Geçen hafta köşemde Ahmet Hattat’a ait Gaziosmanpaşa semtindeki otelin geçmişini ve geleceğini yazdım ya, günlerdir elektronik postaların, telefonla aramaların ve yüz yüze görüşmelerin sonu gelmedi. Kimi, merak ettikleri bu binanın hikâyesini köşemden okudukları için teşekkür etti, kimi eklentilerde bulundu, kimi de eleştirel bir yaklaşımla inşaatın çevresine verdiği zararları aktardı.
Otel binasının çevresindeki yerleşimlerde oturan komşuları da bir hayli sıkıntılıydı... Mezbeleliğe dönüşen inşaattan dolayı doğru dürüst bir kaldırımları bile olmadığını, tepesindeki vinç ile camların bakımsızlıktan dolayı tepelerine düşme korkusuyla yaşadıklarını, fare ve böcek istilasından bizar olduklarını filan anlattılar. ‘Çare ne?’ diye sorduğum zaman ise sadece yetkililerin konuya el atmasını istediler. Halbuki otel binası için yıkım kararı alınamayacağına göre biran önce bitmesiyle semtle beraber kendi mülklerinin de değer kazanacağından bahseden hiç olmadı. Bu hafta gelmek istediğim konu ise Hattat oteli değil, yapımı yılan hikayesine dönen başka otel yatırımları... İki büyük otel yatırımı daha var ki biri yaklaşık 26, diğeri 30 yıldır kaderine terk edilmiş durumda şehrin siluetini bozuyor. Eminim birçok Ankaralı savaştan çıkmışçasına metruk duran bu yatırımların da hikâyesini merak ediyordur. İşte bu hafta da onların hikayesini ve kısa zamanda yapımı biten, Ankara’nın gururu olmaya aday otellerin öyküsünü aktaracağım. DEVLET ELİNDEKİLERİ SATTI ATA YADİGARINI KENARA ATTI Türkiye’de beş yıldızlı turizmin miladı 1955 yılında, İstanbul’da Hilton Oteli’nin açılışı olarak kabul edilebilir. Ülkemizde 1963 yılında Turizm Bakanlığı’nın kurulmasından sonra, sektörle ilgili kurallar oluşmaya başladı ve ilk kez 1965 yılında işlerlik kazandı. Devletin öncülük etmesiyle iki firma oluşturuldu. Bunlardan biri Emekli Turistik Tesisleriydi ki, şehir otelciliğinde söz sahibi oldu; diğeri ise tatil otelciliğine yönelen Turban. 1980’li yıllara gelindiğinde Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun raporu, devlete otellerini sattırmayı ya da elden çıkarmayı sağladı. Önce, özel sektörün işlettiği İstanbul Hilton Otel satıldı, sonra da diğerleri. İstanbul’daki Tarabya ile Maçka, Ankara’daki Marmara, Stat ve Büyük Ankara, İzmir’deki Büyük Efes ve nihayetinde Bursa’daki Çelik Palas özel sektöre devredildi. İçlerinden biri hariç diğerleri, yeni sahiplerinin elinde tekrar Türk turizmine kazandırıldı. O ise kaderine terk edildi. Gelelim onun hazin öyküsüne... Atatürk Orman Çiftliği bünyesinde bulunan Marmara Otel, 1984 yılında Emekli Sandığı’nın elinden alınıp işadamı ve Fenerbahçe Spor Kulübü eski Başkanı Tahsin Kaya’ya verildi. Bilenler iyi hatırlayacaktır, bu otel Başkentin sosyal yaşamında önemli duraklardan biriydi. Odalarında konaklayan ünlüler bir kenara, lobisi ve salonları buluşma noktası gibiydi. O enfes manzaranın karşısında düzenlenen beş çayları, balo salonunda yapılan görkemli düğün ve davetler dilden dile dolaşırdı. Zaten Marmara Otel de davet vermek bir ayrıcalıktı. YILLARCA NE ÖDEDİ NE DE ÇİVİ ÇAKTI Tahsin Kaya, 49 yıllığına kiraladığı buram buram tarih kokan