Meşhur Hint fakiri sözü tarih oldu Ankara’yı düşününce gözüm doldu
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Hepsi Ankara dışına olmak üzere 28 gün içine tam yedi iş seyahati sığdırınca, üstelik ziyaretler yoğun iş temposunda geçince allak bullak oldum.
Hatta bazı gidişlerde sabah hangi şehirde uyandığımı bile şaşırdım. Hal böyle olunca da geçen hafta köşe yazımı yazacak zaman bulamadım. Aslında ne çok yazılacak konu vardı! Örneğin birçok partinin seçim vaatlerini ele alıp, yaşanan gerçeklerle nasıl tezat oluşturduğunu ispatlayabilirdim. Ya da Ankara’nın gerçeklerini daha önceki aktarımlarım gibi farklı yönlerden ele alabilirdim. Köşemin yayınlandığı bu gün ülkemizde seçim var ve sizleri özgür iradenizle baş başa bırakmak için yanlış uygulamalara yönelik yazılarımı ileri tarihlere bırakıyorum. Sözü daha fazla uzatmadan da konuya giriyorum. Bu hafta iş seyahatlerimde neler olduğunu ve sizlere ilginç geleceğini düşündüğüm konuları sıralayacağım. Tabii gittiğim şehir ile Ankara karşılaştırmasını ihmal etmeden. Seyahat programın ilk durağı Antalya’ydı. Tempo Travel Dergisi başta olmak üzere mensubu olduğum gruba bağlı birçok yayın için geniş turizm dosyası hazırlığım için bu şehre gittim. Kaldığım üç gün boyunca da neredeyse ayak basmadığım belde, gitmediğim turizm merkezi kalmadı. Öncelikle şunu belirtmeliyim, turizm sektöründeki herkes bu yıldan çok umutlu ve şimdiye kadar gerçekleşenlerden dolayı mutlu. Otellerin büyük kısmı Kasım ayına kadar doluluktan bahsediyor ki, konaklama bedelleri bu gelişmelerin paralelinde yükseldikçe yükseliyor. Gerçi her şey dahil sisteminin avantajından faydalanıp, kaldıkları otelden çıkmayan turistlerden dolayı şehir merkezlerindeki esnaf aynı duygular içinde değil ama onlar da yaz sezonuna umutla bakıyorlar.
YETERKİ FİL BULUN BEYAZA BOYAMASI KOLAY
Turizmcilerin en çok sevindikleri konu ise alışıla gelmiş ülke misafirlerinin yanı sıra Hindistan, İran gibi farklı ülke insanlarının Antalya’yı keşfedip, büyük guruplar halinde gelmesi. Bu çeşitlilik de yabancı tur şirketleri karşısında turizm yatırımcısının elini güçlendiriyor, düşük fiyat politikalarına son veriyor. Özellikle Hintli misafirler Antalya’da pek gözde. Birçok Hintli aile tatilin yanı sıra İstanbul’dan sonra Antalya’yı da düğün mekanı olarak seçmeye başlamış ki, şimdilerde Hindistan’da Antalya’da düğün yapmak moda olmuş. Benim olduğum sırada Hindistan’ın önde gelen ailelerinden biri Kundu’daki Mardan Place Otel’i üç günlüğüne kapatmış ve davetlileri özel uçaklarla Antalya’ya taşımıştı. Günlüğüne bir milyon dolar alan otel yönetimi ise bu durumdan çok memnundu. Üstelik ekstra istekler sebebiyle ciroları anlaştıkları rakamında üzerine çıkmasından dolayı havalara uçuyorlardı. Mardan Otel’in CEO’su İrfan Demirok ile konuyu paylaşırken, dostluğumuza da istinaden espri dozu yüksek şöyle bir sohbetimiz oldu:
“Hintli misafirlerimiz düğün için kesenin ağzını açıp, beyaz fil bile istediler ama nereden bulalım!” diyen İrfan’a verilecek cevap belliydi. “Git hayvanat bahçesinden ya da bir sirkten fil kirala, beyaza boya, istekleri yerine gelsin” Önce bu önerimi ciddiye aldı ve dudaklarından “Böyle şey mi olur?” cinsinden sözler dökülmeye başladı. Sonra da şaka yaptığımı anlayıp, sıkı bir kahkaha patlattı. Ancak söylediklerimde az da olsa gerçek payı vardı ki, bu işin piri Amerikalıların yaptıklarına bakmak yeter. Adamların Las Vegas’da neler gerçekleştirdikleri ortada. Allahın çölünü allayıp, pullayıp, önemli bir turizm destinasyonu olarak dünya pazarına sunmadılar mı? Kaldı ki Antalya’nın doğal güzelliği bile tek başına yeter.
RUSÇADAN SONRA ALMANCA VE İNGİLİZCE
Antalya ile ilgili hazırladığım bazı dosya çalışmalarını önümüzdeki haftalarda siz Hürriyet okurlarına da aktaracağım. Tabii bu dosyaları bizim dergi grubuna bağlı bazı yayınlar için hazırladım, ki daha çok Tempo Travel Dergisi için ter döktüm. Zira iki yıldır Türkçesi tüm gazete bayilerinde satılan ve büyük ilgi gören bu derginin Rusça versiyonu da Mart ayında piyasaya çıktı ki mütevazı olmaya gerek yok projede katkım çok büyük. Sakın yanlış anlaşılmasın ekip arkadaşlarımın ve üst yönetimin desteğiyle. Şimdi Tempo Travel’in Rusça baskısından sonra İngilizce ve Almanca editionları için kolları sıvadık. Bilmeyenler için söyleyeyim, bu derginin Türkçe sayılarının içeriğinde ülkemizle beraber dünyanın farklı bölgelerine yönelik yazı ve görseller var. Yabancı dildeki yayınlarında ise şimdilik sadece Türkiye’nin önemli turizm destinasyonları yer alıyor ki, yakın bir gelecekte onların içinde de dünyadan haberler olacak. Şimdilik ülkemize gelen yabancılar ile o ülkelerde düzenlenen Turizm fuarları için hazırladığımız yabancı editionların Rusya’da, Almanya’da ve İngilizce konuşan birçok ülkede raflara girmesi için biraz daha zaman var.
