Yüksek faiz geçmişteki ve gelecekteki olası hataların faturasıdır

SİYASİ kaygılarla iktisadi gerçekler çoğu zaman uyum içinde değillerdir.

Siyasetçi faizlerin düşük, ekonomik büyümenin yüksek, işsizliğin az, fiyatların istikrarlı, bütçe dengesinin önemli olmadığı bir ortam hayal ederler. İktisadi açıdan ise, özellikle kısa dönemde, bütün bunları bir araya toplamak bir şanstır.

Dünkü yazımda da vurguladığım gibi, faizlerin yüksekliği bir sonuçtur. İktisadi gidişteki bir bozukluğun sonucudur. Bir fiyatın yüksekliğidir. Beklentileri içerir. Geçmişteki yanlışları yansıtır. Geçmişte işlenen ve gelecekte işlenmesi olası günahların faturasıdır.

HER YERDE AYNI

Siyasetçiler çoğu zaman faizler konusundaki bu gerçekleri kabullenemezler. Faizlerin yüksekliğinden şikayet ederler. Yüksek faizlerin sorumlusu olarak da çoğu zaman merkez bankaları gösterilir
. Yalnız Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde durum aynıdır.

Örneğin, geçenlerde Macaristan Merkez Bankası’nın İdare Meclisi’nin üye sayısı 7’den 11’e artırıldı. Amaç, İdare Meclisi’ne hükümet yanlısı yeni üyeler atamaktı. Yeni üyeler sayesinde faizlerin indirilmesine direnen Macaristan Merkez Bankası’nın bu direncinin kırılması hedeflendi. Yetki zorla verilince, siyasiler bu durumu bir türlü içlerine sindiremiyorlar.

Türkiye’de de işbaşına gelen her hükümet kendinin başarılı olduğu inancındadır. Başarılı olduklarına göre, faizlerin düşmesi gerekmektedir. Faizler düşmediğinde, bir sorumlu aranır. Çok zorlanılmaz. Merkez Bankası üzerine baskı yapılır.

Halbuki, hükümetlerin başarılı olup olmadığına karar verecek merci Merkez Bankası değil, piyasalardır. Merkez Bankası ancak piyasaların beklentilerini kendi kararlarına yansıtabilir.

Amerika’da, dış gelişmelerin de etkileriyle, FED faizleri yüzde 1’e kadar inmişti. Faizlerdeki iniş Clinton İdaresi’nin maliye politikalarında gösterdiği disiplinin bir ödüllendirilmesiydi. Reagan-Bush döneminin korkunç bütçe açıklarından bütçe fazlasına doğru gitmenin getirisi düşük faizler oldu. Şimdi, Amerika’da bütçe açıklarının yeniden artışa geçmesinin faturası da yükselen faizler olmaktadır. Son altı ayda altı kez faizleri artırdılar.

TÜRKİYE

Türkiye’de de faizler mali disiplinin bir ölçüde sağlanması sayesinde ve enflasyondaki düşüşe paralel olarak düştü. Ama, reel faizler hala yüksek
. Gerçekleşme bazında, geçen yıl bu zamanlar Hazine bonosu alanlar son bir yılda gerçekleşen enflasyondan sonra yüzde 31 reel faiz kazandılar.

Anketlerde söylenen beklenen enflasyonu baz aldığımızda, bugün Hazine bonosu alacakların bir yıl sonra bekledikleri reel faiz yüzde 13.3 civarındadır. Bu reel faizler çok yüksektir. Reel ekonomik büyümenin üzerinde reel faiz ödeyen bir devletin finansman yapısının orta dönemde istikrarlı olması mümkün değildir. Harcamalar aynı paralelde düşürülemezse, aradaki farkın gelecekte daha yüksek vergilerle kapatılacağı anlamına gelir.

Hazine’nin geçen yıl yaptığı borçlanmalarda ortalama vade 379 gün oldu. Ortalama beklenen reel faiz ise yüzde 17.2 idi. Bu yılın ocak ayında Hazine’nin yaptığı borçlanmaların ortamla vadesi 478 gün ile 1999 yılı ortalamasına ancak yetişebildi.

Bu veriler, ekonomik birimlerin ileriye dönük beklentilerinin, kamu finansmanında henüz istikrarlı bir yapıyı oluşturacak parametrelerin oluşması yönünde kaygılarının olduğunu göstermektedir. Yani, geçmişin faturası hala ödenmektedir. Geleceğin satın alınması hala pahalıdır.

Bu şartlarda, faizlerin düzeyini sorun gibi görüp zaman kaybetmek yerine sorunun kaynaklarına inmek zorundayız. Ekonomik birimleri kamu finansmanında disiplinin artarak devam edeceği yönünde ikna etmeliyiz. Üç yıllık IMF programı konusunda hükümetin önemsizmiş gibi bir izlenim vermesi reel faizlerin düşmesine yardım etmemektedir.
Yazarın Tüm Yazıları