bu oteli yenileyip, turizmin hizmetine açacaktı. Ancak, aradan 26 yıl geçmesine rağmen, neredeyse hiçbir şey yapılmadı ve o canım otel binası mezbelelik gibi kaldı. Üstelik komik bir bedele; neredeyse orta halli bir apartman dairesinin kirasına elden çıkarılmışken... Üstelik Kaya, o kirayı bile yıllarca ödemedi. Sonuçta AOÇ yönetimi mahkemeye verdi ve kısa bir süre önce 2,5 milyon liralık birikmiş kira gelirine dava sonucu kavuştu. Gelelim bundan sonrasına. Projeye ve imara aykırı olarak oteli 1,5 kat büyütmek isteyen Tahsin Kaya, Yenimahalle Belediyesi’yle mahkemelik ve binaya tek bir çivi bile çakılmıyor. Yıllardan beri karara bağlanamayan dava nedeniyle de, ne devlet malını geri alabiliyor, ne de yatırımcı bitirmek için gayret gösteriyor. O metruk görünüm de yanından geçen herkesi yüreğinden yaralıyor. Böylece de Ankara’nın en prestijli otellerinden biri olmaya aday Marmara Otel bir türlü turizmin hizmetine giremiyor. Bugün inşaatına kaldığı yerden başlansa bile bitmesi en az iki yıl sürer... Eminim, Tahsin Kaya’da 49 yıllığına kiraladığı bu tesisin 26 yılının boşa geçip gitmesinden dolayı, kayıp sürenin ilave edilmesi için dava açar. Yani 49 yıllık eziyetin 75 yıl sürmesi için elinden geleni yapar. Yine eminim ki Devlet böylesine hoyrat bir yatırımcıya imkan tanır. Sözün özü, İnşallah Devlet, Atamızın Türk halkına hediye ettiği yadigârının perişanlığına son verir. TİNERCİ VE BAŞIBOŞ HAYVANLARA MESKEN OLDU Ankara’nın enkaz gibi duran bir diğer otel inşaatı da Çankaya’nın kalbindeki Karyağdı sokakta... Yaklaşık 30 yıl önce Rus Elçiliği’ne komşu dört bin 500 metrekarelik arazide yapılan otel ise bitecek gibi görünmüyor. Kabası tamamlanmış binanın ilk sahibi ise Turan Çevik... Hani Malatyaspor’a da başkanlık yapmış olan o meşhur Malatyalı iş adamı. Çevik, öldürülünce mirasçıları bu otel inşaatını Zeynel Ceylan isimli Diyarbakırlı bir iş adamına satmıştı. Araya bir saptama yapayım, Zeynel Bey, o meşhur Ceylan ailesinden bir fert değil, sadece soyadı benzerliği... Şimdilerdeki görüntüye göre yaklaşık 200 oda kapasiteli bu beş yıldızlı otel tamamlanacak gibi görünmüyor. Zira 30 yıl önce yapımına başlanan bina Çankaya Belediyesi ile mahkemelik. İmara ve deprem yönetmeliğine uymadığı için belediye inşaata izin vermiyor. Bu nedenle de iş, mahkeme koridorlarına taşınmış durumda. Anlaşılan o ki tıpkı Ahmet Hattat’daki gibi yatırımcının binayı bitirmek için maddi gücü de sınırlı. Duyduğuma göre bir iki hastane şirketi burayı satın almak için girişimde bulunmuş ama astarı yüzünden pahallıya geleceği için vazgeçmiş. Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranma misali de bina metruk bir halde Çankaya’nın kalbinde hazin bir tablo çiziyor. Tinercilere, başıboş hayvanlara mesken olan bu inşaat da çevre sakinlerini canından bezdirmeye devam ediyor. MADALYONUN DİĞER YÜZÜ KEYİF VERİYOR İçiniz daha da kararmadan bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. Ankara hep otel enkazlarıyla dolu değil. Çok iyi işler de yapılıyor. Örneğin Armada AVM’nin hemen karşısında iki yıl önce yapımına başlanan dev bir otel, yaklaşık beş ay sonra müşterilerine kapılarını açmaya hazırlanıyor. Üstelik bittiğinde Başkentin en büyük ve prestijli oteli olacak. Zira JW Marriott Ankara ismiyle faaliyete geçecek bu otel dünyanın en saygın otel zinciri tarafından işletilecek. Dahası, Marriott’un en üsteki markasını taşıyarak. Nasıl mı? Anlatayım. 