'lilere ‘‘kadronuz yok’’ dediğimizde ‘‘Yurt içinde ve dışında, çalıştığımız çok değerli uzmanlar var’’ yanıtını almıştık.
Şimdi görüyoruz ki; AKP ekonomide o kadar hazırlıklı değil, kadroları da yok..
Daha baştan bu yargıya varılamayacağı söylenebilir ama son dönemde yapılanlar, şüphelerimizi haklı çıkartmaya başladı. AKP'nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Coşkun'un piyasaları nasıl karıştırdığını görmedik mi? Refahyol Hükümeti'nin ‘‘konsolidasyon’’ sözü ile piyasaları karıştıran Maliye Bakanı Abdüllatif Şener, Başbakan Yardımcısı yapılmadı mı? Şener, her gelen sivil toplum örgütüne ‘‘Öyle teker teker sorun anlatmanızla olmaz, toptan birşey yaparız’’ demiyor mu? Hazine'den sorumlu Bakan Ali Babacan'ın, gençliğinin etkisiyle ‘‘Abiler’’i karşısında pasif kalması doğru kararların alınmasını engellemiyor mu? Yolsuzluklarla mücadele edeceğiz derken bunu sağlayacak İhale Yasası uygulaması ertelenmeye çalışılmıyor mu? Atamalar Cumhurbaşkanlığı'ndan geri dönmüyor mu?
Sizce bütün bunlar ekonomide hazırlıklıksız olunduğunu göstermiyor mu?
Yakında AKP'nin, başarısızlıklarının nedeni için, istedikleri atamaları yapmayan Cumhurbaşkanı'nı suçlamaya hazırlandığını, şimdiden duymaya başladık.
Halbuki; ödenmeye başlanan ‘‘öğrenme bedeli’’nin suçu tümüyle yeni Hükümetin.
Sadece son iki güne baktığımız zaman, dolar kurunun 50 bin lira yükseldiğini, içborç faizlerinin 4 puan arttığını gözlüyoruz. Bu konuda çeşitli spekülasyonlar yapılıyor. Yabancı yatırımcıların geri dönmeye başladığı, Irak operasyonunun satın alındığı söyleniyor ama nedenler bunlarla sınırlı değil.
Piyasalarda Hükümetin ekonomi politikaları konusunda ciddi şüpheler uyanmaya başladı. Önce Ali Coşkun'un ‘‘3 katrilyonluk nema ödemesinin Şubat-Mart'ta yapılacağı’’ açıklamasının ardından Ali Babacan'ın ‘‘Ödemeler ne zaman yapılacak belli değil’’ demecini izledik. Piyasaların kafası bu çelişkilerle karışırken ‘‘Tayyip Erdoğan söz verdi’’ diye fındığa ek ödeme yapılacağını duyduk. Maliyetin 250 trilyonu bulduğu söylenirken, Erdoğan'ın danışmanı Cüneyd Zapsu devreye girip, yapılan hatayı mümkün olduğunca azaltmaya çalıştı. Formül ‘‘fındık üreticilerine doğrudan gelir desteğini artırmak’’ olarak bulundu. Böylece stokçunun nemalanması önlendi ama bu kez de fındıkçılara verilen doğrudan gelir desteği artışını diğerleri isteyecek ve kaynak sınırlı olduğu için başka çiftçiden kesilip fındıkçıya verilecek.
Hükümetin hataları bununla da bitmedi, Mali Milat'la birlikte ‘‘nereden buldun’’u kaldırarak yaptığı hata yetmiyormuş gibi, çoğu kalemde deprem vergisini kaldırıp, hayat standardını yeniden koydu. Bilmiyor ki; yeni düzenleme yapılmazsa gelir vergi tarifeleri yüzde 20'den 15'e inecek, böyle olunca kira, serbest meslek stopajı geri ödeme yapılmaması için 20'den 15'e, yüzde 16 olan faiz stopajı da 16'dan 15'e inmek zorunda. Yani, katrilyonları aşan gelir kayıpları olacak ve buna rağmen yaklaşık 700 trilyonluk deprem vergisinden vazgeçiliyor. Bir yandan da dün Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener yüzde 6.5 faiz dışı fazla hedeflediklerini söylüyor.
Kısacası; ‘‘Ankara'da ne yapılacağı, nasıl yapılacağı bilinmiyor’’ görüntüsü var. En çok öğündükleri ‘‘Biz koalisyon değiliz’’ idi ama aynen çok partili koalisyon gibiler.