YÜRÜYÜŞÜ BİLMEM AMA SUCUK EKMEK GÜZELDİ
28 gün içerisinde gittiğim ikinci durak ise İzmir’di. Yine bizim dergi grubuna bağlı Atlas Dergisi’nin gelenekselleşen doğa yürüyüşleri kapsamında Ege’nin incisi bu kentte üç gün geçirdim. Bu süreç zarfında Kordonboyu’nda keyif yaptım, Çeşme Urla gibi yakın ilçelere gittim, davetlere katılıp, eski dostlarla buluştum. Son gün ise yaklaşık 200 kişiyle doğa yürüyüşünün yapıldığı Karagöl’e gidip, organizasyondaki yerimi aldım. Gerçi doğa tutkunları gibi 14 kilometre yürüyüp, geceyi göl kenarında kurulan çadırlarda geçirmedim ama Yamanlar Dağı’ndaki muhteşem manzarayı da kaçırmadım. Ben bir başlangıç anında, bir de final sonrası verilen sucuk- ekmek partisinde yer aldım. Aradaki süreçte ise o daracık dağ yolunu takip edip İzmir’e gidip, geri geldim. Tam 33 yıldır sürekli olmasa da ara ara gittiğim İzmir gerçekten güzel bir şehir. Tabii onu böylesine cazip kılan ise içinde yaşayan insanların çağdaş yüzü ve hayat dolu enerjisi? Her fırsatta Kordonboyu’nu baştan sona turladım ve tüm kentin sel olup bu sahil şeridine akmasına tanık oldum. Her yaştan ve kimlikten vatandaşın deniz kenarındaki parklara doluşmasını, çimlere uzanmasını, restoranlarda yemek yiyip, kadeh tokuşturmasını izledim. Nargilesini fokurdatanla, çayını yudumlayanla, kumrusunu paylaşanla sohbet ettim. Hatta dilencileri, falcıları, seyyar satıcıları, fayton sürücülerini bile hafızama kazıdım.
FALCININ KADİR İNANIR YALANI
Falcı dedim de, sen istesen de istemesen de yanına gelip, kurulmuş plak gibi konuşmaya başlıyorlar. Kimi beni kalantor bir zengine benzetti, kimi de romantik bir aşığa ama yalanları masamı paylaştığım iş arkadaşıma yönelmeleriyle son buldu. Kadir İnanır’a benzettikleri masa arkadaşım, kel, göbekli ve siması Almanlara benziyordu. Şaka bir yana İzmir’de gördüğüm en olumsuz yön, restoranların içine bile girmekten çekinmeyen bu falcılar ile dilenciler oldu. Turistik iddiası olan bu şehir için davetsiz misafirlere yönelik acilen önlem alınmalı. Sokakta köşe başlarını tutmalarına bir şey demiyorum ama masanızda dahi kolunuza yapışmaları hoş değil. Ayrıca gittiğinizde benim yaptığım hatayı siz asla yapmayın. Önce bir kaçına para verdim ama arkasından onlarcası gelmeye başladı. Anladım ki bir birlerine haber veriyorlar ve diğerlerini de sizin olduğunuz yere yönlendiriyorlar.
ANKARA BU KADAR SIKICI DEĞİLDİ!
Kordon sefam esnasında Ankara’daki yaşamımızı düşündüm. Tamam, İzmir gibi denizimiz, dolayısıyla doğal dekorumuz yok, bozkır da yaşıyoruz ama Ankara fiziki olarak bu kadar da sıkıcı olmamalı. Örneğin keyifle yürüyeceğimiz bir bulvar ya da caddemiz bile yok. Otobana dönmüş yollarda ne yürüyebilecek doğru dürüst bir kaldırım var, ne de karşıdan karşıya geçebilecek imkanımız. Eskiden Kızılay’da mağaza vitrinlerine bakarak yürümek, bulvar üstündeki kafe ya da pastanelerde bir şeyler atıştırmak çok keyifliydi. O dik Cinnah yokuşunu tırmanıp, Botonik parkında soluklanmak bile güzeldi. Şimdi biraz Tunalı Hilmi Caddesi, biraz da Bahçelievler 7. Cadde, hepsi o kadar. İnatla AVM’lerin içine tıkıştırılmamız ise neredeyse kaderimiz oldu. Akşam karanlığı şehrin üzerine çöktüğü zamansa neredeyse hayat duruyor. Ben bu olumsuzluğun suçunu kentte yaşayanlarda değil, kentin ruhunu kaybettiren tüm yetkililerde buluyorum. Nasıl mı? Saat 24’den sonra toplu taşım araçlarını çalıştırmayan, sokakları loş ışıklara mahkum eden, yaya kaldırımlarını daraltan, aileleriyle restorana giden çocukları karakola götüren bir yaklaşımdan ne bekliyorsunuz ki? Yazı çok uzun olduğu için devamı gelecek haftaya deyip, şimdilik burada keselim. Sanıyorum diğer bilgiler de sizlere ilginç gelecektir.