Japonya teslim oldu haberini çöpe atan kadın milletvekili
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
77 yıl önce 5 Aralık 1934’te yapılan Anayasa değişikliği ile kadınlara parlamentoya seçme-seçilme hakkı tanınmıştı. 8 Şubat 1935’de yapılan seçim sonucunda 17 kadın milletvekili, parlamentoya girmişti. İlk kadın milletvekillerinden birine ait gülümsetici bir anekdotla, tümünü anmış olalım.
Rahmetli gazeteci Şinasi Nahit Berker, eski kadın mebuslardan ve tanınmış noterlerimizden Zihni Nayman’ın refikaları sayın Esma Nayman’la 1940’lı yıllarda Anadolu Ajansı’nda “Birlikte çalışmak şerefine nail olduğunu” yazdığı Matbuat Hazretleri kitabında şu öyküyü anlatıyor: Esma hanımefendi, öğleden sonra saat üçe doğru teşrif ederler, saat beş sularında bir çaya müteveccihen hareket ederlerdi... Bu arada, muhtelif yerlere telefon ederler, uzun süren konuşmalardan sonra, sosyete dedikodularından bütün arkadaşları aydınlatırlardı... Sayesinde, bir hayli havadisi ilkönce ben uçurmuştum... Sağolsun!... Lâkin, United Pres veya Reuter’den gelen taptaze haberleri Türkçeye tercüme ederken biraz gecikir, eğer çay saatine de az vakit kalmışsa, ehemmiyetsiz kaydı ile sepete atar, bir taksi çağırtır, sessiz sedasız giderdi...
KADINLAR 77 YILDIR MECLİS’DE
Gene böyle bir gün, Esma Hanım, pılısını pırtısını toplamış gidiyordu ki, telsizcinin çırağı Reuter’den mi, United Press’ten mi bir flaş havadis getirdi ve Esma hanıma verdi... Esma hanım ayaküstü şöyle bir göz gezdirdi... Başmuharrir Fazıl Kurtiş’e hitaben: “Fazıl bey, baktım mühim bir şey yok... Müsaadenizi rica edeceğim” dedi... Ve rüzgar gibi geçti gitti... Anadan doğma asabî olan Fazıl Kurtiş, birimizden birine seslendi: “Esma hanımın attığı haberleri şu sepetten alıp versene bir bakayım...” Dediği oldu... Bir saniye, iki saniye mi ne geçti, ajans inim inim inledi: Esma hanımın sepete attığı havadisler arasında şu da varmış “Japonya kayıtsız şartsız teslim oldu!” İkinci Dünya Savaşı’nın bitiren olay olan “Japonya’nın kayıtsız şartsız teslimi” haberini çöpe atan AA mütercimi rahmetli Esma Nayman ve 16 arkadaşı tarihimizdeki ilk kadın milletvekilleri unvanını taşıyorlar.
MAHALLE BAKALINA SORMADIKLARI KALDI
Geçen haftaki köşe yazımda Londra turizm fuarını yazmış ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün heyetiyle gitmediğimi dile getirmiştim. Bu yüzden de ne yoluma halılar serildiğini, ne kraliyet arabalarına bindiğimi, ne de saray sofralarında ağırlandığımı aktarmıştım. Aksine vize almak için bile cebelleşip, sinir harbine girdiğimi ve konunun açılımını da bu hafta yazacağımı söylemiştim. Kaldığımız yerden devam edelim... Benim için sıkıntı İngiltere vizesi almak üzere yaptığım müracaatla başladı. Diplomatik ve mülki erkanda akratide gazeteci olmama, İngiliz Elçiliği davetlerine çağrılmama rağmen vize alabilmem için ahretlik sorulardan oluşan koca bir form önüme kondu. Türkiye’deki tapulu mallarımın listesi, bankadaki hesaplarım, eşime ayda kaç para verdiğim, taciz veya tecavüz gibi konulardan hüküm giyip giymediğim, daha önce toplu katliam olaylarına karışıp karışmadığım gibi birçok abuk sabuk sorunun sorulması bir kenara, hakkımdaki bilgiler sağır sultana bile soruldu. Allahtan oturduğum evin yakınında mahalle bakkalımız yoktu da ona da kaç yumurta, kaç ekmek aldığım filan sorulmadı.
FRAK YA DA FIRST LADY’İN KIYAFETİ DAHA MI ÖNEMLİ
Üstelik vize için büyük para aldıkları yetmezmiş gibi, bir de işlem yapıyoruz diye 20 gün kadar pasaportuma el koydular. Neyse her şeyin bir karşılığı var tabii... Bundan sonra İngiliz Elçiliği’nden davet geldiğinde elçinin tapularını, eşine verdiği parayı sormadan asla katılmam ve eften püften organizasyonlarına muhabir yollamam. Bizler toplumun gözü önünde olan birçok yayında imzası bulunan, daha önemlisi protokol davetlerinde yer alan kişileriz. Bize böyle bir muameleyi reva gördükten sonra, sokaktaki Türk vatandaşına uygun gördükleri davranışı düşünemiyorum! Üstelik böyle bir uygulamayı Amerika, Almanya gibi vize isteyen ülkelerden bile görmemişken. Onun için Ertuğrul Özkök’ün sarayda gazetecilerin giydiği frak’ın yakışıp, yakışmadığı gündemine de, Hayrunnisa Hanım’ın kıyafet tercihi üzerine yorumlarına da ilgisiz kaldım. Keşke, Ertuğrul Bey, İngilizlerin vize konusunda Türklere reva gördüğü yaptırımları tartışmaya açsaydı!
