Cari işlemler açığının geldiği nokta herkesi şaşırttı. 2004 yılının başında cari işlemler açığı 10 milyar doların altında hedeflendi.
Yılın ortasında, cari işlemler açığının 13.5 milyar dolara varabileceği söylendiğinde, şaka yapıldığı düşünüldü.
Son veriler 2004 yılındaki cari işlemler açığının 15 milyar doları dahi geçmiş olabileceğini gösteriyor. Yani, doğru dürüst yabancı sabit sermaye yatırımı çekemediğimiz bir ortamda milli gelirimizin yüzde 5’inin üzerinde bir dış açık veriyoruz.
Dış açıkla beslenen bir büyüme sürdürülebilir olabilir mi? Sorunun yanıtı bir anlamda çok basittir. Dış alem bize borç verdiği sürece yüksek büyüme sürdürülebilir denebilir. Çeşitli nedenlerle dış alem bize verdiği borçları azaltmaya karar verirse, durum vahim olur.
BİR ÖRNEK
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnek faydalı olabilir. Ayda 1000 YTL geliri olan bir kişisiniz. Kredi kartı limitiniz de 2000 YTL. Bir ilke olarak kredi kartı borcunuzu 500 YTL’nin üzerine çıkarmıyorsunuz. Böyle bir durumda, bankanız kredi kartı limitinizi 2000 YTL’den 1000 YTL’ye indirmesi sizin açınızdan hiç bir şey değiştirmez.
Bir başka senaryoyu düşünün. Kredi kartı limitinizi sonuna kadar kullanıyorsunuz. Her ay minimum ödemeleri yaparak kredi kartı yoluyla bankanıza 2000 YTL borçlu durumdasınız. Bankanız kredi kartı limitinizi 2000 YTL’den 1000 YTL’ye indirmeye kalktığında, bir aylık maaşınızla kredi kartınıza olan borçlarınızı indirmek durumunda kalacaksınız. Yani, bütün ay aç gezeceksiniz.
Örnek elbette çok gerçekçi olmayabilir. Ama, önemli bir konuya parmak basıyor. Kredinizi limitlerde kullandığınızda, hayat standardınızın ne olacağının kararını size borç verenlere bırakmış oluyorsunuz. Yüksek cari işlemler açığı ile yüksek ekonomik büyüme sağlamak da buna benzer bir şey oluyor.
Türkiye, tarihi boyunca borçlanabildiği sürece ekonomik büyümesini azamiye çıkarmaya çalışmış bir ülkedir. Sürdürülebilir, istikrarlı bir büyüme yerine, riskleri göz ardı ederek büyümeye öncelik veren bir ülkeyiz. O nedenle de, ekonomik büyümede çok ciddi kesintiler yaşamış bir toplumuz. Yani, kredi limitimizi sonuna kadar kullanmaktan çekinmiyoruz.
Halbuki, sürdürülebilir büyüme, kredi limitlerini sonuna kadar kullanmakla değil, limiti gelirimize oranla makul ölçülerde kullanmakla elde edilebilecek bir olgudur. Kredi kartlarının sayısını artırmakla değil, kredi kullanma iştahımızı dizginleyebildiğimiz sürece sürdürülebilir büyümeyi gerçekleştirebileceğiz. Kredi verenler limitlerinin sonuna kadar kredi kullanan müşterilerini hiç sevmezler.
KREDİ ARTTI
Avrupa Birliği’ne tam üye olmak için müzakerelere başlamak üzere olan bir ülke olarak sahip olduğumuz kredi kartı sayısı arttı. Dolayısıyla, kredi limitimiz arttı. Kredi limitimizin artmasıyla harcamalarımızı artırırsak, elbette daha hızlı büyüyeceğiz. Harcamalarımızı finanse edebildiğimiz sürece de, sorun yokmuş gibi algılayacağız. Halbuki, asıl sorun o aşamada başlayacak.
Dış açık finanse edilebildiği sürece önemsiz bir konu değildir. Finansman olanakları kısıldığında, sorun bizim sorunumuzdur. Çözümü hem zordur hem de çok acı verir. Acı çekme olasılıklarını indirecek tek yol iç talep büyümesinin kontrolüne önem vererek dış borçlanma ihtiyacını makul düzeylere indirmektir.
Cari işlemler açığının geldiği boyut itibariyle dünyada giderek yalnızlaşıyoruz. Bu alanda dikkat çeken bir ülke haline geldik. Gelişmekte olan ülkelerdeki cari işlemler dengesi gelişmelerini bir başka yazıda ele alacağım.