Ankara görgülü, İstanbul gösteriş meraklısı

Yaptığı alt üst geçitleriyle övünen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, cadde ve sokaklara verdiği tahribatı sıkça yazarım.

Haberin Devamı

İyi hatırlıyorum, geçmişte Başbakan Erdoğan ile kol kola girip, 13 köprülü kavşak açılışı yapmış ve ballandıra ballandıra bu kavşakların Başkentin trafik çilesini uzun yıllar çözeceğini açıklamıştı. Son aylarda fark ettiniz mi bilmiyorum ama geçit yapılan arterlerde bile trafik çekilmez hal aldı. Özellikle işe gidiş ve çıkış saatlerinde araçlar milim milim ilerliyor.
 Buradan şuna gelmek istiyorum. İstediğin kadar yol genişlet, kavşak yap, köprü kur; toplu taşıma yönelmediğin sürece trafiği rahatlatamazsın. Üstelik otobana dönmüş yollarla şehrin ruhunu yok edersin. Türkiye, planlı kentleşmenin önemini anımsatmak için tüm dünya ülkeleriyle birlikte 8 Kasım’da Dünya Şehircilik Günü’nü kutlamaya hazırlanıyor. Ama Başkent bu özel güne boynu bükük giriyor. Zira Yaya Hakları’nın hiç düşünülmediği, şehir plancılığının keyfe keder düzenlendiği bir metropolde yaşıyoruz.

Haberin Devamı

 OTOBANA DÖNEN CADDELERDE CAN PAZARI 

Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi’nin ikinci maddesi ne diyor? “Yayanın; motorlu taşıt değil, insan ihtiyaçlarına göre şekillenmiş kent merkezlerinde yaşama hakkı vardır.” Ankara’da ise bırakın yaya haklarını, kent kültürünün hiçe sayıldığı uygulamalar ile neredeyse yürüyen insan yokmuş gibi davranılıyor. Karşıdan karşıya geçiş için büyük beceri gerektiren üç dört şeritli yollar, ölümlü kazalara davetiye çıkarmıyor mu? Ya şehrin göbeğinde otobana dönmüş ana cadde ve sokaklara ne demeli? Göstermelik kaldırımlar yayaların yan yana yürümesini bile imkânsız kılmıyor mu? Bazı güzergâhlarda karşıdan karşıya geçmek için yüzlerce metre yol kat etmek hepimizin ortak sorunu değil mi?
 Bu arada birçok arterde aylardır süren asfalt sökümünü ve yenisinin yapılmasını kimse anlayamıyor. Birkaç ufak yamayla kaymak gibi sürüş keyfine kavuşacak yolların sökülüp yeniden yapılması tam bir israf. Dahası asfaltlanan yolun kısa bir süre sonra tekrar kazınması insanları çileden çıkarıyor. Ya doğalgaz çalışması, ya Telekom kazısı, ya da kanalizasyon borusu döşeme derken rahat bir nefes alamıyoruz. Sözüm ona tek bir merkez olan AYKOME’den (Alt Yapı Koordinasyon Merkezi) izin alınarak yapılması ve kazı zamanının planlaması gereken bu çalışmalarda bir türlü senkron tutturulamıyor. Ya da özellikle eşzaman oluşturulmuyor! 

Haberin Devamı

SENKRON TUTMADI KAZIYA PAYDOS

 Neyseki AYKOME bir kaç gün önce aldığı bir kararla kentteki kazı işlemlerini sonlandırmış. Bundan böyle acil onarım gerekmedikçe kazı yapılmayacakmış. Şimdi yarım bırakılıp, üstü bile kapanmamış çukurlara mı yanalım, yoksa yeni kazının yapılmamasına mı sevinelim bir türlü karar veremedim!
 Bir de kuş konmaz kervan geçmez yollara kaldırım yapılırken en işlek caddelerin ihmal edilmesi anlaşılır gibi değil. Örnek mi? Saatte bir yayanın yürüdüğü Konya Yolu pırıl pırıl kaldırım taşlarına sahipken, kalabalıktan adım atacak yer bulunamayan Kızılay’ın arterleri veya Tunalı Hilmi Caddesi’nin kaldırımları delik deşik bir halde belediye ekiplerinin yolunu gözlüyor.
 Ankara’nın prestij caddelerinin çoğunun kaldırımı tuzak gibi deliklerle, kırıklarla ve engellerle dolu. Bırakın ayları, yıllardır kazılıp, öylece bırakılmış kaldırımlar var. Şimdi biz bu görüntü altında Dünya Şehircilik Günü’nü kutlayacağız. Eminim, hiçbir yetkili bu özel günü hatırlamayacak ya da hatırlatmayacak.

Haberin Devamı

 PAYLAŞIM AĞLARINDA SÜREN ANKARA- İSTANBUL ÇEKİŞMESİ

 Az önce şehrin ruhunun yok olduğunu vurgulamıştım. Sanıyorum bu nedenle Ankara ile İstanbul kıyaslamasını yapanlar daha da arttı. Ankaralı olmaktan büyük gurur duyan ve çağdaş yaşamı özümsemiş Başkentliler ile bir şekilde yolu Ankara’ya düşmüş İstanbullular arasında geçen sohbetlere sizler de tanık olmuşsunuzdur. İstanbullular Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü sever, bu şehirdeki sosyal yaşam ve şehirciliğe burun kıvırır, Ankaralılar da İstanbul’un karmaşasından dem vurup, Başkentin bilinenin aksine ne kadar gelişmiş olduğunu anlatır durur. Dikkat ediyorum, Facebook, Twitter gibi bir çok sosyal paylaşım sitesinde konuyu tartışanlar bir hayli çoğaldı.
 Geçenlerde Tempo Dergisi’nin Yayın Yönetmeni Ayşegül Savur ile Ankara’nın sosyal yaşamı konusunda bir hayli kafa yorduk. Öncelikle şunu belirteyim İstanbul’da yaşayan Ayşegül’ün eşi Dr. Şerif Özgen Ankara havası koklamış bir kişi. Başkentte doğup büyüyen, eğitimini ve mesleğe ilk adımı bu şehirde atan Şerif, İstanbul’da yaşasa da tam bir Ankara tutkunu. 

