Paylaş
Tüm bu organizasyonun başında ise Can Sezgin isminde başarılı bir CEO var. Can ile eskiden beri tanışır ve performansına hayranlık duyarım. Bilirim ki onun el attığı her işte hizmet ve kalite çizgisi yukarı doğru tırmanır. Tıpkı Başkente kazandırdığı yeni işletmesi Antrikot gibi.
Geçenlerde Can ile klasik telefon görüşmelerinden birini daha yaparken anladım ki ona karşı bugüne kadar haksızlık yapmışım. Bu cümlemi biraz daha açmam gerekirse, Can açtığı her yeni işletme öncesi beni telefonla arar ve “Burayı mutlaka görüp, lezzetleri tatman lazım ama bu sefer davetime olumsuz yanıt verme” der. Ben ise dostumun bu talebini bir bahaneyle geri çeviririm ama sonraki günlerde kendisine haber vermeden gidip, mekanın analizini yaparım. Tabii hesabı ödedikten sonra da telefona sarılıp, Can’a görüşlerimi aktarırım.
Aslında tüm işletmelere gidişimde uyguladığım bu sistem benim yazılarımı daha bağımsız bir gözle yazmamı sağlar. Buna editoryal bağımsızlık da diyebilirsiniz. Can, yaptığımız son telefon görüşmesinde bu tutumuma saygı gösterdiğini ama için için de kırıldığını söyledi. Aslında haklı olduğu bir yön de vardı. Bu bahaneyle dostunu yemekte ağırlarken beğeni süzgecimin cevaplarını sıcağı sıcağına öğrenmek istiyordu. Sonuçta Divan Otel içinde açtığı Antrikot Restoran da ilk kez yemek davetini kabul ettim. Gecenin sonunda ise büyük bir kaygıya kapıldım. Neden mi? Önce bu restoranı anlatayım, sonra cevabını veririm.
ET İLE SOSUN UYUMU ANCAK BU KADAR OLUR
Bu restoranda 50 yıllık bir geçmişe sahip Divan mutfağının geleneksel mönüsüyle karşılaşacağımı zannederken yanıldığımı kısa sürede anladım. Zira karşımda enfes dekore edilmiş şirin bir restoran, tabağımda ise özel bir etin çok özel sosla birleşmiş uyumlu lezzetini buldum. Antrikot mönüsünün yanındaki özel soslu salata, çıtır patates kızartması, peynir tabağı ve altı çeşit tatlı arasından seçtiğim sufle de bu lezzet yolculuğumun diğer ürünleriydi. Yemek üstüne ikram edilen kahve ve yanındaki ev yapımı buz gibi likör ise benim misin diyen gurmelerin ağzına layıktı.
Masadaki sohbet sırasında Can’ın anlattıklarından çıkarıyorum ki bu yeni konsept için bir hayli çaba göstermiş. Şefleri Ali Açıkgül ile beraber Paris ve Cenevre’de sayısız restorana gitmişler. Avrupa’daki benzerlerinin bir kademe üstüne ise hepsinin iyi yönlerinden alıntılar yaparak çıkmışlar. Zaten ette kullandıkları sosu da biraz Avrupalı, biraz Türk damak tadının sentezinden oluşan bir karışımla elde etmişler. Sonuçta da bırakın Kavaklıdere’yi ülkemizin en gözde mekânı olmaya aday bu konsepti yaratmışlar. Sözün özü özel bir et ile çok özel sosun uyumu ancak bu kadar güzel olabilir.
OLAN TAARRUZA UGRAYAN MİDEME OLDU
Gelelim neden kaygıya kapıldığıma. Yemeğin lezzeti ve hizmet kalitesi bu kadar yüksekken davet edildiğim bir mekanı çok beğendiğimi söyleyerek size nasıl aktaracağım kaygısına düştüm. Bu güne kadar aktardığım her yerde hesabı öderken güzel ya da çirkini rahatlıkla yazıyordum ama Can Sezgin bu özgürlüğümü elimden alıvermişti. Her şey çok güzeldi ancak davetli olduğum için bunu aktarmakla suç işlemiş psikolojisine büründüm. Çözüm yine elimdeydi ki ertesi gün uygulamakta gecikmedim. Kalabalık bir grupla aynı mekana gidip, hesap pusulasında yazan rakamı ödedim ve yükten kurtuldum. Olansa, iki gün aynı mönünün lezzet bombardımanına maruz kalan mideme oldu.
