NORMAL şartlarda, hane halkı, yani bireyler hem borçludur hem de tasarrufçudur. Mali servetlerinin bir bölümünü bonoya ya da hisse senetlerine yatırırken, bir bölümünü de bankalarda tutarlar.
Buna karşılık, ev ve araba almak için borçlanırlar. Kredi kartlarına borçları vardır.
Böyle bir toplumda, faizlerin inmesi yönünde de, çıkması yönünde de aşağı yukarı birbirine eşit baskılar söz konusudur. Bizde durum farklıdır. Son dönemde hızlı bir artış eğilimine girmiş olsa da, hane halkının Türkiye’de doğru dürüst borcu yoktur. Hane halkı bizde tasarrufçudur. Dolayısıyla, toplumun büyük bir bölümü faizlerin düşmesine üzülür.
RİSK TERCİHİ
Faizlerin son üç yıldır düşme eğilimine girmiş olması tasarrufçuları tedirgin etti. Aynı dönemde dövize yatırımın da bir geliri olmaması, hatta getirinin negatif olması tasarrufçuların kafasını daha da karıştırdı. Artık, eskisi gibi, duruma göre, dövizden TL’ye ya da TL’den dövize geçmenin bir anlamı kalmadı. Alışılmış duruma göre, ikisinden de artık hayır yok!
Bu durum yalnızca yüksek enflasyona alışmış bir topluma özgü değildir. Örneğin, dolar faizlerinin de alışılmışa göre çok düşmesiyle yurt dışında dolar yatırımcısı tasarruflarını ne yapacağını bilemedi. Göreli olarak daha riskli, ama getirisi daha yüksek alanlara yöneldi. Bu nedenle gelişmekte olan piyasalara giden fon akımı hacmi son yıllarda yükseldi.
Bizde, iki etken de birlikte çalışıyor. Enflasyonun düşmesine alışmakta sıkıntılarımız var. Fiyatların artmamasını, ama eskisi gibi yüzde 50-60 faiz kazanmayı düşlüyoruz. Yani, işimize gelen alanlarda işlerin eskisi gibi devam etmesini, olumsuzluklarını yaşadığımız durumların ise iyiye doğru değişmesini arzu ediyoruz. Elbette, yok böyle bir şey!
Alışılmışın altında getiriyi beğenmeyen yatırımcılar iki farklı yöne gidiyorlar. Birincisi, tüketim eğilimlerini artırıyorlar ve dayanıklı mallara yöneliyorlar. İkincisi, daha yüksek getiri uğruna çok daha riskli alanlara yöneliyorlar. Şu anda Türkiye’de ikisi de olmakta. Küçük yatırımcılar açısından, riskli alanlara yönelmek oldukça tehlikelidir.
ELDEKİNİ KAYBETMEMEK
Risk almak bir tercih konusudur. Nerede, ne kadar risk alacağını yatırımcının kendisi bilir. Önemli olan riskin ne olduğunu bilmek ve doğru ölçebilmektir. Küçük yatırımcı açısından da sorun budur.
Bilinmeden alınan riskler aslında bir süre sonra harcama haline gelir. Yani, tasarrufların, bırakın düşük de olsa bir getiri getirmesini, azalmasına neden olur. Düşük faizden kurtulup getirileri yükseltelim derken, eldeki tasarrufun anaparasından da olmak söz konusu olabilmektedir.
Küçük tasarrufçu birikimlerinin getirisini yükseltme amacıyla bilinmeyen ya da yabancı oldukları tasarruf araçlarına yönelmek için beş kere düşünmeleri gerekir. Bilinen tasarruf araçları, alışılmışın dışında düşük getiriler sağlasalar da, tercih edilmelidir.
Yatırımların yönlendirilmesinde tasarrufçunun yaşı da önemlidir. Tasarrufçunun yaşlanması, alınan yüksek riskler nedeniyle tasarrufların erimesi halinde, eriyen tasarrufların yerine konmasını zorlaştırır. Bu anlamda, yüksek riskler almak genç işidir.