1927 yılında John Willard Marriott tarafından kurulan şirket bugün Amerika Birleşik Devletleri ve 70 ülkede bulunan üç bin 500’den fazla oteliyle dünyanın en büyük otel zincirlerinden biri. Marriott International’ın Türkiye pazarında bugüne kadar Renaissance, Courtyart, Marriott ve Ritz Carlton markaları ile bulunduğunu da belirteyim. 2011 yılının Mayıs ayında açılması planlanan JW Marriott Ankara oteli ile grubun en lüks markası olan JW Marriott, Türkiye pazarına girmiş olacak. İSMİNİN BAŞ HARFLERİNİ ALMAK KOLAY DEĞİL İsmini kurucusu olan John Willard Marriott’un isminin baş harflerinden ve soyadından alan otel, Marriott International’in dünya standartlarında en lüks otel markası. ABD’de 16 ve diğer ülkelerde toplam 23 tane olmak üzere şu an itibariyle dünyada toplam 39 adet bulunuyor. JW Marriott Ankara ise Avrupa’nın en görkemlisi olacak.  Marriott’un işletmesine verilen bu otelin sahibi ise Antalya’da üç yıl önce hizmete giren süper lüks Calista Otel ile Özkar İnşaat’ın sahibi Özdoğan Ailesi... Büyükşehir Belediyesi ile ATO’nun kongre merkezlerine bitişik 14 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulu olan 24 katlı otel binasında; 383 oda, 30 süit, bin metrekarelik sergi salonu, dev balo salonu ve yaz organizasyonları için yaklaşık iki bin metrekarelik teras bahçe olacak. Ayrıca içinde dünyaca tanınmış restoranlar, kafeler ve mağazalar bulunacak. Özellikle sunu belirtmeliyim ki restoranlardan biri ünlü J.W. Steakhouse olacak. ÇUKURHAN’DA TARİHİ YENİDEN YAŞAMAK Bahsedeceğim bir diğer yatırım ise Koç ailesine ait. Ankara Kalesi’nde 16’ıncı yüzyılda bir Kervansaray olarak inşa edilen tarihi Çukurhan’ı aslına sadık kalarak restore etmişler ve butik otel anlayışıyla hizmete sokmuşlar. Kale’de yer alan Divan Çukurhan, her biri ayrı konsepte sahip 19 özel odasıyla ve tarihi dokusuyla misafirlerini ağırlamaya başladı. Divan Grubu’nun yarattığı yüksek hizmet anlayışını benimsemesi nedeniyle de uluslararası Preferred Hotel Group tarafından Preferred Boutique kategorisinde yer almaya hak kazandı. Demin de bahsettim ya Divan Çukurhan Butik Otel’in öne çıkan özelliklerinden biri, toplam 19 odasının ayrı bir konsepte sahip olması. Bambu, Hint, İngiliz, Osmanlı, Tibet, Alman, Venedik, Boğaz, Pekin, Kraliyet Odası gibi birbirinden farklı mimari anlayışta tasarlanan bu odalar konuklarına ayrı dünyaların kapılarını açıyor. Odaların içerisinde yer alan antika eşyalar her bir odanın konseptine göre özenle seçilip tarihi atmosferin yaratılmasına yardımcı olmuşlar. Ankara’da yaşayan veya ziyarete gelen yabancıların bizden daha önce keşfettiği Divan Çukurhan’a gitmek için konaklamalı müşteri olmanıza da gerek yok. Otel bünyesinde yer alan Avlu Restoran’da Türk ve dünya mutfaklarından seçilmiş lezzetleri tadabilir, Avlu Bar’da özel reçetelerle hazırlanmış içecekleri yudumlayabilirsiniz.