BU KASAPLAR BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL
Hazır söz et ürünlerinden açılmışken yeni trendlerden birine yönelik örnekler vereyim. Attar Sokak’taki Günaydın Et Restoranı’na daha önce de değinmiştim. Gerek dekoru, gerekse sunduğu mönüsüyle Ankara yaşamına yeni bir renk getirdiği yadsınamaz bir gerçek. Kebap-restoran konseptiyle faaliyetini sürdüren Günaydın Et, şimdi de Arjantin Caddesi’nde açacağı yeni mekanla Kasap-Steak House konseptini getiriyor.
Kebap ile Steak House arasında ne fark olduğunu düşünenler için kısaca şöyle bir açıklama getireyim; Kebap restoranlar hepinizin bildiği gibi pide, lahmacun, kuzu şiş, adana kebap, kaburga, tavuk şiş gibi et ürünlerini sunan mekanlar. Steak House’lar içinse şöyle bir özet yapabiliriz. Dananın sırt bölgesinden elde edilen ve yalnızca ızgarada pişirilen etlere “Steak” denir.
Bu arada Günaydın Et’in en büyük rakibi hiç kuşku yok ki Ankaralı bir marka olan Butcha Et Restoranı. Ümitköy Park Caddesi ve Panora Alışveriş Merkezi’nde olmak üzere iki şubesi olan Butcha’ya gidince çok özel bir yer olduğunu fark ediyorsunuz. Tam anlamıyla bir lezzet durağı ama dekorasyonuyla da insanı çok etkiliyor. Güney Amerika’da yaygın biçimde kullanılan et dinlendirme yöntemini yani “Dry aged beef” sistemini kullanıyor.
Şimdi gerek Günaydın Et’in, gerekse Butcha’nın bildiğimiz kasap ya da et restoranından ne farkı var dediğinizi duyar gibiyim. Cevabını hemen vereyim. Hayvanların yetiştiği çiftlik şartları bir kenara, sofranıza gelen etin kesildikten sonraki saklama koşulları bu farkı yaratıyor. Özel bölgelerden temin edilen etler hemen servis edilmek yerine, bazı yöntemlerle dinlendirilerek belli bir sürenin sonunda müşterilere sunuluyor.
SALTOĞLU’NA CEVABI BEN DEĞİL BAŞBAKAN VERDİ
Geçen hafta bir cümlelik hatam yüzünden açıklama gönderen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Basın Müşaviri Avni Kavlak’a bazı sorularım olmuş ve cevap beklediğimi yazmıştım. Aradan beş gün geçtikten sonra cevap geldi. Önce saçmalamaları sürüyor diye hiç değinmeyeyim dedim ama dikkatlice okuyunca “Bir suçu kabullenme ancak bu kadar olur” diye özetleyerek sizlere aktarmaya karar verdim. Okuyun ve nasıl bir zihniyetle uğraştığıma karar verin.
Basın Müşavirinin Seyfi Saltoğlu Bulvarı konusundaki açıklaması tam bir komedi. “Seyfi Saltoğlu 1984 yılından 2009 yılına kadar aralıksız Ankaralıların tercihi ile Büyükşehir Belediyesi Meclis üyeliği yapmış, bu 25 yıllık sürenin büyük bir kısmında da Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili olarak hizmet vermiştir. Demokrasinin gereği olarak halkın oyuyla seçilen Belediye Meclisi, bir değerlendirme yaparak 25 yıl boyunca Belediye Meclis üyesi olarak Ankara’ya hizmet veren ve kendi hizmet döneminde açılan bir yere Seyfi Saltoğlu ismini vermiştir.“
Eh ben bu açıklamaya ne diyeyim: En son yerel seçimlerde Gökçek ve ekibi yüzde 37 oy almadı mı? Yüzde 63 oranındaki Ankaralı bu insanı istememişken (Eminim yüzde 37’lik kesimin büyük çoğunluğu da Saltoğlu’nu tanımıyordur) ismini bulvarındaki tabelada neden istesin? Ayrıca 25 yıl hayrına da iş yapmadı. Maaş aldı, hatta Angora’da villa alacak kadar çok para kazandı.
