Ankara civarında bilip de gitmediğimiz, duyup da ilgilenmediğimiz o kadar çok yer var ki, ben her fırsatta yeni yerler keşfetmek için yollara düşüyorum. Tıpkı geçen hafta sonu Atlas dergisinin Nallıhan’da düzenlediği Columbia Yürüyüşü’ne gidişim gibi.
O güne kadar Ayaş’a, hatta Beypazarı’na gitmiştim ama Nallıhan’a ulaşmayı hiç düşünmemiştim. Halbuki Ankara- Beypazarı arası 120 kilometre, Nallıhan’da Beypazarı’ndan 60 kilometre ötede. Ulaşımı sağlayan asfalt yol ise Başkentin bir çok cadde ve sokağından daha iyi. Gideceğiniz menzil ise gözünüzü korkutmasın; Sincan’dan Ayaş yoluna girin, yol ve levhalar sizi doğruca bu şirin ilçemize götürecektir. İnanın kilometrelerce kat ettiğiniz bozkırdan sonra ulaşacağınız yemyeşil doğa çabalarınızı boşa çıkmağını gösterecek. Neyse biz dönelim gidiş nedenime... Deminde belirttiğim gibi mensubu bulunduğum Doğan Burda Dergi Grubu’na bağlı Atlas dergisinin Columbia Doğa Yürüyüşü için yollara düştüm. Eh, bu dergi de görev kapsamıma girdiği ve aktivite benim sorumluluğumdaki bölgede geçtiği için gitmekten başka çarem yoktu. Yanımda ekip arkadaşlarımla yola düştüğümüz vakit, hesapta olmayan başka güzellikleri de yaşayacağımı aklıma bile getirmemiştim. Örneğin, Ayaş civarından geçerken tarladan yeni toplanan meşhur Ayaş domateslerini kasa kasa alacağımı, Beypazarı’ndan geçerken gümüş işlemeli takılar ile kilolarca havuç kurusu ve yaprak sarma istifleyeceğimi tahmin bile edememiştim. Şimdilerde giderseniz bu dönem tam zamanı, özellikle dalından yeni koparılmış domatesleri kaçırmayın.
DOĞANIN KUCAĞINDA KAMP ATEŞİ
Atlas dergisi bu doğa yürüyüşlerini daha önce de ülkemizin değişik köşelerinde gerçekleştirmişti. Rize’nin yaylaları, İzmir’in Karagöl’ü, Kemer’in eşsiz kanyonları, Gökçeada’nın nostaljik yürüyüş yolu, Kızılcahamam’ın ormanları aklıma ilk etapta gelenler. İki gün süren bu yürüyüşlere katılımınız için Atlas okuru olmanız yetiyor. Derginin maharetli ekibi çok önceden belirlediği ve duyurusunu yaptığı rotalar için Ankara ve İstanbul’dan otobüsler kaldırılıyor(Tabii isteyenler özel araçlarıyla gelebiliyor), sonra da herkesin bir araya gelmesinden sonra da belirlenen parkurda yürüyüş başlıyor. Gruptaki en yavaş yürüyen kişilerin performansına göre belirlenen hızla yedi ile 15 kilometre mesafe geçildikten sonra da kamp alanına ulaşılıyor ve çadırlar kuruluyor. Bu esnada mangalda pişen sucuk, köfte eşliğinde alkollü ve alkolsüz içecekler ikram ediliyor, sohbetler başlıyor. Bu aşamada isteyenler geldikleri şehirlere geri dönüyor, isteyenler de doğanın kucağında kalıp, kamp ateşinin etrafında şarkılar türküler eşliğinde geceyi geçiriyor. Ertesi gün ise farklı bir yürüyüş rotasında kısa geziler yapılabiliyor veya yakın çevredeki tarihi ve turistik yerler geziliyor.
7’DEN 70 DEMEK AZ KALIR
Dikkat ettim ulaşımın, kumanyanın ve rehberlik hizmetinin Atlas ekibi tarafından ücretsiz sağlandığı bu yürüyüşlere yüzlerce kişi koşarak geliyor. Bir o kadar kişi de adını yazdırıp, gelemediği için hayıflanıyor. Nallıhan gezisinde en az 300 kişi vardı ki, 7’den 70’e demek yanlış olur, iki yaşından 75 yaşına kadar birçok kişi vardı. Katılan insanlar o kadar keyifliydi ki, hemen hemen hepsi doğa aşığı, çevreci ve bilinçli bir kitlenin bireyleriydi diyebilirim. Dünya sorunlarını da konuş, siyaseti de, teknolojik gelişmeyi de. Sohbetlerine doyum olmuyor. Yeni dostluklar kuruluyor, insanlar arasındaki dayanışmanın en güzel örnekleri sergileniyor ve iki günün nasıl geçtiği anlaşılamıyor.
BÖYLE UYUZA CAN KURBAN
Nallıhan’daki rotamız Uyuzsuyu Şelalesi’ydi. Bu cennet köşeye ulaşabilmek için Nallıhan’ın 5-10 kilometre ötesindeki Karacasu Köyü’ne varmanız yeterli. Uyuzsuyu’nun kaynağı yaklaşık 1200 metre yükseklikte kayalık bir tepede yer alıyor. Suyun sıcaklığı kaynak noktasında 36 derece civarında. Sonra aşağıya akmaya başlıyor, aktıkça da soğuyor. Suyunun “Uyuz” hastalığına iyi geldiği söyleniyor ki adı da buradan geliyor. Köylüler yıllardır hayvanlarına uyuz hastalığı bulaştığında sürüyü bu suya sokup çıkarıyor ve hastalıktan kurtarıyormuş. Detayları önümüzdeki ay Atlas dergisinde görebilirsiniz. O gün Hürriyet Gazetesi yazarı ve dergi grubunun CEO’su Mehmet Yılmaz başta olmak üzere, tüm üst yönetim bu aktivitenin içindeydi. Ağız birliği etmişçesine ortak bir söyleme girdik ki, Avatar filminden bir sahne izliyormuş gibi şelalenin görkemini dilimizden düşürmedik. Haksız da sayılmazdık; dik kayaların üzerinden akan su yatağında yemyeşil yosundan meydana gelmiş örtü film karesinden fırlamış gibiydi. Üstelik o örtü de kayaların bittiği yerden aşağılara doğru sarkmaya devam ediyordu. Kaya diplerinde yetişen enfes dağ laleleri ise o müthiş manzaraya zarafetleriyle eşlik ediyordu.
