SON günlerde kamuoyunda tartışılan konulardan biri emekli maaşı üzerinden vergialınması oldu. Doğal olarak da, bu yaklaşım beklenen tepkiyi aldı.
Zaten üç kuruş maaş alan emeklilerin vergi yoluyla ellerine geçecek parayı düşürmeye kalkışmak hiçbir adalet kavramıyla açıklanamaz. Tepkilerin buraya kadar olan kısmı haklı.
BOYUT FARKLI
Sosyal güvenlik sisteminin açıkları gerçekten emekli olup da, sosyal güvenlik kuruluşlarından üç kuruş emekli maaşı alanların maliyetlerinden kaynaklanmıyor. Sistemin sorunu kırk yaşında emekli olup hala çalışan, ama emekli maaşı da alanlardan kaynaklanıyor. Kısacası, sisteme prim ödeyen az, sistemden faydalanan çok.
Çalışan emekliler hem daha fazla sosyal güvenlik primi ödeyebilecek kişilerin işlerini işgal ederek sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirlerinin düşmesine neden oluyorlar, hem de çalıştıkları halde maaş alarak sistemin giderlerinin yükselmesine neden oluyorlar. Kayıt içinde istihdam edilmenin maliyeti dayanılmaz hale geldiğinden, sosyal güvenlik sistemi dışında çalışanların sistemin gelirlerinin düşmesine katkısı da işin bir başka yönüdür.
Sosyal güvenlik sistemini içine düştüğü bataktan kurtaracak tek formül bu kuruluşlardan maaş alarak faydalananların sayısını düşürmek ve bu kuruluşlara prim verenlerin sayısını artırmaktır. Maaş alanların sayısını düşürmenin tek yolu çalışanlara, çalıştıkları sürece emekli maaşı verilmemesidir.
Emeklilik kavramı çalışıp çalışmama durumu ile bağlantılı hale getirilmelidir. Emekli maaşından vergi almak insanları sinirlendirmekten öteye gitmeyecektir. Bu arada kurunun yanında yaşın da yanmasına neden olabilecektir. Sorun, yeni vergilerle ya da olan vergilerin artırılmasıyla çözülebilecek boyutu aşmıştır.
KAZANILMIŞ HAK
Doğal olarak, sosyal güvenlik sisteminden yararlananlar aldıkları her şeyi kazanılmış hak olarak görmektedirler. Kazanılmış haklardan ödün vermek kimsenin işine gelmemektedir. Nasıl olursa olsun, devletin bir şekilde kazanılmış hakları ödemeye devam etmesi beklenmektedir. Bu haliyle, bir bölüşüm sorunu ortaya çıkmaktadır.
Sosyal güvenlik sisteminin önlenemeyen açıklarını kim ödeyecektir? ‘Devlet ödesin’ gibi anlamı çok açık olmayan bir yaklaşımla bir yere varamayız. Çünkü, devlet dediğimiz de bizleriz. Çalışanlar ödesin yaklaşımının sonuna gelinmiştir. Sosyal güvenlik sistemine öden primlerin yüksekliği kayıt dışı istihdamı teşvik eder hale gelmiştir.
O halde, elimizde iki seçenek kalmıştır. Sosyal güvenlik sisteminin geçmişten gelen maliyetini ya bu sistemden yararlananlar ödeyecektir (kazanılmış haklardan feragat etmek) ya da kazanılmış haklara dokunmadan maliyeti karşılamak üzere bir yerlerden borç bulacağız. Doğru sistemi kurabilirsek, Dünya Bankası gibi kuruluşları yanımıza alabiliriz.
Yeni bir sistem altında, eskinin maliyetlerini karşılamaya yönelik olarak borç bulabilmek için maliyeti yüksek yeni kazanılmış haklar yaratmayacağız. Sisteme yeni girenlerin hakları eskilere göre çok daha dar kapsamlı olacaktır. Her durumda, birileri kendilerine haksızlık yapıldığını savunacaklardır.
Bir gün birilerine mutlaka çeşitli haksızlıklar yapılacaktır. Gecikildikçe, haksızlıkların boyutları da artacaktır.