Gökçek ve seslendirmecisine hatırlatmak isterim ki bir bulvara isminin verilmesi talebini geri çeviren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tabeladaki isimler konusunda en son şu sözü söylemişti: “Ben, insanlar yaşarken cadde, bulvar, park ve meydanlara isimlerinin verilmesini uygun görmüyorum” Maşallah Ankara’da Saltoğlu Bulvarı da var, Melih Gökçek Bulvarı da, Melih Gökçek Parkı da.
BİR SUÇ ANCAK BÖYLE İTİRAF EDİLİR
Avni Kavlak, en trajikomik yanıtı ise Dikmen Vadisi 3. Etap’ta yapılan köprü için vermiş. “Köprü, Çankaya ile Dikmen arasındaki tüm trafiği taşımak için yapılmamıştır. Zaten köprünün iki şeritlik durumu da bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu köprü 3. Etabın bitiminde bulunan Yusuf Karaman Cami, iki yaka arasındaki konutlar ile yapımı kısa sürede başlayacak Dikmen Vadisi 4. Ve 5. Etap’a ulaşımda kullanılmaktadır. Yani bu köprünün halka kapanması söz konusu değildir, sadece fiziki şartlara uygun olarak kullanılmaktadır.”
Bu sözlere “Pes” demekten başka bir söz söylenmez. Sen Ankara Belediyesi’nin kasasından en az 5,5 trilyon lira para harcayacaksın, sonra da biz bunu vadideki evler ve cami için yaptık, vatandaşa kapalı diyeceksin. Fiziki şartlar o evlerde oturanlar için de, Ankara’nın başka semtlerinde oturanlar için de aynı değil mi? Bu açıklama suçu kabullenmek değil de nedir? Eğer Dikmen Vadisi 3-4 ve 5’inci etap için yapıldıysa parasını belediye değil, oradaki binaları yapıp, milyarca lira para kazanan müteahhitler ödemeliydi. Ankaralı vatandaş mutlu bir azınlığın kullanmasına karşın kendisinin kullanamadığı köprüye niye para ödesin?
Bir de laf kargaşasına gerek yok. O köprüden yaya olarak herkes geçebiliyor ama aracıyla sadece cami personeli ve Vadi Evleri’nde oturanlar geçebiliyor. Bölgedeki Otistik Çocuklar Okulu’na giden öğrenci velileri bile güvenlik kapısına takılıyor.
VİLLADA MAHKEME GÖKÇEK’İN USULSÜZLÜK YAPTIĞINA KARAR VERDİ
Son olarak da Melih Gökçek’in Oran’da, oğlu Ahmet Gökçek otursun diye aldığı villa ile ilgili açıklama yapmış. “Bu ev ile ilgili Çankaya Belediyesi de dava açmıştı. Geçtiğimiz günlerde bu dava sonuçlandı ve Melih Gökçek beraat etti” diyor.
Geç bunları Sayın Kavlak, geç. Sen ev desen de bu villa olayını ben ortaya çıkardım ve Gökçek’le mahkeme koridorlarında ben kapıştım. Sonuç ise Ankara Asliye 19. Hukuk Mahkemesi’nin kararına şöyle yansıdı.
“Mahkememizce aynen kabul edilen bilirkişi raporuna göre, villanın bitişiğinde bulunan park alanı ve trafo alanı gibi kamuya ayrılmış alanlar davaya konu villanın bahçesine katılmıştır. Bir bütün olarak kullanılmaktadır. Keşif tarihinde dahi bir bütün olarak kullanılmaktadır. (Not: Mahkeme, yazdığım haberden yaklaşık iki yıl sonra keşfe gitti) Davacının, kamuya ayrılmış bulunan park alanını ve trafo alanını kendi alanına dâhil ederek halen dahi kullanması imar yasasına aykırılık oluşturmaktadır. Davacı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanıdır. İmara aykırı şekilde kamu alanını kullanmasında hukuki dayanak yoktur. Davacı tam kusurludur. Haber, davacının kusuruna dayanılarak yazılmıştır.”
Bu satırlardan da anlaşılacağa üzere mahkeme, gerekçeli kararında Melih Gökçek’in usulsüzlük yaptığını ve yapmayı da sürdürdüğünü söylüyor. Bu karar savcılık soruşturması ve görevden el çektirme için yeterli değil mi?
Paylaş