ELEŞTİRİDEN PAY ALMAYANLAR ŞAPKASINI ÖNE KOYMAYANLAR
Londra gibi bir başkent düşünün ki yılda milyonlarca turist ağırlıyor ve büyük paralar kazanıyor. İşte bu yüzden geçen hafta tanıtımda sözden ileri gidemeyen Ankaralı kamu ve sivil toplum örgütlerini eleştirdim. “Niye dünya turizm fuarlarında Ankara standı yok?” diye sorunca da herkes kendince bir savunma mekanizması geliştirdi. Bu eleştirimi üzerine alıp, alınganlık gösteren ilk kişi ise Ankara Valisi Alaaddin Yüksel oldu. Hâlbuki kendisi Ankara turizminde geri kalmışlığın suçunu üzerine alacak en son kişiydi. Zira daha önceki görev yeri Antalya’dan da edindiği tecrübeyle ve vizyonuyla Başkentin ana sorunlarına el atmış bir kişiydi. Belki de Ankara’nın tarihinde ilk kez turizm kongreleri düzenledi, yol haritaları çıkardı. Kısacası çabaladı, değişik kesimleri harekete geçirdi. Sonrası mı? Onun meşale elde önde koşturmasına karşın, diğerleri yavaş adımlarla takip etti. Biliyoruz ki sistemden dolayı ülkemizde valiler belli bir yere kadar söz sahibi. Sahnede esas rol alması gerekenler ise seçimle yönetime gelen yerel yöneticiler. Mesela Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek pek ala bu eleştirimden pay çıkarıp, şapkasını öne koyabilirdi. Keza turizmle ilgili sivil toplum kuruluşları.
ŞEHRİN RUHUNU KAYBETTİREN Mİ ATAK YAPACAK?
Örneğin yeni yatırımları bir kenara bırakın, Ankara’nın mevcut potansiyelini harekete geçirebilecek olan kişi Gökçek, ama o Maymunlar cenneti, Disneyland gibi içi boş projelerle hayal dünyasında süzülüp gidiyor. Dahası cadde ve meydanları yok edip, yolları otobana çevirerek, hatta Gökkafes ismiyle anılan demir yığını gibi enkazlarla görünümü bozarak şehrin ruhu yok ediyor. Yenimahalle ve Altındağ belediyeleri hariç diğer ilçe belediyeleri ise Gökçek’le kolkola girmiş, turizm için kolunu bile kıpırdatmıyor. Örneğin, bırakın Ankara’yı, Türkiye’nin en önemli ilçesi Çankaya bile turizm bir kenara yerleşik düzendekilere dahi yetersiz kalıyor. Yazım üzerine Vali Yüksel’le beraber bazı kamu kuruluşlarının harekete geçmesi de hoşuma gitti. Örneğin Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara İl Müdürü Doğan Acar, yeni kurulan Ankara Kalkınma Ajansı’nın yöneticileri şehir için düşündükleri ve yaptıkları çalışmaları anlattılar. Hepsini olmasa dahi, yarısı hayata geçse, şehri çok güzel günler bekler. Turizm dolu günlerin müjdesi olarak da Vali Alaaddin Yüksel’in göreve gelmesiyle beraber Ankara’ya gelen turist sayısındaki yüzde 15’lik artışı gösteriyorlar. Yanlarında Ankara için hazırladıkları raporları ve istatistikleri de getirdiler. Önümüzdeki hafta sizlerle paylaşacağım. İnanın Başkentle ilgili bu rakamlar çok ilginizi çekecek ve kafanızdaki birçok soruya yanıt bulacaksınız.
İÇ HATLARDAKİ ARTIŞ DIŞ HATLARA YANSIMADI
Bir ön enformasyonda da bulunayım. 2010 yılı Ocak ve Eylül ayları ile 2011 yılı Ocak ve Eylül ayları arasındaki Esonboğa Havalimanı’na gelip-giden yolcu ve uçak sayılarını verdiler. 2010 yılında toplam 5 milyon 779 bin yolcu sayısı çıkarken, 2011 yılında bu rakam 6 milyon 482’ye çıkmış. Deminde belirttiğim gibi bu sayılar yılların ilk dokuz ayını veriyor. 12 aylık veriye bakınca 2010 yılında 7 milyon 866 olan yolcu sayısı, 2011 yılında tahmini 9 milyon’a çıkıyor. Yani yüzde 15’lik bir artış söz konusu. 2010 yılının ilk dokuz ayında dış hat uçuşları 1 milyon 27 bin olarak gerçekleşirken, 2011 yılında sayı 1 milyon 112 bin olmuş. Yani yüzde 8’lik bir artış söz konusu. Bu rakamda şunu gösteriyor ki, yurtiç seferler ortalamayı yükseltmiş, yurt dışından ise küçük bir artış olmuş. Yani Ankara turizmini yabancı ülkelere çok iyi anlatamamışız.
TEPEMİZDEN 73 BİN UÇAK GEÇTİ
Uçak seferlerinin sayısına bakınca da aynı oran göze çarpıyor. 2010 yılının ilk 9 ayında iç-dış hat toplam uçuş sayısı 45 bin 824 olurken, 2011 yılının aynı dönemi için sayı 53 bin 732 olmuş. Yani yüzde 17’lik bir artış söz konusu. Gel gör ki bu uçuşların dış hat seferleri 2010 yılında 8 bin 811 olurken, 2011 yılında rakam 9 bin 099 olmuş. Yani dış hat uçuşlarında yüzde 3‘lük bir artış söz konusu. Bu arada 2010 yılı ile 2011 yılının tahmini 12 aylık rakamlarını da vereyim. 2010 yılında 63 bin 406 olan uçuş sayısı, 2011 yılında tahmini olarak 73 bin olacak. Sözün özü iç turizmde ivme kazanan Ankara, dış pazarda çok yavaş seyrediyor. Şimdi neden dış tanıtım yok diye yazdığım anlaşıldı mı?