Bugüne kadar yabancı sermaye ülkemize gelmiyor diye şikayet ediyorduk. Son dönemde üç kuruş yabancı sermaye geldi, kuşkulanmaya başladık.
Birçok konuda olduğu gibi, yabancı sermaye konusuna toplum olarak bakış açımız tutarsız. Tutarsızlığımız konuyu yakından takip etmeyenlerin de kafasını karıştırıyor.
Bankalarımızı yabancı sermaye alınca pek sesimizi çıkarmıyoruz. Büyük kamu şirketlerinin özelleştirilme aşamasında yabancı sermaye teklif verince kamu malları altın yumurtlayan tavuk oluyor. Madem bu şirketler altın yumurtlayan tavuk da, neden yerli sermaye bu şirketleri piyasa fiyatından almaya razı olmuyorlar?
Kamu şirketleri altın yumurtlayan tavuklarsa, devlet de çıkan yumurtadan vergisini alıyor demektir. Bunun dışında tavuğun devlete ne faydası var? Nedense, altın yumurtayla yerli sermaye pek ilgilenmiyor. Bunun yanıtı aranmıyor.
Yabancı sermaye arazi almaya niyetlendiğinde, yine yabancı sermayenin karşısına dikiliyoruz. Sanki, yabancı sermaye aldığı arazileri cebine koyup yurt dışını çıkaracakmış gibi düşünüyoruz. Belki de, yabancı sermayenin topraklarımızı parsel bazında satın alıp ülkemizi işgal edeceğinden korkuyoruz! Bu fobiyle nereye kadar gidebiliriz?
TUTARSIZLIK
İktisadi analizde önemli ayrıştırmalardan biri ticarete konu olan malların ‘taşınır’ ve ‘taşınmaz’ mallar olarak ayrılmasıdır. Taşınır mallar (tradable goods) bir yerden alınıp bir başka yere götürülebilirler. Dolayısıyla, bu çeşit mallar uluslararası ticarete konu olabilirler. Dış ticaretin serbest olduğu ortamlarda, taşınır malların fiyatları dünya çapında üç aşağı beş yukarı aynıdırlar. Yani, taşınır mallar uluslararası şartlardan etkilenirler.
Taşınmaz mallar (non-tradable goods) da alınıp satılabilirler. Ama, bu çeşit mallar bir yerden alınıp bir başka yere götürülemediğinden, dış ticarete konu olamazlar. Dolayısıyla, taşınmaz malların fiyatları ülkeden ülkeye arz ve talep dengesine göre farklılık gösterirler. Örneğin, arazi ya da binalar taşınmaz mallar sınıfındadırlar. Bu çeşit mallar yabancılar tarafından da sahiplenilseler, olduğu yerde kalacaklardır.
Yabancıların ülkemizde mülk edinmelerini sınırlamaya çalışıyoruz. Neden korkuyoruz?
Buna karşılık, en kolay taşınabilir mallardan olan ‘para’ denilen malın ticaretini yapan bankaların yabancılar tarafından sahiplenilmesi yabancıların ülkemizde arazi almaları kadar bizleri rahatsız etmiyor. Burada bir tutarsızlık var.
YERLİ SERMAYE
Yabancı sermaye fobisinden kurtulmamız gerekiyor. Küreselleşen ticari ilişkilerde milliyetçi gibi nitelenebilecek tepkiler ülkenin dışlanmasından öte bir işlev görmez. Milliyetçi tepkiler vereceksek, bu tepkinin de piyasa kuralları içinde olması şarttır.
Türkiye’de bir mal yabancı tarafından satın alınıyorsa, bu malı satanın Türk olması gerekiyor. O halde, yabancının alımını değil, yerlinin satımının arkasındaki iktisadi nedenleri iyi araştırmamız gerekiyor.
Çeşitli nedenlerle yabancı sermaye girişlerinden çekincelerimiz varsa, yerli sermayenin çıkış nedenlerini ya da piyasa şartları içinde satışlara yabancı ilgi gösterirken neden yerli sermayenin ilgi göstermediğini iyi bilmemiz gerekmektedir. Konu, ‘yabancıların çok parası var’ yaklaşımıyla açıklanamayacak kadar derindir.
Yerli sermayesini küstüren yabancı sermayeye mahkum olur. Yerli sermayenin küstüğü bir ortamda yabancı sermaye fobisinin iktisadi bir anlamı yoktur.