BU LEZZETLERİ TATMALISINIZ
Hava kararana kadar gruptan kopamayışımızın bir nedeni de kamp ateşi etrafında yapılan sohbetler ve tüm ormanı inleten şarkılar olmuştu. Sonra Atlas ekibini ve misafirlerini orada bırakıp, geceyi geçirmek için Nallıhan’a gittik. Nallıhan Belediyesi’nin girişimiyle restore edilen otantik bir taş yapı ise dergi yönetiminin gece sığınacağı liman olmuştu. Öğrencilerini kaybettiği için kapanan bir okul, Kültür Merkezi, lokanta ve konaklama hizmeti vermek üzere restore edilmişti. Binanın dört bir tarafı tertemiz ve çok şıktı. Aklınızda bulunsun; Bir gün önceden bile belediyeyi arayarak yer ayırtabilirsiniz. Ücreti ise komik diyebileceğim rakamda. O gece grup üyelerinin ısrarı, bir başka mekana gitmemizi de sağlamıştı. Nallıhan’ın meşhur “kapama pilavı” ve “kuzu güveci” bizleri ilçenin iki kilometre kadar dışındaki Dağdelen isimli lokantaya sürüklemeye yetmişti. Keçi peyniri, zeytinyağlı yaprak sarma, köfte ise en az diğerleri kadar lezizdi. Fiyatlar ise oldukça düşük. Örneğin yarım kilo et, mezeler, tatlılar ve yerli içki için kişi başı gelen hesap 40 lirayı geçmiyor. Yalnız, büyük şehirlerde bulduğunuz hizmet anlayışını beklemeyin. Garsonlar elinden gelen tüm çabayı gösterse de bilgileri sınırlı. Örneğin tek şekerli bir kahve isteyin, size fincan içinde pişmiş kahve ve tabağında tek kesme şeker getiriyorlar. Bu ne diye sorduğunuzda da “Siz tek şekerli kahve istemediniz mi, işte yanında kesme şekerde sundum” cevabını veriyorlar.
ATLAR BAHANE KULÜP LOKALİ ŞAHANE
Bir de çok uzaklara gitmeden Ankara’nın kalbinde yer alan bir cennetten de bahsetmek istiyorum. Yemyeşil çimleri ve ağaçları, kuş cıvıltılarını, hobileriniz için ayrılmış geniş alanları ve enfes lezzetleri bulmak istiyorsanız bu satırları iyi okuyun. Şehrin ortasında kalmış bu gizli cennetin adı “Atlı Spor Kulübü Lokali”. Yeri Beşevler semti. Kuruluşu 1956 yılına dayanan lokal, son aylarda önemli bir değişime uğramış durumda. Gerek dekoru, gerekse sunduğu lezzetler yeni işletmecisinin elinde çok güzel olmuş. Misafirlerine adeta bir sayfiye merkezi huzuru yaşatan mekana gitmek için kulüp üyesi olmanız da şart değil. Kılık kıyafetiniz ve yanınızdaki refakatçileriniz düzgün olsun yeter, içeri alınıyorsunuz. Üstelik önündeki geniş otoparklar sayesinde aracınızı park etme sorunu da yok. Güvenlik kapısından geçtikten hemen sonra da karşınıza gizli bir cennet çıkıyor. Şehrin stresli ortamından kolaylıkla uzaklaşabileceğiniz bu saklı cennette asil duruşlu atları izlemek ise büyük keyif. Hele Ankara’nın ünlü lezzet ustası Chef Soner ile ekibinin dünya mutfağından özenle seçerek oluşturduğu mönüsü de bu keyfe eşlik edince doyumsuz anlar yaşanıyor. Pazar sabahları ailenizle katılabileceğiniz Brunch’ları ise kaçırmamanızı tavsiye ederim. Bir de Cuma ve Cumartesi akşamları tertiplenen müzik dolu geceleri.
PARALARI HAZIRLAYIN AŞK ÇEŞMESİ GELİYOR
Oran semtindeki Panora AVM çok ilginç bir projeye imza atmak üzere. İtalya’nın Roma şehrindeki Fontana De Trevi’nin (Aşk Çeşmesi’nin) bir benzerini giriş bölümüne yapmayı hedefliyorlar... Çeşme, İtalya ve Roma denince; insanların aklına ilk gelen yerlerden biri. Buradaki havuza para atmak ve dilek tutmak gelenek haline gelmiş durumda. İlginçtir buraya biz Türklerden başka “Aşk Çeşmesi” diyen başka bir millet de yok ya! Havuza arkanı dönerek, sol elinle para atarsan, Roma’ya tekrar gelebileceğin rivayet ediliyor. Gün içinde havuza atılan paralar, her akşam toplanıyor ve yaklaşık üç bin Euro civarında biriken para Romanın fakirlerinin ihtiyaçları için kullanılıyor. Bakalım Panora’da kaç kişi arkasını dönüp sol eliyle para atacak. Daha da önemlisi havuzda biriken para kim ya da kimlere yar olacak?