Paylaş
Geldiklerinde 15 katrilyon olan sosyal güvenlik açığını 50 katrilyonu aşan bir açığa nasıl çevirdiklerini, hemşehrilerine göğsünü gere gere anlattı.
Piyasalar hükümetin neden bir türlü IMF ile anlaşma imzalayıp belirli bir kaynağı cebine koyup herkesi rahatlatmadığını, hadi bu olmadı orta vadeli program biran önce açıklayıp da neden piyasaları rahatlatmadığını anlayamıyor du ya, işte nedeni bu.
Daha açıkcası; ekonominin bir türlü disipline edilememesinin, bu nedenle piyasalarda hala ileriye dönük korkular yaşanmasının, emeklisinden işadamına kadar herkesi durup beklemeye iten belirsizliğin nedeni, işte bu popülizm...
HALKINI DÜŞÜNEN DEVLET
Başbakan bu açığın nedenini “insanı yücelten devlet anlayışı”na, ilaç hastane bedellerinin ödenmesine, hastane önünde ki kuyrukların kalkmasına bağlamış.
Bence “halkın emrinde devlet anlayışı”nın, ne kadar basit ve ilkel olarak algılandığını, bunun da ötesinde nasıl yanlış anlatılabildiğini gösteren çok güzel bir örnek bu.
Halkın emrinde olan devlet, bir eliyle verip ötekiyle alan devlet değildir. Halkını düşünen devlet, kamu açıklarını artırıp, ondan sonra vergi yoluyla, enflasyon yaratarak, ya da halkın birikimi olan değerleri satıp harcayarak, bunları verimli alanlara ve borç ödemelerinde kullanmayıp harcayan, kamunun borcunu sürekli artıran devlet değildir.
Siz eğer sosyal güvenlik açığı gibi açıkları, kara delikleri yeniden hortlatır, bu yolla popülizm yapıp oy kapmaya çalışırsanız, ancak göz boyamış olursunuz. Devlet yönetimi demek, kaynakların rasyonel kullanımı , uzun vadeli halkın çıkarlarını gözetecek kararlar almak deme ktir. Yani şimdi oy almak için kara delikleri yeniden oluşturursanız, bunun acısını sonunda yine halk öder. Bu açıkları kapatmak için ya vergi almak lazım, ya da borç almak. Yani bütçeniz açık verir, sonunda da bu açıkları yine ha lk öder.
Böyle bir ortamda Merkez Bankanız ne kadar siyasi davra nıp borçlanmaya destek verse de sonunda tıkanır kalırsınız. Geçmişte hep böyle oldu zaten...
GELECEĞİ KARARTIYOR
Geçmişte böyle oldu ama 2000 yılında uygulamaya giren programla birlikte kara delikler , bu arada sosyal güvenlik aç ığını azaltmak için bir dizi reform yapıldı, radikal tedbirler alındı. Görüldüğü gibi; AK Parti Hükümeti ile birlikte kalıcı mali disiplin adına yapılan reformlarda ciddi geri dönüşler yaşanıyor. Nedeni ise belli; oy almak için günü kurtarıcı geri adımlar...
Başbakan da kamu açıklarında gelinen bu noktayı öve öve anlatıyor...
Sağlık politikaları tam bir yap-boz sistemiyle yani aslında sistem siz yürütülüyor. Önce özel sağlık kurumlarını teşvik ettiler şimdi baktılar devlet hastanelerinde kimse kalmadı, “tam gün” yasası getirip doktorları özel sektö rden geri al mak istiyorlar. Sadece doktor istihdamı açısından değil, alınacak tedbirlerle birlikte belli ki özel sağlık kurumlarına yüklenecekler. Yani uyguladıkları politikalar ile özel sağlık kuruluşlarını öze ndirdiler, özel sektöre bu alanda trilyonlarca liralık yatırımlar yaptır dılar, şimdi tam tersini yapıp, özel sektörü zorlayacaklar.
IMF sosyal güvenlik reformu için büyük çaba sarfetmiş, hükümetleri zor ikna etmiş, reform yapan hükümet ortakları sandığa gömülmüştü. Şimdi IMF yeniden 50 katrilyon aşan sosyal güvenlik açığı için ciddi önlem alınmadığı takdirde anlaşma imzalamaya nasıl yanaşacak?
Küresel piyasalar a bağlı bir ileri-bir geri gidip duruyoruz ama asıl yük buralarda.
Bu yükler devam ettiği sürece Türkiye’nin ekonomide hatta siyasette, kalıcı istikrarı sağlaması bence imkansız.
Bu açıkları artırmak, yükü biriktirmek halkın lehine değil tam tersine aleyhinedir...
Paylaş