Haberin Devamı

BU KONUDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZİ YAZIN, YAYINLAYAYIM

Neyse biz dönelim esas konumuza; Ayşegül, bir yandan bu Ankaralılık ruhunu anlamaya çalışırken, diğer taraftan da kendince bazı tezler geliştirmiş. Bana ilginç geldi. Bu konu hakkında sizlerin de fikirlerini almak için tartışma platformu açmaya karar verdim. Mail yoluyla bana ulaşanların tümünü köşeme yansıtamasam da ilginç olanları satırlara dökeceğim. Ancak bir ricam var; Lütfen iletiniz kısa olsun. İşte Ayşegül Savur’un gözlemleri tezleri...
 - Ankaralılar için hayattaki en önemli şey dostluk ve insan ilişkileri. Paralarının olup, olmadığı çok da dert değil. Evde birkaç arkadaşlarıyla toplanıp, gayet mütevazı bir yemekle mutlu olabiliyorlar.
 - İstanbullu için hayatın merkezinde iş hayatında başarılı olmak ve para kazanmak var. O yüzden o kadar yoruluyorlar ki, dostlarına fazla zaman isteseler de ayıramıyorlar. Ankara’da ise mesafelerin kısa olması insanları birbirlerine yaklaştırıyor. Birini bir yere çağırdığınızda en geç 10 dakika içinde yanınızda olabiliyor. Ama İstanbul’da öyle mi? Diyelim siz Göztepe’desiniz, görüşmek istediğiniz kişi Beylikdüzü’nde. Gelin buluşun bakalım.

Haberin Devamı

 ANKARALI ESNEK DEĞİL İSTANBULLU LİBERAL

- Ankaralılar genel olarak siyasi konularda, İstanbullulardan çok daha hassas ve savundukları düşüncelerde çok esnemiyorlar. İstanbullular hangi görüşte olursa olsun daha liberaller.
 - Ankara-İstanbul kıyaslaması yapmak pek çok açıdan yersiz. Çünkü iki şehrin hem coğrafi, hem tarihi, hem de yapısal olarak çok büyük farklılıkları var. Kabul edelim ki, İstanbul bir dünya şehri ve eşsiz bir manzaraya sahip. Ama yine de Ankaralılar için, şehirleri dünyanın en güzel yeri. İstanbullular ise bu konuyu tartışmayı bile gereksiz görüyor.
 - Ankara’da yeme-içme ve eğlence mekânları sürekli değişiyor. Her geldiğimde bir yerin kapanıp yenisinin açıldığını ya da yer değiştirdiğini görüyorum. Ankaralılar arasındaki dostluk ilişkileri çok kuvvetli olduğundan bir mekânı silmeleri ya da desteklemeleri çok daha kolay oluyor. Bir yerde hesabı yüksek bulurlarsa, toplu karar alıp bir daha oraya asla gitmeyebiliyorlar. İstanbulluların ise bu konu çok keskin fikirleri yok. Özellikle hesap konusu İstanbul’da üzerinde konuşulmaması gereken bir tabu gibi. Çünkü herkes, o hesabın yersiz olduğunu düşünse bile ‘paralı’ olduğunu göstermek için bunu gündeme getirmiyor. Hatta pahalı yerlere gidebiliyor olmak bir statü göstergesi olarak öne çıkıyor.

 ANKARA GÖRGÜLÜ İSTANBUL GÖSTERİŞ MERAKLISI

 - Ankaralıların aileleri genellikle memur ya da bürokrat olduğu için, iş hayatında risk almaktan pek hoşlanmıyorlar. İstanbullular daha ticari düşünüp, risk alabiliyor.
 - İstanbul’da zengin hayatlar çok daha fazla göze çarpsa da, baktığınızda Türkiye’nin pek çok zengininin Ankara kökenli olduğunu görüyorsunuz. Ama onlar bu kadar hayatımızın içinde değiller. Çünkü Ankara görgülü, İstanbul gösteriş meraklısı.
 - Ankaralılar başkalarıyla kıyaslanmayı pek sevmiyor. Çünkü genellikle çok iyi eğitimliler, görgülüler, entelektüeller. Ama kendileri kadar iyi yetişmemiş insanların sırf İstanbul’da içi şişirilmiş zenginlikler yaşayıp, kendilerine ahkam kesmesine sinir oluyorlar. Eh, haklılık payları yok değil. Ama fazla efendilik ne yazık ki işe yaramıyor günümüzde. Önemli olan eğitimin yanı sıra girişimcilik ruhu. Ankaralıların duygusal olduğunu bildiğim için şunun altını çizmek isterim: Herkesi aynı kefeye koymuyorum tabii ki. Gamze Cizreli, Emre Ergani gibi yeme-içme ve eğlence dünyasının iki önemli isminin Ankara’dan çıktığını unutmadım. Ama ikisinin de iş hayatlarında Ankara ile sınırlı kalmadığının altını çizmek isterim.

Yazarın Tüm Yazıları