1990’lı yılların ikinci yarısında yasası olmadan giden bankacılık sektörünün 1999 yılı ortasında bir yasası olmuştu. Zorlamalarla yasanın bir tarafı her yıl değiştirildi. Şimdi, yepyeni bir yasa hazırlanıyor.
Aslında, yeni bir yasaya gerek yoktu. IMF’nin tek istediği, geçmişte Bankacılık Üst Kurulu’nun (BDDK) eylemlerinin hukuka takılması nedeniyle BDDK’nın eylemlerinin yasanın içine konmasıydı. Bu şekilde, BDDK’nın eylemlerinin hukuka takılmasının önlenmesi amaçlanmıştı. Hükümet yeni bir yasa çıkarmaya karar verdi.
Olay büyüdü. Hazır yeni yasa hazırlanıyorken, yeni yasaya çomak sokmak isteyenlerin sayısı arttı. Tarafları ikna etmek zorlaştı. Bir de IMF belli bir tarihe kadar yeni yasanın Meclis’ten geçmesini şart koşunca, işler büsbütün karıştı.
YASANIN TARAFLARI
Türkiye ekonomisini ilgilendiren çok önemli bir yasa, tarafların hiçbirini ikna etmeye zaman bulunamadan, bir yarış biçiminde kamuoyunda fazla tartışılmadan son dakikada yapılan eklemelerle Meclis’ten geçirilmeye çalışılıyor. Hiç kimsenin olan biteni hazmedecek zamanı yok. Herkesin kendine göre yasayı etkilemeye yönelik bir misyonu var.
Konunun asıl sahibi BDDK’dır. Daha da ileri gidersek, Bankalar Yasası, bankaların olduğu kadar, BDDK’nın yasasıdır. Konuyla çeşitli biçimlerde ilgilenen diğer kuruluşlar da vardır. Örneğin, Merkez Bankası Bakalar Yasası ile ilgilenir. Çünkü, para politikasının etkin bir biçimde kullanılabilmesi için sağlam ve düzenli işleyen bir bankacılık sistemine ihtiyaç vardır. Dolayısıyla, ellerinin bankaların üzerinde olmasını arzularlar.
TMSF işin içindedir. Çünkü, bankalar zora girdiğinde, TMSF’nin parasının kullanılması gündeme gelebilecektir. Bankalardaki tasarruf mevduatlarını sigortalayan TMSF’dir. Onlar da ellerinin bankaların üzerinde olmasını isterler.
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) da doğal olarak Bankalar Yasası ile ilgilenmektedir. Çünkü, halka açık bankalar vardır. İleride halka açılacak bankalar olabilecektir. Halka açılmaya izin veren bir kuruluş olarak bankaların nasıl gözetim ve denetimden geçtiğini SPK’nın bilmesi gerekmektedir. Hatta, onlar da bankaları denetlemek istemektedirler.
Maliye Bakanlığı da bankalarla ilgilenmektedir. Çünkü, bankalar Maliye’nin önemli gelir kaynaklarından biridir. İleride, kayıt dışılığı önleme çabaları içinde Maliye’nin bankalarla yakın temas içinde olması gündeme gelebilir. Maliye de bankaların nasıl bir yasa içinde işlev gördüklerini bilmek isteyecektir.
Hazine de konunun içerisindedir. Her şeyden önce, Hazine bankacılık sektörünü eskiden gözetleyip denetleyen bir kuruluştu. Ayrıca, devlet borçlarını idare ederken Hazine’nin muhatap olduğu en önemli kesim bankacılık sektörüdür. Dolayısıyla, Hazine’nin de yeni Bankalar Yasası üzerinde mutlaka söyleyecekleri vardır.
Bütün bu kurumlar yasa kendi yasalarıymış gibi işin içine girince konu doğal olarak düğümlenmektedir. Yasa, BDDK’nın yasasıdır. Yasaya en uzak duran da BDDK gibi görünmektedir. Halbuki, diğer kurumların önceliklerini kendi öncelikleriyle bağdaştıracak olan kurum BDDK’dır. Konuya böyle yaklaşılmalıdır. Aksi taktirde, BDDK, başka kurumların öncelikleriyle kendi işlevlerini yerine getiremeyecektir.
YASAYI SAHİPLENMEK
Para politikasının yansımalarıyla bankacılık sektörü zor duruma düşerse sorumluluk BDDK’da olmalıdır. Zamanında ve doğru bilgi verilmediği için SPK bankaların halka açılmalarına sıcak bakmıyorsa, sorumluluk yine BDDK’nındır. Halka açık bankaların hisse senetlerinin el değiştirmesi SPK tarafından durdurulmuşsa, sorumluluk yine BDDK’nındır. Bankalar devlet iç borçlanma senetlerinde aracılık görevlerini yeterince yerine getiremiyorlarsa, sorun yine BDDK’nın kucağındadır. Bankalar vergi kaçırmanın ve vergiden kaçınmanın aleti haline gelmişse, sorun yine BDDK’nın sorunudur.
Bunca sorun ve sorumluluktan sonra, bütün bunlar zımni gibi görünse de, BDDK kendi yasasına sahip çıkmalıdır. Sanki tek sorun murakıpların durumuymuş gibi, BDDK’nın kamuoyuna verdiği izlenim çok tehlikelidir.