GELİŞMEKTE olan ekonomiler (emerging markets) kavramından Latin Amerika, Doğu Avrupa ülkeleri, Güneydoğu Asya ülkeleriyle Rusya ve Türkiye anlaşılıyor. Yani, yabancı mali sermayenin ilgilendiği ekonomiler bu kategoride değerlendiriliyor.
Daha önce dünyanın en fazla yabancı sermaye çekerken, 1997 yılında Güneydoğu Asya ülkelerinde yaşanan krizler yabancı mali sermayeyi ürkütmüştü. 1998 yılının ortasında yaşanan Rusya krizi konun üzerine tuz biber ekti.
Gelişmekte olan ülkelere giden yabancı mali sermaye krizlerle tersine döndü. Bu ülkeler büyük sermaye çıkışları yaşadılar. Ekonomik büyümeden çok ciddi fedakarlık yapmak zorunda kaldılar.
Doğu Avrupa ülkeleri bir anlamda bu kargaşadan en az zararla kurtuldular. Çünkü, bu aşamada Avrupa Birliği’ne tam üye olma sürecine girmişlerdi.
ÇİN OLGUSU
Birçok gelişmekte olan ülke artık krizlerden derslerini almış görünüyorlar. Özellikle, Güneydoğu Asya ekonomileri büyük boyutta cari işlemler açığı verip gelen yabancı mali sermayeyi harcamıyor. Aksine, cari işlemler fazlası veriyorlar. Yabancı sermaye girişleri döviz rezervlerinin artmasına neden oluyor. Cari işlemler fazlasına rağmen, ekonomik büyümeleri de tatminkar düzeyde. Halbuki, krizlerden önce bu ülkeler ekonomik büyümeyi yabancı sermaye girişleri yoluyla gerçekleştiriyorlardı.
Çin bir çok açıdan Asya’nın yıldızı. Döviz rezervleri 400 milyar doların üzerine çıktı. Dünya Ticaret Örgütü’nün kuralları çerçevesinde birçok malda kotaların gevşemesiyle Çin’de üretilen malların rekabet gücünün artacağı düşünülüyor. Çin dünyanın üretim merkezi olma yolunda.
Çin’de ekonomik büyümenin resmi rakamlara göre yüzde 8’i geçeceği anlaşıldığında, ekonomiyi soğutacak önlemler almaya başladılar. Banka kredileri kısıtlandı. Faizler artırıldı. Ama, Wall Street Journal gibi Çin ekonomisini yakından takip edenlere göre, Çin ekonomisi yılda yüzde 10’un üzerinde büyümeye devam etmekte. Paralarının değerlenmesi konusunda gelişmiş ülkelerden yoğun bir baskı altındalar.
Latin Amerika ülkeleri arasında Brezilya herkesi şaşırtan bir ekonomik performans gösteriyor. Sol eğilimli iktidar sağ iktidarların başaramadıklarını başarıyor. Köklü sayılabilecek bir sosyal güvenlik reformu gerçekleştirdiler. Enflasyon iniş eğiliminde. Reel faizler düşüyor. Büyüme kıpırdanıyor.
Latin Amerika’da Venezuella, Uruguay ve Arjantin kendilerini toparlayamıyorlar. Alacaklılarıyla bir türlü anlaşamadılar. Dolayısıyla, yabancı sermaye akımlarından yararlanmaları mümkün olmuyor. Halbuki, bu bölgeye giden toplam yabancı sermaye akımları yılda 60 milyar doları geçti. Meksika, Şili ve Brezilya yabancı sermaye pastasının büyük bir bölümünü kapıyorlar.
BÜYÜMENİN KALİTESİ
Rusya artan petrol fiyatıyla beraber geçmişe göre çok daha istikrarlı bir ekonomiye kavuştu. Ekonomik büyüme yüzde 7’lere yaklaştı. Dış ticaret fazlası veriyorlar. Yapısal reformlarda çok istekli görünmüyorlar. Bankacılık sektörü hala Rusya ekonomisinin yumuşak karnı olarak görülüyor. Enflasyonu tek haneli rakamlara indirmekte zorlanıyorlar.
Gelişmekte olan ülkelere giden sermaye akımları yıllık bazda bu yıl 200 milyar doları geçerek tüm zamanların rekoru kırıldı. Amerika’da faizlerin artma eğilimine girmiş olması yabancı sermaye akımlarını kısa dönemde tersine çevirecek gibi görünmüyor.
Uluslararası sermaye akımları azalsa dahi, gelişmekte olan ekonomilerden kaynaklanabilecek küresel bir rahatsızlığın oluşması olasılığı yok denecek kadar az görünüyor. Gelişmekte olan ülkelerin birçoğu eskiye göre çok daha sağlıklı bir ekonomik büyüme gerçekleştiriyor.
Güney ve Güneydoğu Asya’da geçen gün yaşanan doğal afet bazı ülkelerde ekonomik faaliyetleri yavaşlatabilir. Ama, bu nedenle dünya ekonomilerini rahatsız edecek bir gelişme beklenmemeli.